6 Şubat tarihinde yaşanan büyük deprem felaketinin ardından arama kurtarma çalışmalarının kritik dakikalarına girilmişken gözler geçmiş depremlere çevrildi. Deprem kuşağında yer alan Türkiye her an yeni bir depreme gebeyken ülkede hala yaklaşık 7 milyonu aşkın bina yıkılma riski taşıyor. Türkiye’de geçtiğimiz yıllarda 24 Ocak’ta Elazığ’da, 14 Haziran’da Bingöl’de ve 30 Ekim’de İzmir’de olmak üzere ciddi ölümlerle sonuçlanan üç deprem meydana geldi ve çok sayıda insan yaşamını yitirdi. Peki deprem kuşağında yer alan Türkiye’de deprem öncesi riskleri en aza indirmenin yolu ne? INDEPENDENT Türkçe’nin 2021 yılında gerçekleştirdiği röportaja bakalım ve deprem uzmanlarına kulak verelim.
Depremzedelerde Sıklıkla Görülen Kompartman Sendromu Nedir, Belirtileri Nelerdir?
Uzmanlara göre deprem olduktan sonra harekete geçmek değil deprem öncesi riskleri en aza indirmek gerekiyor
2020 senesinde dünya genelinde deprem nedeniyle hayatını kaybeden kişi sayısının ciddiyeti ve yeni iki şiddetli depremin sonuçları can yakıcı. Ciddi rakamlardan söz eden ABD Jeolojik Araştırma Merkezi (USGS) verilerine göre, geçtiğimiz yıl gerçekleşen can kayıpları ile Türkiye, dünya genelinde ilk sıraya yerleşmişti. Öte yandan uzmanlar deprem olduktan sonra harekete geçmenin değil, gerçekleşmeden önce riskleri en aza indirmenin önemine ısrarla vurgu yapıyor.
Türkiye Alp-Himalaya Dağ kuşağında yer alıyor ve burası aktif bir dağ kuşağı olma özelliği taşıyor
İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Deprem Araştırma ve Uygulama Merkezi (DAUM) Müdürü ve Jeoloji Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hasan Sözbilir, geçtiğimiz yıllarda verdiği röportajda deprem hususunda bazı önemli noktalara değindi. Sözbilir, Türkiye’nin jeolojik yapı özelinde Alp-Himalaya Dağ kuşağında yer aldığını, burasının aktif bir dağ kuşağı olduğunu, hatalar zincirinin ise ülkenin geçmişte sismik tehlikeye göre topraklarına yerleşmeyip, şehirleri fayların üzerine kurmasıyla başladığını ifade etti.
Sözbilir, “Binalar jeolojik yapıya göre düzenlenmesi gerekirken, fayların üzerine oturtuldu. 485 fayın hepsinde, il, ilçe ya da köy olmak üzere mutlaka yerleşim bulunuyor” ifadelerini aktardı. Türkiye’deki en büyük depremin 1939’da gerçekleşen ve 52 saniye süren 7,9 büyüklüğündeki Erzincan depremi olduğuna da değinen Prof. Dr. Sözbilir, 33 bine yakın kişinin yaşamını yitirdiği olaydan sonra da ders alınmadığını açıkladı.
Fay üzerindeki yerleşimin neden olduğu tehlikenin farkına ancak 99 depremiyle varıldığına dikkat çeken Sözbilir, “Son 21-22 yılda daha dikkatli olmaya, çürük zeminleri iyileştirmeye, depreme dayanıklı bina yapmaya başladık. Ancak her şey olması gerektiği gibi yürümüyor. Türkiye’de 99 yılından öncesinde inşa edilen binalar problemli. Çünkü eskiden bir yeri imara açarken jeolojik etüt zorunluluğu yoktu. 99 depreminden sonra bilim insanları olarak, her ilin deprem master planı yapılsın. Ona göre kentsel dönüşümü ayarlayalım. Bu öncelikle yerel yönetimin göreviydi. Ama 30 Ekim’deki İzmir depreminde 117 kişi öldü” şeklinde açıklamıştı.
“Fay yasası çıkarılmalı!”
