Bedava yaşıyoruz, bedava;
Hava bedava, bulut bedava;
Dere tepe bedava…
Böyle başlıyor Orhan Veli “Bedava” şiirine. Acaba gerçekten bedava mı yaşıyoruz? Yanıt ne taraftan düşündüğünüze göre değişebiliyor. Aracılara bir bedel ödediğimiz kesin. Oysa bize kendini çıkarsızca sunan doğaya verdiğimiz hiçbir şey yok. Aksine sınırsızmışçasına kaynaklarını tüketiyoruz. Hem de hunharca, hiç düşünmeden, hiç acımadan. Peki sonra?
Kültürel mirasımızı ve bize hayat veren doğayı büyük bir hızla tüketiyoruz. Doğanın yok olmasının en büyük nedeni ise aşırı tüketim alışkanlığımız. Satın aldığımız bir tişört Gediz Deltası’nda pamuğun zehirle üretilmesine neden olabiliyor. Tişörtte kullanılan kimyasal boya Gediz Nehri ve Ege Denizi’ni kirletiyor.
Toprağı, denizi, suyu ve ormanları kullanıyoruz. Yetmiyor, kirletiyor ve yok ediyoruz. İşte tüm bu çarpık denklemin sonucunda dünyada ve Türkiye’de yer alan doğal alanlar yok oluyor, hatta İstanbul gibi bir dünya kenti büyük bir yıkımın eşiğinde.
Bir ormanı yok etmek, hâlâ konargöçer yaşantıyı sürdüren Yörük aşireti Sarıkeçililerin göçünü engellemek, Bergama’daki Kozak Yaylası’nı yok etmek doğada aynı yıkıma neden oluyor. Doğa üzerindeki etkimizin bilinç ve sorumluluğuyla hareket etmek, her birimiz için hayati bir zorunluluk. Şimdi, doğanın ve onun yaşam verdiği biyolojik, kültürel çeşitliliğin haklarını koruma zamanı. Çünkü bedava yaşamıyoruz…
Yok olmadan önce görülmesi gereken son cennetler atlasını, Atlas Dergisi için Doğa Derneği Tür Sorumlusu Ferdi Akarsu hazırladı…
İğneada Ormanları
Turgut Tarhan
İğneada Ormanları, Karadeniz kıyılarında, Kırklareli il sınırlarında bulunuyor. Alan genellikle subasar longoz ormanı özelliğinde. İlkbahar aylarında alanın birçok yeri sualtında kalıyor. Orman içinde Mert, Erikli, Hamam, Pedina ve Saka gibi irili ufaklı göller bulunuyor. İğneada Ormanları’nın kuzeydoğusunda ise Istranca Dağları yer alıyor. İğneada’dan güneye yaklaşık 10 kilometre uzunluğunda bir sahil uzanıyor. Türkiye’nin sayılı subasar ormanlarından İğneada, çok sayıda canlı türüne ev sahipliği yapıyor.
Burası tabiatı koruma alanı, doğal sit alanı ve milli park gibi yasal koruma statülerine sahip. Ama su rejimine DSİ’nin yaptığı müdahalelerden ötürü ciddi tehdit altında. Alan lagünler, tatlı ve tuzlu su gölleri, alüvyal subasar ormanlar, mevsimsel bataklıklar, çayırlar, kıyı kumulları ve sığ deniz kıyılarından oluşan farklı habitatlar içeriyor. Türkiye’de az sayıda bulunan subasar ormanların (longoz ormanları) en iyi korunmuş örnekleri burada yer alıyor. Dağlardan gelen su miktarına göre seviyeleri değişen tatlı ya da az tuzlu göllerin yanı sıra turbalık ve bataklıklar özellikle su bitkileri ve sukuşları için önemli. Alandaki geniş kumullar, birçok kumul bitkisini barındırıyor.
Alan üzerindeki en ciddi tehdit, subasar orman ve gölleri besleyen derelerin suyunu İstanbul’a aktarmak amacıyla İSKİ tarafından Istranca Dağları’nda planlanan barajlar. İğneada Ormanları şimdilik doğal halini korumakla birlikte yakın gelecekte yok olma tehdidi altında.
