İnsanoğlu tarih boyunca kültürünü gelecek nesillere aktarmak için birçok kıymetli eser ve izler bıraktı. Bu eserler arasında en dikkat çekenlerden biri de lahitler. Ülkemizde dünyaca ünlü birçok lahit bulunuyor. Her yıl binlerce turist, hepsi birbirinden değerli olan bu lahitleri görmeye ülkemize geliyor. Peki lahit kelimesi ne anlama geliyor? Ölen kişinin bedeninin yakılmasının ardından küllerinin koyulduğu taş, ahşap, pişmiş toprak ya da çeşitli madenlerden elde edilen ve üstü bir kapakla örtülen sandukalara lahit adı veriliyor. Aynı zamanda bir mezar tipi olan lahit, genellikle sanduka ve kapak kısmında çeşitli siyasi ve dini anlatıların bulunduğu sanatsal motiflerle süsleniyor. Lahdin yapı malzemesi ise döneminin koşullarına göre farklılık gösterirken, ait olduğu kişinin statüsü de bu koşulları etkiliyor. Ülkemizdeki bu ihtişamlı eserler yaşamın, tarihin ve sanatın gizemine ışık tutuyor. İşte ülkemiz sınırları içinde bulunan dünyaca ünlü 8 lahit ve günümüze ulaşan ilginç hikayeleri…
Antik Mısır’da mumyalama tekniklerine dair merak ettiklerinizi Mumyalama: Antik Mısır’da Mumyalama Teknikleri Hakkında Bilmeniz Gerekenler içeriğimizde bulabilirsiniz.
1. İskender – İstanbul Arkeoloji Müzeleri
Listemizin ilk sırasında oldukça popüler ve ihtişamlı bir lahit yer alıyor. İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde bulunan ve müzenin en önemli eserlerden biri olan İskender Lahdi, Yunan sanatının eşsiz örneklerinden biri olarak kabul ediliyor. M.Ö. 325-311 yıllarına ait lahdin yüzeyinde, Persler ve Yunanlar arasındaki savaş ve av sahneleri dikkat çekiyor. Kompozisyonda İskender, at üzerinde bir Pers askerine saldırırken tasvir ediliyor. Bu sahnenin İskender’in M.Ö. 333 yılında kazandığı İssos Savaşı’nı temsil ettiği ileri sürülüyor. Lahdin ikinci uzun kısmında, biri aslan diğeri geyik olmak üzere iki av sahnesi canlandırıldığını görüyoruz. Figürler lahdin gövdesinden neredeyse ayrılacak şekilde gerçekçi yontulmuştur. Lahdin kısa yüzünde bir panter avı görebilirsiniz. Diğer kısa yüzünde ise birbirleriyle ilgili olmayan üç savaş sahnesi canlandırılmakta. Lahit, Osman Hamdi Bey tarafından 1887 yılında Sayda’daki kral mezarlarında yapılan arkeolojik kazılarda bulunmuştur.
Lahit kapağının alınları da savaş sahneleriyle harmanlanmıştır. Ancak burada yer alan kabartmalar, diğer kısımlar kadar ince bir işçilik ile çalışılmamış. Lahit kapağına, ana tanrıçayı çağrıştıran kadın başları yerleştirilmiş ve köşe noktalara ise koruyucu olarak birer aslan figürü oturtulmuş. Lahdin çevresi, geometrik motifler ve bitkisel işlemelerle çevrili. İskender Lahdi’nin bir diğer önemli özelliği ise Sidamara Lahdi keşfedilmeden önce dünyanın en büyük lahdi niteliğini taşımasıydı. Lahdin ağırlığı tam olarak 25 ton! 1980’lerin başında iki Alman Chr. Wolters ile V. von Graeve, İskender Lahdi’ni ultraviyole floresan ışınlarıyla tarayarak, kimyasal ve fiziksel araştırmalar gerçekleştirdiler. Böylece lahdin üzerindeki boyanın özgün olduğunu ispatladılar. Henüz bu ihtişamlı lahdi ziyaret etmediyseniz en kısa zamanda İstanbul Arkeoloji Müzesi’ni ziyaret etmenizi öneririz.
