Bugün Türkiye’de ilk ve ortaöğretim kurumlarında eğitim gören 19 milyondan fazla öğrenci var. Ülkemizdeki öğretmen sayısı ise bir milyonu aşmış durumda. Buna karşın resmi raporlar ve istatistikler, Türkiye’de eğitim sisteminin pek çok sorunla karşı karşıya olduğunu ortaya koyuyor. Öte yandan Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) gibi uluslararası kuruluşların yayınladığı veriler de bu sorunları gözler önüne seriyor. Sık sık bakan ve politika değişiklikleriyle gündeme gelen Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) eğitim alanında çeşitli çalışmalar ve projeler gerçekleştirse de pek çok otorite Türkiye’deki eğitimin yeteri kadar nitelikli olmadığı hususunda birleşiyor. Yani Türkiye’deki eğitim sistemi, bir türlü istenilen standartlara ulaşamıyor…
Pek ama neden? Türkiye’deki eğitim sisteminin sorunları neler? Bu sorunlar, neden bir türlü giderilemiyor? Gülseven Özkan, Independent Türkçe için Türk Eğitim Derneği Genel Başkanı Selçuk Pehlivanoğlu ile eğitim sistemini ve sorunlarını masaya yatırdığı kapsamlı bir söyleşi gerçekleştirdi. Detaylara birlikte bakalım…
Türk Eğitim Derneği Başkanı Selçuk Pehlivanoğlu milli eğitim sisteminde özellikle bir “nitelik” sorunu yaşandığını ifade ediyor
Elbette bu nitelik sorununa sebep olan çeşitli faktörler var. Bununla birlikte Türkiye’deki eğitimin, farklı alanlarda karşı kaşıya kaldığı pek çok sorundan söz edilebilir. Pehlivanoğlu, eğitim sistemindeki sorunların bazı temel başlıklar altında toplanabileceği kanaatinde…
1. Sürdürülebilir olmayan eğitim politikaları
Türk Eğitim Derneği Genel Başkanı Selçuk Pehlivanoğlu, sürdürülebilir olmayan eğitim politikalarının son derece önemli bir sorun olduğu kanaatinde. Pehlivanoğlu bu durumu, “Ulusal bir eğitim politikamız yok. Bakandan bakana, Yükseköğretim Kurumu (YÖK) başkanından YÖK başkanına değişen eğitim sistemi dikiş tutmuyor.” şeklinde ifade ediyor.
Pehlivanoğlu, eğitim alanının siyaset üstü bir şekilde değerlendirilmesi gerektiğini ve Türkiye’nin acilen bir ulusal eğitim programına ihtiyaç duyduğunu ifade ediyor. Bunun için ise eğitimde sürekli değişen yaklaşımlardan ve uygulamalardan vazgeçilerek, kişilere endeksli olmayan, kişilerle birlikte değişmeyecek ve uzun soluklu planların hayata geçirilmesi gerekiyor.
2. Sınavlar
Pehlivanoğlu’na göre sınavlar eğitim sistemimizdeki en önemli sorun konumunda. Çünkü sınavlar, eğitim-öğretim sürecinin doğal bir unsuru olmaktan çıktı! Pehlivanoğlu, tüm eğitim sisteminin bir sıralama sınavına hapsedildiğini, “sınav için eğitim” anlayışının tüm sistemi ele geçirdiğini ifade ediyor. Öyle ki pek çok lise öğrencisi, “okulda vakit kaybetmemek ve sınavlara daha iyi hazırlanabilmek için” açık liseye devam ediyor.
Sınavların, eğitim-öğretimden daha önemli olarak görülmesi elbette eğitim sistemine büyük bir zarar veriyor. Bu nedenle okullar, eğitim-öğretimin yanı sıra öğrencilerin yaşam becerisi kazandığı kurumlar olmaktan çıkarak, sınavlara giriş için gerekli belgelerin temin edildiği binalara dönüşüyor…
3. Fırsat eşitsizliği
Eğitimde fırsat eşitsizliği, tüm dünyada karşılaşılabilen sorunlar arasında. Ancak Türkiye gibi gelişmekte olan ve sınavların eğitim sistemi içerisindeki başat unsur olarak görüldüğü ülkelerde öğrenciler arasındaki makas daha da açılmış durumda! Türk Eğitim Derneği Genel Başkanı Selçuk Pehlivanoğlu bu hususta oldukça çarpıcı örnekler veriyor. Buna göre öğrencilerin Liselere Geçiş Sistemi (LGS) sınavlarında başarıları üzerindeki en büyük değişken, okulun ve öğrencinin sosyo-ekonomik düzeyi.
Anne-babasının eğitim düzeyi ilkokul olan öğrencilerle, anne-babası lisansüstü düzeyde eğitim görmüş öğrenciler arasında ikinci grupta yer alanlar lehine 120 puanlık bir fark var. Türkiye’deki başarı düzeyi en yüksek öğrencilerin, sosyo-ekonomik düzeyi yüksek ailelere mensup olduğu uluslararası raporlara da yansımış durumda.