Kaz Dağları
Gökhan Tan
“İda” olarak da bilinen Kaz Dağları, Edremit Körfezi’nin kuzey kıyılarında, Çanakkale ve Balıkesir il sınırlarında yer alıyor. Homeros’un İliada destanında bu alan “bin pınar İda” olarak geçiyor. Alan milli park, tabiatı koruma alanı, önemli bitki alanı ve önemli doğa alanı statülerine sahip. Kaz Dağları’nda Avrupa-Sibirya ve Akdeniz bitki coğrafyaları kesişiyor, bu nedenle her iki bitki coğrafyasına ait türlere rastlamak mümkün. Alan yakın gelecekte madencilik faaliyetleri, termik santral ve hidroelektrik santralları yüzünden doğal karakterini kaybetme tehlikesi altında.
Alanın en dikkat çekici ağacı ise ismini buradan alan Kazdağı göknarı (Abies nordmanniana equi-trojana). Kaz Dağları’nda günümüze değin 900 civarında bitki taksonu tespit edildi, bu türlerden 32 tanesi endemik, Armeria trojan ve Hypericum kazdaghensis gibi dokuz türün ise dünya üzerinde bilinen tek yaşam alanı Kaz Dağları. Yöre memeli hayvanlar açısından da son derece zengin; ayı, kurt ve karaca gibi büyük memeli türleri yaşıyor; 15-20 sene öncesine kadar vaşak ve çizgili sırtlan da bulunuyordu ama artık bu türlerin izine rastlanmıyor. Alanda kaya kartalı, puhu, yılan kartalı, Anadolu sıvacı ve gökdoğan gibi kuş türleri ürüyor, 13 farklı kuş türü buraya önemli kuş ve doğa alanı statüleri kazandırıyor.
Kaz Dağları son yıllarda baraj, termik santral ve maden şirketlerinin tehdidi altında. Günümüzde birçok madencilik firması, önemli doğa alanının muhtelif yerlerinde maden arama ve işletme ruhsatı başvurusunda bulunmakta.
Antalya ovası ve sorgun ormanları
Fatı̇h Özenbaş
Burası Türkiye’nin Akdeniz kıyılarındaki en büyük ikinci kumulunu içermesiyle de önemli. Alanda, Sorgun ilçesi sınırlarında Sorgun Ormanları yer alıyor.
Ovada üreyen kuş türleri arasında İzmir yalıçapkını, uzunbacak, zeytin mukallidi, dik kuyruklu ötleğen ve kara boğazlı ötleğen bulunuyor. Kıyıdaki kumullarda yüksek sayıda deniz kaplumbağası (Caretta caretta) ve az sayıda yeşil denizkaplumbağası (Chelonia mydas) ürüyor. Alanda Nil kaplumbağası (Trionyx triunguis) da bulunuyor. Alandaki kelebek türleri arasında Türkiye’ye endemik büyük esmer kelebek, nesli küresel ölçekte tehlike altında olan Osmanlı ateşi ile nesli bölgesel ölçekte tehlike altında olan kara gözlü mavi kelebek bulunuyor.
Antalya Ovası’ndaki en önemli tehdit plansız turizm faaliyetleri ve yapılaşma. Kumsallarda inşa edilen resmi kurumlara ait dinlenme tesisleri ve yazlık kamplar nedeniyle kumullar önemli ölçüde tahrip oldu. Kızılot Önemli Doğa Alanı içinde kalan Sorgun Ormanları ve kıyı kumulları, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından golf ve otel alanı olarak tahsis edildi. Alandaki inşaatların bazıları doğaseverlerin tüm çabalarına rağmen yasadışı yollarla yapılıyor.
Göksu Deltası
Hakan Öge
Göksu Nehri’nin Akdeniz’e döküldüğü yerdeki bu sulak alan, Mersin’in Silifke ilçesinde bulunuyor. Delta, Taşeli Platosu ve Geyik Dağları’ndan Göksu vasıtasıyla gelen sedimentlerin Akdeniz’i doldurmasıyla oluştu. Delta özel çevre koruma bölgesi, Ramsar alanı, doğal sit alanı, önemli kuş alanı ve önemli doğa alanı gibi statülere sahip. Alanda ayrıca irili ufaklı göller bulunuyor: Paradeniz Dalyanı, Akgöl, Kuğu ve Arapalanı. Göksu Deltası son 10 yıla kadar kısmen korunmuş bir alan olmasına rağmen DSİ’nin Göksu üzerinde planladığı çok sayıda baraj ve Mavi Tünel Projesi yüzünden tehdit altında.