2. Aurelia Botiane Demetria – Antalya Müzesi
Aurelia Botiane Demetria, MS 2. yüzyılda Perge’de yaşadı. Demetria, kentin ileri gelen yurttaşlarından biriydi. Aurelia Botiane Demetria Lahdi, 1997 yılında Perge Batı Nekropolisi’nden kaçakçılar tarafından çıkarılmış ve tam satılmak üzereyken eser kurtarılmıştır. Eser, “Sütunlu Küçük Asya Lahitleri” grubuna bir örnek niteliği taşır. Üç yanı sütunlarla bölünmüş olan lahdin üzerinde karı ve kocanın yan yana uzandığı görülüyor. Lahdin sahibi olan kadının yüzü portre şeklinde işlenmiş ancak erkeğin başı tasvir edilmemiştir. Bunun nedeni ise erkeğin defnedilmemiş olması veya defnedilmiş olsa bile başının işlenmesi için zaman ya da paranın yeterli olmaması olarak açıklanabilir. Lahdin uzun yüzünde figürler yivli sütunlar arasında sıralanır. Ortadaki genç erkek figürünün sağ tarafında bir kadın ayakta durmaktadır. Bu figürler, ellerindeki rulolar, giyimleri ve duruşlarıyla lahit sahiplerinin yaşamları esnasında bilgeliğini ve sanata olan hayranlıklarını anlatmaktadır. Lahdin kısa yan yüzünün orta kısmında öteki dünyayı simgeleyen iki kanatlı kapı figürü yer alır. Kapının önünde üzeri meyvelerle dolu bir sunak görürüz. Kapının solunda ise elinde rulo tutan bir erkek figürü, sağ tarafında ise yas tutan bir kadın figürü mezara bekçilik eder. Lahdin ilk kullanımından sonra, geç dönemlerde de kullanıldığı, üzerinde yer alan Eski Yunanca yazıtlardan anlaşılmakta. Uzun kenarda bulunan yazıtta şöyle bir ifade yer alır:
Lahdin diğer uzun yüzüne bakıldığında Homeros’un İlyada’sında anlatılan Troia Savaşında geçen üç olayı anlatan sahnelerin yer aldığı görülüyor. Sahnelere soldan sağa doğru sırasıyla bir göz atalım. İlk olarak Akhilleus’un diz çökmüş olan Thersithes’i saçlarından tutarak yumruklamasının betimlenmiş olduğunu görürüz. Orta kısımda bulunan sahnede ise Aphrodite’nin, yenilmek üzere olan Paris’i, bir buluta sararak savaş meydanından kaçırması tasvir edilir. Lahdin en sağında bulunan sahne ise Patroklos’un cesedinin Menelaos tarafından taşınması olarak betimlenir. Troia Savaşı esnasında Akhilleus’un zırhını giyerek savaşan Patroklos, Hektor tarafından öldürülür. Troialılar cesedi soyarak Akhileus’un tanrısal zırhını ele geçirirler. Patroklos’un cesedinin çevresinde Troialılar ve Akhalar arasında amansız bir mücadele başlar. Dostunun ölüm haberini alan Akhilleus, çıkardığı müthiş bir nara ile silahsız olarak çarpışmanın ortasına girer. Bu korkunç sesi duyan Troialılar cesedi bırakarak oradan uzaklaşırlar. Menelaos da cesedi savaş alanından uzaklaştırma görevini üstlenir.