4. Nitelik sorunları
Pehlivanoğlu, Türk eğitim sisteminde son dönemde nitelik açısından olumlu gelişmelerin yaşandığının altını çiziyor. Örneğin okullaşma oranları veya sınıf mevcutları gibi alanlarda kayda değer iyileşmeler gözleniyor. Ancak Pehlivanoğlu’na göre aynı şeyi eğitim sisteminin niteliği için söylemek mümkün değil. Yapılan araştırmalar, ilkokulu bitiren her yedi çocuktan birinin okuduğu basit bir metni dahi anlayamadığını ortaya koyuyor.
İlk ve ortaokulda haftada 5 saatlik matematik dersi verilmesine rağmen, 2022 yılında LGS’ye giren yaklaşık 85 bin öğrenci, bir tane matematik sorusuna dahi doğru cevap veremedi. 2022 Yüksek Öğretim Kurumları Sınavı (YKS) Temel Yeterlilik Testi’nde (TYT) tek bir neti olmayan aday sayısı ise 97 bindi. Pehlivanoğlu, ülkemizde 12 yıllık zorunlu eğitimi tamamlayan öğrencilerin ancak 9 yıl eğitim almış kadar bir öğrenme düzeyine sahip olabildiğini ifade ediyor.
5. Öğrencilere temel becerilerin kazandırılamaması
Türkiye’de ilk ve orta düzey eğitimini tamamlayan öğrenciler arasında azımsanamayacak bir bölümü, okuduğu bir metni anlamıyor ve dört işlem yapmakta zorlanıyor. Yani öğrencilere temel becerilerin kazandırılması noktasında ciddi sorunlar var.
Oysa son yıllarda eğitim alanındaki başarılarıyla dikkat çeken Avusturya, Singapur, Kore ve Japonya gibi ülkelerdeki öğrencilerin neredeyse tamamı, temel yeterlilik düzeyinin üzerinde bir performans ortaya koyuyor. Pehlivanoğlu, Türkiye’deki öğrencilerin yüzde 37’sinin matematikte, yüzde 26’sının okumada ve yüzde 25’inin fen bilimlerinde temel becerilere sahip olmadığını ifade ediyor.
6. Türkiye’de eğitimin, istihdama geçiş sürecinde işlevsiz olması
Türkiye’deki öğrenciler okulun, dolayısıyla eğitimin gelecek yaşamlarına olan katkısına şüpheyle yaklaşıyor. Üniversiteler, işsizliği ertelemenin bir yolu olarak görülüyor. Onlarca üniversite mezunu olmasına karşın, bu mezunlar arasındaki işsizlik oranı bir hayli yüksek. OECD raporlarına göre Türkiye ortaöğretim ve yükseköğretim mezunlarının en düşük istihdam oranına sahip olduğu OECD ülkesi. Öte yandan ortaöğretim mezunu dahi olmayan 24-64 yaş arası kişilerin istihdam oranı yüzde 50. Ortaöğretim mezunlarının istihdam oranı yüzde 59, yükseköğretim mezunlarının istihdam oranı ise yüzde 72.
Yani Türkiye’de bir kişinin eğitim düzeyinin artması ilerleyen dönemde iş bulma olasılığını kayda değer bir biçimde artırmıyor. Buna paralel olarak Türkiye’de 18-24 yaş aralığındaki nüfusun yüzde 59,9’u eğitim görmüyor. Eğitim içerisinde yer almayan bu nüfusun ancak yüzde 27,7’si herhangi bir işte çalışıyor.
7. Öğretmenlerin eğitim sistemindeki konumu
Pehlivanoğlu’na göre Türkiye’deki eğitim sisteminin geldiği nokta, öğretmenlerin sistem içerisindeki konumunu-itibarını önemli ölçüde zedelemiş durumda. Bugün bir öğretmene atfedilen değer, sınavlarda o öğretmenin branşında sorulan soru sayısıyla doğru orantılı. Günümüzde öğretmenlik, mekanik bir şekilde bilgi aktarıcılığına indirgenmiş vaziyette…
Bu nedenle öğretmenler, öğrencilere daha kısa sürede daha çok bilginin aktarılabileceği öğretim yöntemlerini benimsemek durumunda kalıyor. Buna bağlı olarak öğrencilerin bilgiyi anlamlandırma ve öğrenimden keyif alma süreçleri kesintiye uğruyor. Pehlivanoğlu, öğretmenliğin statüsünün ve itibarının yeniden tesis edilmesi gerektiğini vurguluyor.
8. Kaynakların yanlış kullanımı
Pehlivanoğlu, Türkiye’deki eğitim sistemini düzeltmek için yeteri kadar kaynağın bulunduğu kanaatinde. Hatta her yıl, merkezi bütçeden önemli bir pay eğitim için ayrılıyor. Ancak bu kaynakların verimli kullanılması noktasında büyük sıkıntılar var. İşte, ülkemizdeki eğitim alanındaki problemlerin ortadan kaldırılabilmesi için, bu kaynakların verimli bir şekilde kullanılması gerekiyor.
9. Öğretmen yetiştirme süreçlerindeki değişimler
Selçuk Pehlivanoğlu, ülkemizdeki eğitim fakültelerinin çağın şartlarına uygun bir şekilde yeniden programlanması gerektiğini ifade ediyor. Bugünün Türkiye’sinde “nasıl bir öğretmen yetiştirmek işitiyoruz” sorusunun net bir şekilde cevaplanmadığını dile getiriyor. Bu durum etkili bir öğretmen yetiştirme modeli oluşturulmasının önünde önemli bir engel teşkil ediyor.
Kaynak: 1