Akdeniz foku delta kıyılarını beslenme amacıyla kullanıyor. Paradeniz’de dalyan balıkçılığı önemli. Mavi yengeç ve karides avcılığı da ekonomide önemli bir yer tutuyor. Göksu Deltası taşıdığı zenginliklere rağmen ne yazık ki yok edilmek isteniyor. Alandaki en büyük sorun, çoğu sulak alanda olduğu gibi DSİ’nin plansız baraj ve sulama projeleri.
Kızılırmak Deltası
Turgut Tarhan
Kızılırmak Nehri, alan içinde menderesler çizerek Bafra Burnu’ndan denize dökülüyor. Türkiye’nin en geniş ve barındırdığı canlılar açısından en zengin sulak alanlarından biri olan Kızılırmak Deltası, Karadeniz Bölgesi’nin de en büyük sulak alanı.
Kızılırmak Deltası tatlı ve hafif tuzlu göller, nehir ekosistemi, kuru ve subasar çayırlar, sazlıklar, çamur düzlükleri, çok geniş bir kumul şeridi ve tarım alanlarından oluşuyor. Deltanın her iki yakasında denize paralel uzanan sulak alanlar bulunuyor. Alanın doğu kısmındaki açık su alanı ve bataklık arazi yaklaşık 10 bin hektar. Delta sınırları içerisinde Türkiye’nin ender subasar ormanlarından Galeriç Ormanı yer alıyor. Batıda ise Karaboğaz adıyla bilinen geniş göl var. Delta kuşlar, sürüngenler ve içsu balıkları için büyük önem taşıyor. Türkiye’nin en iyi izlenen sulak alanlardan biri olan deltada bugüne kadar 320 kuş türü görüldü.
Kızılırmak Deltası’nı ve doğal güzelliklerini görebilmek için Bafra ilçesinin Doğanca beldesi üzerinden alana ulaşmak mümkün. Cernek Gölü’nün yanında kuş gözlem kuleleri bulunuyor.
Çoruh Vadisi
Cüneyt Oğuztüzün
Türkiye’nin doğal oluşumlar açısından görülmeye değer alanlarından Çoruh Vadisi Bayburt, Erzurum ve Artvin il sınırları içerisinde kalıyor. Yaklaşık 150 kilometre uzunluğundaki vadi, Doğu Karadeniz Dağları ile Yalnızçam ve Allahuekber dağları arasında yer alıyor. Birden azalan ve artan yükseltisiyle Akdeniz mikroklimasına ev sahipliği yaptığı gibi Yalnızçam Dağları’nda 3 bin 54 metre ile alpin kuşağı barındırıyor.
Alanda 750 civarında farklı bitki taksonu tespit edildi. Bu türlerden 65 tanesi endemik, üçü tanesi ise dünyada yalnızca Çoruh Vadisi’nde bulunuyor. Hatila Vadisi’nde ise Fıstıklı köyü civarında kalıntı fıstıkçamı popülasyonlarına rastlanıyor. Yine vadi boyunca Yusufeli ve Borçka arasında Akdeniz maki topluluğu üyelerinden menengiç ve zeytin gibi türler görülüyor. Alan kuş türleri açısından da oldukça zengin; sakallı akbaba, kızıl akbaba ve nesli küresel ölçekte tehlike altındaki küçük akbaba için önemli bir üreme alanı. Başka bir deyişle Avrupa’daki dört farklı akbaba türünün üçü Çoruh Vadisi’nde ürüyor.
Son yıllarda sayısı hızla gelişen kuş gözlem turizmi, özellikle bölgedeki yırtıcı göçüne odaklanıyor ve bu faaliyetler Borçka ile İspir çevresinde yoğunlaşıyor. Çoruh Vadisi’nin bu zenginlikleri, üçü tamamlanmış 29 baraj projesinin tehdidi altında.