3. Sidamara – İstanbul Arkeoloji Müzeleri
Türkiye sınırları içinde bulunan dünyaca ünlü lahitler listemizin 3. sırasında Sidamara Lahdi yer alıyor. Lahit Konya-Ereğli Karaman yolu üzerindeki Ambar köyünde bulunmuş ve 1901 yılında İstanbul Arkeoloji Müzeleri’ne getirilmiş. Eski adı Sidamara olan köyde bulunması nedeniyle Sidamara ismiyle anılan ve MS 3. yüzyıla ait olan lahit, 32 tonluk ağırlığı ile dünyanın en ağır lahdi olarak kayıtlara geçmekte. Beyaz mermerden inşa edilen lahit, kapak ve sandukadan oluşuyor. Kapağın üst kısmında lahdin ait olduğu düşünülen kişi ve eşi yarı uzanmış şekilde tasvir edilmiştir. Bu iki figürün ayak ve başuçlarında iki farklı eros bulunmakta. Kapağın frizindeyse erosların aslan, ayı ve panter gibi hayvanlarla beraber yaşadığı mücadele tasvir edilmiş.
Sandukada ana sahnenin bulunduğu uzun kısımlardan birinde altı adet oluklu sütun, merkezde üçgen bir niş ve her iki yan bölümde iki kemerli niş yer alır. Nişler içine yumurtalar ve diş sırası bulunan bitkisel motifler oyuk şeklinde işlenmiştir. Bahsettiğimiz bu süsleme, nişlerin dışındaki ve yanlardaki alanları doldurmakta. Bu karmaşık yapının orta kısmında, lahdin ait olduğu kişi sandalye üzerinde oturmuş ve bir filozof ya da şair edasıyla tasvir edilmiştir. Bu figürün sağ tarafında bulunan ve başı oturan figüre doğru dönmüş olan kişi ise yüksek olasılıkla ölen kişinin eşi olacaktır. Diğer yanda ise tanrıça Artemis kıyafetiyle tasvir edilmiş olan genç kız figürünün ölen kişinin kızı olduğu düşünülmekte. Sahnenin iki farklı ucunda, köşe noktalarda ellerinde mızrak ve at dizgini tutan figürler ise dioskurlar olarak tabir edilir (Antik Yunan ve Roma mitolojisinde Tanrıça Leda’nın biri Tyndareus diğeri Tanrı Zeus’tan olan ikiz çocukları).
4. Herakles – Konya Arkeoloji Müzesi
1958 tarihinde Beyşehir Yunuslar civarında (Pappa Antik Kenti) bir inşaat yapımı sırasında ortaya çıkan Herakles’den bahsedeceğiz. Bu lahit Anadolu’da şimdiye kadar keşfedilmiş, yüksek kabartma tekniğiyle yapılan Herakles lahitlerinin en iyi örneği niteliğini taşır. Pappa Antik Kenti ileri gelenlerinden birine ait olduğu bilinen lahdin sandukasının bir dar yüzünde ölen kişi, diğer üç yüzünde ise “Herakles’in on iki işi” mitolojisi en ufak detayına kadar tasvir edilmiş. Herakles’in sırasıyla, Nemea aslanını öldürmesi ve postunu sırtında taşıması betimlenmiş. Hemen ardından dokuz başlı su yılanını öldürmesine, Keryneia’daki geyiği ve Erymanthos dağındaki yabani domuzu yakalamasına tanık oluruz. Tüylerini ok gibi fırlatan kuşları yakalaması, Elis Kralı Augeias’un sahip olduğu ahırı temizlemesi, Girit’teki yabani boğayı ve Trakya Kralı Diomedes’a ait hırçın atları yulara vurması ise tasvirin devamı niteliğindedir. Son olarak Amazonlar kraliçesi Hippolyte ait kemeri alması, Geryoneus’un sürülerini getirmesi, Cerberus’u yer altından çıkarması ve Hesperid’e ait elmaları alması gibi durumlar lahit üzerinde ince bir işçilik ile tasvir edilir.