Prof. Dr. Hasan Sözbilir, öte yandan “fay yasası” gerekliliğine dikkat çekmişti. Türkiye’de fay ile ilgili eksikliklerin bulunduğunu savunan Sözbilir, sözlerini şu ifadelerle sürdürdü:
Fay Yasası çıkarılmalı. Mart sonunda büyük olasılıkla yasanın içeriği ilgili kurumlara, kişilere, topluma açılacak. Depremin iki ana bileşeni var. Birincisi yapı-zemin etkileşimi, diğeri de yapı-fay etkileşimi. Yapı ile zemin arasındaki ilişkiyi anlayabiliyorum, deprem olmadan önce ona göre bina yapıldığında zemin-yapı arasındaki problem çözülüyor. Yapı- fay arasındaki soru da yasa ile çözülecek. Fay Yasası çıktıktan sonra depremin etkileri minimuma inecek…
“Deprem olmadan önce harekete geçmeli”
Prof. Dr. Sözbilir, “Deprem olduktan sonra değil, olmadan önce harekete geçmeli. Sadece deprem de değil, bütün doğal afetlerin il düzeyinde ortaya çıkarılması ve riskin en aza indirilmesi için ciddi çalışma yapılmalı. Türkiye’deki can kaybını azaltıcı önlemler alınması gerekiyor. Deprem olmadan önce, insanların riskli yerlerde yaşamasını önlemek gerekiyor” dedi. Öte yandan Yunanistan’da geçtiğimiz yıllarda gerçekleşen 6,2 büyüklüğündeki depreme de değinen Sözbilir, “Türkiye’de herhangi bir yerde bu büyüklükte sarsıntı yaşansa, mutlaka can ya da mal kaybı yaşanır ancak Yunanistan’da yaşanmadı. Çünkü hem bina kalitesini yani depreme dirençli bina işini, hem de fay-yapı ilişkisini çözmüşler. 2022’de Türkiye’de binaların depremle bağlantılı olarak yıkılmaması gerek!” ifadelerini kullanmıştı.
Yerinde denetim şart!
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) Jeoloji Mühendisleri Odası Güney Marmara Şube Başkanı Engin Er de depreme dair benzer görüşleri paylaşmıştı. Türkiye’nin jeolojik konumu nedeniyle doğa kaynaklı afetlerden etkilendiğini ve bu durumun devam edeceğini belirten Er, fay zonları ve zayıf mühendislik özelliklerine sahip zeminler üstüne oturan yerleşim alanlarına önemle dikkati çekti:
2020 yılı içinde Elazığ-Sivrice, Malatya-Doğanyol ve Pütürge, Van-Başkale, Bingöl-Yedisu, Manisa-Akhisar ile en son İzmir’de meydana gelen depremlerde 168 vatandaşımız yaşamını yitirmiş, 3 bine yakın kişi yaralanmış, 80 bine yakın konut, işyeri ve benzeri bağımsız bina bölümü yıkılmış veya hasar görmüş, 20 milyar lira civarında maddi kayıp oluşmuştur. Sel baskını, heyelan, çığ düşmesi, fırtına vb gibi doğa kaynaklı afetler de eklendiğinde, kayıplarımızın daha da arttığı görülmektedir. Ülkemizde son yaşanan depremlerde can kayıpları ve hasarların büyük bölümünün fay zonları ve zayıf mühendislik özelliklerine sahip zeminler üstüne oturan yerleşim alanlarında olduğu görülmektedir.
Türkiye 2020 verilerine göre deprem kaynaklı can kayıplarında birinci sırada yer alıyor
TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası Güney Marmara Şube yönetim Kurulu Üyesi ve Balıkesir İl Sorumlusu Aysun Aykan da Prof. Dr. Hasan Sözbilir ve Engin Er ile benzer görüşleri dile getirdi. Türkiye’nin deprem kaynaklı ölümlerde dünyada 3. sırada olduğunu, 2020 verilerine göre ise ilk sırada bulunduğunu belirten Aykan, “Doğa kaynaklı gerçekleşen bu olayları önlemek mümkün olmasa da depremlerin birer afete dönüşmesini engellemek bizim elimizde. Bu yüzden ülkenin önceliği, depremlere karşı hazırlıklı olma ve zarar azaltma politikaları olmalıdır” ifadelerini kullandı. 20 milyon binanın 7 milyonunun riskli olduğunu hatırlatan Aykan, öncelikle konutların sağlamlığından emin olunması gerektiğini de önemle vurguladı.
Kaynak: 1