Tuz Gölü
Cüneyt Oğuztüzün
Ankara, Aksaray ve Konya il sınırlarında bulunan Tuz Gölü, milyonlarca yıl önce dünyanın büyük bir bölümünü kaplayan Tetis Denizi’nden kopan bir içdenizin kalıntısı. Hollanda’daki Wageningen Üniversitesi’nin bir araştırması, Türkiye’nin tuz ihtiyacının yarıdan fazlasını karşılayan gölün tarım, hayvancılık ve ekoturizm gibi faaliyetlerle ekonomiye yılda 5 milyon ABD doları katkıda bulunduğunu ortaya koyuyor.
Alan endemizm açısından son derece önemli; tuzcul habitatlar 39 endemik bitki türüne, ayrıca dünyada sadece burada bulunan, “tek nokta endemiği” olarak adlandırılan üç bitki türüne ev sahipliği yapıyor. Göl aynı zamanda önemli kuş alanı statüsüne sahip ve flamingo, toy, bozkır kartalı gibi türler görülüyor. Türkiye’de en büyük flamingo üreme kolonisini barındıran Tuz Gölü, ince gagalı martı ve mezgeldek gibi kuş türleri için de son üreme alanlarından biri.
Tuz Gölü de son yıllarda kuruma tehlikesi ile karşı karşıya. Peçenek, Melendiz, Karasu ve Kırkdelik çayları üzerindeki barajlarla yeraltı sularının kullanımı için açılan kuyular gölün kurumasına neden oluyor. Bunlara ek olarak Konya’nın atık sularını taşıyan kanal da gölü kirletiyor.
Macahel (Karçal Dağları)
Yıldırım Güngör
Karçal Dağları’nda yer alan Macahel, ekolojik yapısı ve kültürel özellikleriyle geçmişten günümüze bozulmadan ulaşmış, benzersiz bir alan. Macahel Havzası, Türkiye’deki 122 önemli bitki alanından biri; UNESCO tarafından belirlenen 482 biyosfer rezerv alanı arasında ve Türkiye’de bu kapsama dahil edilmiş tek yer.
Avrupa ile Orta Asya’yı içine alan çok geniş bir coğrafyadaki en büyük doğal yaşlı orman ekosistemlerine Macahel’de rastlanıyor. Yöre aynı zamanda, dünyada ılıman yaprak döken ormanların üçüncü zamandan bu yana kesintiye uğramadan varlığını sürdürdüğü kalıntı bir alan. Karçal Dağları 70 endemik bitki türüne ev sahipliği yapıyor; alan aynı zamanda diğer canlı grupları için de büyük öneme sahip.
Alan gerek ekolojik, gerek tarihi anlamda bu kadar değerli olmasına rağmen son yıllarda ciddi bir yok oluş sürecine girdi. DSİ yöreyi doğa değil, sadece “elektrik rezervi” olarak görüyor. Genişletilen yollar yüzünden tahribata uğrayan biyosfer rezerv alanını doğal haliyle görmek ve korumak için zaman giderek daralıyor.
Hotamış Sazlığı
Gerwant Magnin
Hotamış Sazlığı, Konya ve Karaman il sınırlarında. Hotamış beldesi ve Çumra ilçesi arasında, Konya Kapalı Havzası’nın güneyinde bulunuyor. Güneyinde volkanik Karadağ yer alıyor. Alan geçmişte bölgedeki en büyük sazlık alanlardan biriydi, güneyinde Süleymanhacı adlı küçük tuzlu su gölüne ve Hotamış Gölü’ne sahipti. Hotamış Sazlığı doğal sit alanı, önemli kuş alanı ve önemli doğa alanı. Ama tüm bu özelliklerine rağmen günümüzde tamamıyla kurutulmuş ve restorasyon aşamasına gelmiş durumda.
Alan geçmişte geniş sazlıklar, tatlı ve tuzlu su gölleri, sulak alan çevresinde geniş ova ekosistemine sahipti. Şimdi göl tabanında kalan çıplak düzlükler ve sulak alandan drene edilerek oluşturulan tarım alanlarını içeriyor. Sulak alan geçmişte dikkuyruk, yaz ördeği, tepeli pelikan gibi nesli tehlike altındaki pek çok kuş türü için önemli bir üreme alanıydı. Toplam 18 farklı kuş türü Hotamış Sazlığı’na önemli kuş alanı statüsü kazandırıyordu. Ayrıca 1986 yılına kadar ak kuyruklu kızkuşunun Türkiye’deki tek üreme alanıydı. DSİ tarafından kurutulmadan önce sazcılık civardaki köylerin önemli bir geçim kaynağıydı. Bununla birlikte balıkçılık da yapılıyordu. Günümüzde yalnızca tarım ve hayvancılık devam ediyor. Alandaki kurumanın nedeni, yeraltı ve yerüstü su kaynaklarının DSİ tarafından başka alanlara taşınması.
Seyfe Gölü
Cüneyt Oğuztüzün
Seyfe Gölü, Kırşehir il sınırlarında, Malya Yarı Kapalı Havzası’nın güney ucunda yer alıyor. Gölü besleyen önemli tatlı su kaynakları Seyfe, Horla ve Yenidoğanlı pınarları. Seyfe Gölü içerisinde bulunan adacıklar kuşlar tarafından üreme amacıyla kullanılıyor. Göl aynı zamanda doğal sit alanı, tabiatı koruma alanı, Ramsar alanı ve önemli doğa alanı.
Tüm bu statülerine rağmen son yıllarda tümüyle kuruyan Seyfe Gölü, yağışlara göre dönemsel olarak su tutuyor. Göl ve çevresindeki temel alan kullanım faaliyetleri tarım ve hayvancılık. Alanda sığ, tuzlu bir göl ve onu çevreleyen sulak çayırlar bulunuyor. Sulak alan çevresinde ise tuzcul bataklıklar ve bozkırlar uzanıyor. Seyfe Gölü geçmişte 200 civarında kuş türü barındırıyordu. Türkiye’de Tuz Gölü’nden sonra flamingoların en büyük üreme alanıyken günümüzde bu özelliğini tümüyle yitirdi.
DSİ 1990 yılında göldeki kurutma projesini “Seyfe Gölü Ekoloji Koruma Projesi” olarak değiştirdi ve göle giriş yapan tatlı suyu drenaj kanalları ile uzaklaştırdı, bu şekilde Seyfe Gölü kurutuldu. Kırşehir’de kurulan Bozkır Çevre Derneği gibi sivil toplum kuruluşları, gölün eski günlerine dönmesi için çeşitli projeler yürütüyor.
Sultansazlığı
Cüneyt Oğuztüzün
Sultansazlığı yaban hayatı koruma alanı, tabiatı koruma alanı, birinci derece doğal sit alanı ve Ramsar alanı statülerine sahip, ayrıca Türkiye’nin 305 önemli doğa alanından biri. Tüm olumsuz etmenlere rağmen coğrafi konumu ve peyzaj özellikleri nedeniyle hâlâ görülmeye değer bir alan.
Erciyes ve Aladağlar gibi iki heybetli yükseltinin çevrelediği Sultansazlığı, her yönden güzel bir manzara sunuyor. Sultansazlığı tatlı ve tuzlu su ekosistemleri, geniş sazlık ve bataklık alanlar ile bunları çevreleyen bozkırlar gibi farklı ekosistemlerden oluşuyor. Alan, bu habitat çeşitliliği sayesinde 15 endemik bitki türüne ev sahipliği yapıyor. Sultansazlığı geçmişte 300 civarında farklı kuş türüne sahipti. Kuzey-güney istikametindeki göç yolu üzerinde bulunan Sultansazlığı gerek kış aylarında, gerek üreme ve göç dönemlerinde kuş türleri için son derece önemli. Toy, turna, dikkuyruk ve yaz ördeği gibi kuş türleri için önemli bir üreme alanı iken son yıllarda bu özelliğini büyük ölçüde yitirdi.
Alanın geçmişteki haline dönmesi için tarım ve su politikası acil olarak değişmeli; ekolojik koşullara uygun bir alan kullanım modeli oluşturulmalı. İlk iş olarak da alanı drene eden kanalların kapatılması ve sazlığı besleyen tatlı su kaynaklarının doğal akışına dönmesi gerekiyor.
Yok olmadan önce görülmesi gereken son cennetler atlası’nın tamamına buradan ulaşabilirsiniz.