5. Altıkulaç – Troya Müzesi
Listemizin 5. sırasında yer alan Altıkulaç Lahdi veya Çan Lahdi Çanakkale’nin Çan İlçesine bağlı Altıkulaç köyünde bulunması nedeniyle bu şekilde adlandırılmış. Lahit boyalı mermer bir lahit olup MÖ 4. yüzyılın başlarına tarihlendirilir. Eser 1998 yılında Antik Troas bölgesinin güneydoğusunda Çanakkale Çan İlçesindeki Çingenetepe Tümülüsü’ndeki bir mezar odasında bulunmuştur. Mermer lahdin üzerinde yer alan boyalı sahneler çok iyi korunduğu için eser tarihsel anlamda büyük önem taşır. Lahdin MÖ 5. yüzyılın sonlarına doğru bu civarda hüküm süren Anadolulu bir hanedan için yaptırılmış olduğu düşünülmekte. Lahit, Anadolu kültüründe Perslerin gelmesi ile birlikte hakim olan sanat anlayışını en iyi betimleyen nadir örneklerden biridir. Lahdin uzun ön yüzü ortada betimlenen bir ağaç figürü ile ikiye bölünmüş şekildedir. Tasvirin sağında bir domuz avı sahnesi göze çarpar. Atlı figür mızrağıyla bir domuzu avlarken av köpekleri de mücadeleye eşlik eder. Alçak kabartma işlenen figürler ve fon tamamen boyanmıştır. Boya tercihi olarak kırmızı, yeşil, siyah ve açık sarı renkler görülür.
Sahnenin sol tarafında ise bir geyik avı sahnesi betimlenmiştir. Mızraklı ve atlı figür geyiği avlarken arka planda betimlenen geyiklerin kaçma anı canlı bir şekilde tasvir edilir. Sahnenin en solunda kalan atlı figür, önce kabartma olarak işlenmiş ardından silinmiştir. Lahdin bu kısmı kaçak kazılar esnasında en çok hasar gören bölüm. Savaş betimlemeli kısa taraftaki sahnede zırhlı bir atlı süvari elinde tuttuğu mızrağı karşıdan gelen düşman askerine saplamak üzereyken tasvir edilir. Atlı süvari betimlemesinin ise lahdin sahibine ait olduğu düşünülmekte. Lahdin, sahneye boyut kazandırmak adına boyandığını görebilirsiniz. Mavi arka planı üzerine bütünleşen ağaç betimlemesi sahnenin dışına kadar taşar. Ağacın üstünde yine sahnenin dışında işlenmiş yırtıcı bir kuş figürü ile sahne detaylı hale getirilir.
6. Ağlayan Kadınlar – İstanbul Arkeoloji Müzeleri
Sırada etkileyici bir başka lahit var. M.Ö. 4’üncü yüzyıl ortalarına dayanan Ağlayan Kadınlar Lahdi, arkeolojide ‘sütunlu lahitler’ olarak adlandırılan grubun en iyi örneği diyebiliriz. Lahit baştan sona Yunan yontu sanatındaki doğu izlerini taşıyor. Figürlerin hüzünlerini yansıtan hareket ve ifadeler oldukça gerçekçi. Semitik topluluklara ait özellikler de aynı şekilde. Lahdin, Sidon Kralı Straton’a ait olduğu düşünülüyor. Sütunların arasında yer alan 18 üzgün kadın figürü, ölünün hareminde bulunan kadınları simgeliyor. Lahit kapağının kenarları, cenaze alayının kabartmalarıyla çevrelenmiş. Hemen hemen bütün figürler, doğal hareketleri ve görünümleriyle, gerçek yaşamdan alınmış sahneler şeklinde tasvir edilmiş. Ağlayan Kadınlar Lahdi bulunduğu zaman, Avrupa ve Amerika’da oldukça büyük bir etki yaratmıştı. Lahdin bulunmasından önceki bir dönemde eser soyulduğu için, içinde ait olduğu kişinin kemiklerinden ve bronz bir kemer tokasından başka bir şey bulunmuyordu. Yüksekliği 2,97 m, uzunluğu 2,54 m, en kısmı 1,37 m olan lahit, dünyanın en iyi korunmuş lahitlerinden biri olarak gösteriliyor. Görkemli lahdin yapımında ise birden çok heykeltıraş çalışmıştır.
7. Polyksena Lahdi – Troya Müzesi
Polyksena Lahdi, Çanakkale Kızöldün Tümülüsü’nde, 1994 tarihli kaçak bir kazı ihbarı üzerine yapılan kurtarma kazısında bulunmuş. MÖ 6. yüzyıla ait olan lahit, Anadolu’da bugüne kadar bulunan figürsel anlatımlı lahitlerin en erken örneği kabul ediliyor. Lahdin uzun kenarlarından birinde, Troya Kralı Priamos ile kraliçe Hekabe’nin en küçük kızları olan Polyksena’nın kurban edilmesi olayı tasvir edilmiş. Bu nedenle kıymetli eser Polyksena Lahdi olarak da anılmakta. Polyksena lahdinde bütün yüzlerdeki konular birbirleriyle bağlantılı olarak işlenmiş. Aynı zamanda lahit üzerinde 37 farklı insan figürüne yer verilerek oldukça zengin bir betimleme oluşturulmuş. Birinci uzun yüzde toplam 17 tane kadın figürü tasvir ediliyor. Frizde işlenen sahne, odak noktada sırt sırta vermiş olan iki kadın figürü ile ikiye ayrılıyor. Sol tarafta yer alan tasvirde ise, merkezde tahtta oturan bir kadın ve etrafında ona çeşitli hediyeler sunan refakatçiler bulunuyor.
Frizin sağ tarafında ise sırasıyla aulos (çift flütten oluşan nefesli bir çalgı) ve kithara (bir tür telli çalgı) çalan iki müzisyen kadın yer alıyor. Savaş dansı yapan iki çift kadın dansçı ile en sağda dans eden kadınlardan oluşan bir betimleme görüyoruz. Birinci kısa yüzdeki tasvir Polyksena’nın annesi Hekabe ile vedalaşması olarak ifade ediliyor. Lahidin ikinci uzun yüzünde, Akhilleus’un mezarı önünde, Hekabe ve Priamos’un kızı Polyksena’nın kurban edilişi konusu işleniyor. Sahnenin sağ kısmında, genç kızın kurban edilişi sırasında onu zapt etmeye çalışan Yunan savaşçılar tasvir ediliyor. Sahnenin sol tarafında ise ölen kız için yas tutan, başta Hekabe olmak üzere Troyalı kadınlar betimleniyor. İkinci kısa yüz anlatımın sonundaki sahneye işaret ediyor. Kızını kaybeden Hekabe, ağacın altına çömelmiş vaziyette yas tutarken görülüyor ve arkasında ayakta duran iki kadın figür de yasa eşlik ediyor.
8. Akhilleus Lahdi – Adana Müzesi
Listemizi Adana’da bulunan oldukça değerli bir lahit ile sonlandırıyoruz. Akhilleus Lahdi, Attika olarak adlandırılan savaş sahnelerinin anlatıldığı 2. Grup Akhilleus Lahitlerine örnek niteliği taşıyor. Lahdin dört cephesinin köşe bölümleri plasterlerle sınırlandırılmış olarak görülüyor. Torre Nova (Küçük Asya Lahitleri) grubuna giren bu lahit, Geç Antoninler Dönemi özelliklerini taşıyor. Lahdin ön ve yan yüzündeki tasvirlerde, Homeros’un İlyada Destanı içinde yer alan Truva Savaşı’na atıfta bulunuluyor. Destana göre Akhilleus’un yakın arkadaşı Patroklos’un öldürülmesinden duyduğu öfkeyle, Hektor’un cesedini günlerce yerde sürükletmesi tasvir ediliyor. Ardından Hektor’un babası Priamus’un oğlunun cesedini istemek üzere diz çökerek yalvarışı ve Akhilleus’un arkaya doğru çevirdiği yüzündeki hüzünlü hal betimleniyor. Lahde ana cepheden bakıldığında sağ tarafında kalan kısa yüzünde ise ölü yatağına yatırılmış Patroklos, onun hemen yanı başında ise üzgün halde başı öne eğik Akhilleus görülür. Arka planda Patroklos’a ağıt yakan Briseis ve arka kısımda da Patroklos’un ölü suyunu döken genç erkek hizmetkâr tasvir ediliyor.
İlginizi çekebilir: