“Deniz feneri” bir simge olarak dünyanın her köşesinde çok kapsamlı anlamları göğüsler. Denizin buz gibi sonsuz gücüne karşı, içinde ateşler yanan, sabırlı, bilge ve karizmatik bir yol gösteren. Ülkemizden örneklere geçmeden önce, dünyanın yedi harikasından biri olan muhteşem yapıya hakkını teslim edelim…
Tüm deniz fenerlerinin babası: İskenderiye Feneri
İçinde ateşler yanan derken, kelime-ül şekil yapmadık, ilk deniz fenerlerinin ışık kaynağı tabii ki lazer falan değildi. Bilinen en eski deniz feneri dünyanın yedi harikasından biri de olan İskenderiye Feneri’dir. Bu muazzam yapı, kılavuzluk görevini 3. katında bulunan ateş odası sayesinde yapıyordu. Gece yanan ateşe karşın, gündüz güneşten gelen ışık, tunçtan yapılmış dev bir ayna sayesinde yansıtılıyor ve 70 kilometre uzaklıktan görülebiliyordu. Kaidesiyle birlikte tam 135 metre uzunluğundaki fener, beyaz mermerden yapılmıştı.
İçinde ateşler yanan bir ışık odası
M.Ö. 285-246 yılları arasında inşa edilen İskenderiye Feneri üç ana bölümden oluşmaktadır. 55 metrelik alt bölüm, sekizgen şeklinde 27 metrelik orta kısım ve en üstte 7.30 metrelik silindir şeklindeki ateş odası. Fener, dönemine göre gerçekten de inanılmaz teknik özellikleriyle dünyanın yedi harikasından biri olmaya tam manasıyla hak ediyor.
Fenerin mimarı okul yıllarımızın kabusu olan (sözelciydik heralde) matematikçi Euclid’in çağdaşı olan Knidoslu Sostratus’dur. Knidos dediğimiz de evet bildiniz, Datça’nın kıyısındaki dönemin en şekilli merkezlerinden olan bugünün antik kenti olan Knidos. Fener, İskenderiye Limanı ve karşısındaki Pharos Adası arasındaki kayalık bölgenin tehlikesinden dolayı Romalılar tarafından yapılmış.
O kadar mühim ki dönemin paralarına basılmış
Gelmiş geçmiş en yüksek deniz feneri olan yapı, yüzlece yıl ayakta kaldıktan sonra,depremler ve fırtınalar sayesinde çok zarar görmüş, nihayetinde 1480 yılında Memlüklüler tarafından yıkılarak, taşları kale inşaatında kullanılmıştır. Üzerinde yükseldiği adanın adı Pharos olduğu için bu isimle de anılan inanılmaz yapı, İspanyolca, İtalyanca ve Fransızca’da deniz feneri kelimesine de isim babalığı yapmıştır. “Pharos” bu dillerde deniz feneri anlamında kullanılmaktadır.
Fenerlerin şahını anlattıktan sonra ülkemize dönelim. Ülkemiz kıyılarında Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğüne bağlı 422 deniz feneri bulunmakta. Biz de Türkiye deniz fenerleri listemizde kendimize en yalnız cesur, romantik ve cool olanlarını seçtik.
Gulyabani var çarpılırsınız! Rumeli Feneri, 30 metre
Fotoğraf: Halan Alemdar
Ülkemizdeki kule boyuna göre en yüksek deniz feneridir. Fenerin yapımı sırasında kulesi sürekli yıkılır. Köylüler olayı civardaki bir yatıra bağlarlar. Osmanlı’daki tüm fenerlerin yapım ve işletme hakkını ellerinde bulunduran Fransızlar durumu pek anlamasalar da uzun süredir Osmanlılarla ilişki içinde olduklarından durumu kısa yoldan çözerler.
Fransızlar önce ortama bir türbe yapar ardından kuleyi dikerler. Köylüler de rahat eder. Bugün kule binası içindeki Saltuk Baba Türbesi de hâlâ ziyaretçilere açık. Rumeli Feneri, hırçın Karadeniz dalgalarına karşı çok önemli bir noktada dikilmiştir. Fener yeşil renk çakar.
Boğazın Rumeli tarafı fenerleri yeşil renk çakarken, Anadolu yakası tarafındakilerin uyarı rengi kırmızıdır. Denizcilik haritası okumalarında fenerlerin diliyle ilgili özel tanımlamalar bulunur. Yani uzaktaki yalnız dostlarımız, fırtınalı havalarda dertlerini anlatmak için bazı yöntemler kullanırlar. Örneğin: F1 G 3s 10m 5M anlamındaki kod, üç saniyede (3S) bir yeşil (G) çakan, 10 metre (10m) yükseklikte, beş milden (5M) görünen fener anlamındadır. Fenerin ışık rengi yoksa beyaz çaktığı anlamına gelir.
1200 litre zeytinyağı kapasiteli Ahırkapı Feneri, 29 metre
1755 yılında Mısır’a giden bir kalyonun Kumkapı açıklarında karaya oturmasıyla dönemin padişahı III. Osman tarafından yaptırılmıştır. Fenerin denizden yüksekliği 36 metre ve görünme mesafesi 25 kilometredir. Abdülmecit döneminde Fransızlara verilen imtiyazla Fransız Fener İdaresi tarafından yaptırılan eserlerdendir.
Yapı surların Otluk Kapısı burcu üzerinde konumlandırılmıştır. Kalyon kazası sırasında denizcilerden birinin “eğer surların üstünde kandilleri yanan bir fener olsaydı bu kaza olmazdı” sözü gösterilir. Yapıldığı yıllarda 12 kandille aydınlatan Ahırkapı Feneri, o dönem Fenerbahçe Feneri’yle birlikte yılda toplam 1200 litre zeytinyağı tüketiyormuş. Zeytinyağı garip mi geldi? O halde, İngiltere’de kurulan ilk deniz fenerlerinin balina yağı yakımıyla ışıldadıklarını belirtelim.
Fener İstanbul’a giriş çıkış yapan gemiler için kritik bir bölgede bulunmaktadır. Işık kaynağı olarak başlarda fitilli gaz yağı lambası, daha sonra LPG ve nihayet günümüzde elektrik kullanılmıştır. Fransızlar tarafından ışığın belli aralıklarla yanıp sönmesini sağlayan kurmalı bir mekanik aksam bugün de işlerliğini sürdürmektedir. Kaynağın önünde dönen bir perde, fenerin arada çakıp, sönmesini sağlamaktadır.
Modern Türkiye’nin kurucularına doğru ışıldayan Mehmetçik Burnu Feneri, 25 metre
Ege denizinden Çanakkale Boğazı girerken sizi karşılayan bu fenerin çakma rengi kırmızıdır. Deniz seviyesinden 50 metre yükseklikte kagir inşa edilmiş kule, boğazın hayli stratejik bir noktasındadır. Çanakkale’deki Seddülbahir köyünün 1 km. batısında Mehmetçik Burnu’na gitmişken şehitlikleri ve koruma altındaki koyları da gezmeyi ihmal etmeyin deriz.
Fransa’da doğdu Tekirdağlı oldu – Hoşköy Feneri, 22 metre
Mürefte’de bulunun fener, Fransa’dan getirilen panellerin civatalarla birleştirilmesiyle yapılmıştır. Denizden 50 metre yükseklikteki fener, kulesinin içindeki tambur sisteminin düşey-dikey hareketiyle meydana gelen gücün, ışık kaynağını perdeleyip açılmasıyla göz kırpar.
Kanlı tarihiyle görmüş geçirmiş Fenerbahçe Feneri, 20 metre
Kanuni Sultan Süleyman döneminde yaptırılan fener İstanbul’un en güzel manzaralarına konu olsa da, hayli kanlı bir tarihi vardır. Osmanlı’nın kimi sadrazam ve paşaları burada boğdurulmuş, kelleleri bedenden ayrılmış, Marmara’nın derinliklerine fırlatılmıştır.
Kimi kaynaklar, fenerin arkasındaki başka bir kuleden aldığı ışıkla kodlanmış bilgiyi, karşı tarafta bulunan saraya yine aynı kodla aktararak hızlı bir haberleşme olanağı sağladığını aktarır. 1920 yılında işgalci İngiliz askerleri fenere çıkmak istediklerinde fenerci Mediha Hanım ve annesi tarafından elde sopalarla kovalanmış olduklarını da eklemeden geçmeyelim.
Osmanlı’da fenercilik, babadan geçen bir meslektir ve fenerciler, korudukları ve kurup, bakımını yaptıkları fenerleri aynı zamanda evleri olarak kullanır, oralarda yaşarlar. Bugün bu geleneği sürdürüp kuşaklardır fenercilik yapan aileler hâlâ mevcuttur.
Türkiye’de deniz seviyesine göre en yüksek deniz feneri: Alanya Feneri, 209 metre
Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa tarafından 1720 yılında yaptırılan fener, Alanya Kalesi içinde kalır. Kule yüksekliği sadece 6 metre olmasına rağmen Alanya’nın en yüksek noktalarından olan burçlara yapıldığından, deniz seviyesinden en yüksek konuma oturmuştur. Diğer birçok fener gibi Alanya Feneri’nin de ışık kaynağı kuvvetlendirilmiş, uzaktan görünmesini sağlamak için odak uzaklığı 200 mm. olan 4 adet panel yerleştirilmiştir.
Mekanizma yine saat temelini alır. Kule içindeki çelik teller aşağıya doğru düşen ağırlıklarla işlerlik kazanır. Ağırlık inerken mekanizme harekete geçer ve fener çalışmış olur. Bu işlem fener bekçilerinin kurma kolunu çevirmesiyle devreye girer, mekanik hareket seyrini tamamladığında durur. Fenerin mekanizması ve optik panelleri koruma altına alınmıştır, tıpkı gardiyan binası gibi.
Uzun uğraşlarımıza rağmen hiçbir yerde bulamadığımız bu fenerin fotoğrafını bizlere ulaştıran Alanya Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Müdürü Nimet Hacıkura’ya ve Turizm-Dış İlişkiler Çalışanı Zeynep Öçten Çelik’e içten teşekkürlerimizi sunarız
Bodrum’un turistik güzeli, Turgutreis Hüseyin Burnu Feneri
1930 yılında Bodrum küçük ve yolu olmayan bir köyken teknelerle bu fenere yüzlerce litrelik gaz taşınırmı. Dönemin imkanlarına göre fener asetilen gazıyla ışık üretmektedir.
Bugün kıyı emniyeti tarafından kiralanan fenerlerden biri olan Hüseyin Burnu Feneri’nde bir restoran işletiliyor. Kıyı emniyetinin bakım maliyetleri ya da bütçesizlikten girdiği bu yol kimi zaman tuhaf durumlara da sebep olabilmekte. Örneğin bir şekilde fenerleri kiralayan aileler fenerin bekçi barınağına taşınıp yerleşmekte ve denize karşı, imar izni dahi olmayan bakir koylarda hayatlarının tadını çıkarabilmekteler.
Assos’a 15 km. mesafede yalnız bir bekçi – Sivrice Feneri
Yukarıda anlattığımız duruma güzel bir örnek olan Sivrice Feneri’de on yıllığına kıyı emniyetinden kiralanmış yapılardan. İçinde denizcilikle ilgili bir kütüphane kurulan tarihi fener bu şekilde sosyal bir sorumluluk alanına hizmet ediyor gibi gözükse de, ziyarete gittiğinizde düz ayak girişi ve açık kapısıyla orada öylece durmasına rağmen girişinize izin verilmemekte. Bırakın feneri gezip görmeyi, sadece bahçede oturabiliyorsunuz, o da şansınız varsa. Neden? Çünkü feneri kiralayan sahipleri orayı ev olarak kullanıyor ve kitaplık kısmına dahi girmenize izin vermiyorlar.
Karadeniz her yere fener kurdurmaz, kurdursa da kaldırtır, Bafra Deniz Feneri
Kızılırmak’ın denize döküldüğü deltada inşa edilen fenerin tarihi 1880 yılına dayanıyor. Delta koşullarına uygun olarak demir kazıklar üzerine yapılan fener Sürmeneli Özkan ailesi tarafından korunuyor. 1919 yılından beri bu işi sürdüren aile bugün dördüncü kuşakta. Fransa’dan tek parça getirilen fener ilk önce denize kurulmuş, ardından şu anda bulunduğu yere taşınmış.
Romantizm denince akla, hemen onun adı gelir: Bozcaada Polente Feneri
Adanın ıssız bir köşesinde hayatına 17 adet rüzgar gülüyle devam eden fener, belki de ülkenin en nadide köşelerinden birinde konumlanmış. Rüzgar enerji şirketi tarafından korunan bir alanda kaldığı için içeriye girişiniz firma bekçilerinin inisiyatifine kalmış durumda.
Son yıllarda çevresi tellerle kapatılan fener için şirket tarafından biraz da haklı olarak sıkı güvenlik önlemleri alınmış. Alanın güvenliğinin sadece kendilerinde olduğunu belirten yetkililer, bölgenin bir enerji yeri olduğunu, turistlerin başına gelebilecek kazalardan endişe ettiklerini belirtiyorlar. Fenerin yapıldığı burna gidemeseniz de, soldan kıvrılan bozuk yolu takip ederek daha uzak bir açıdan bölgeyi seyre dalabilirsiniz. Buranın gün batımı manzarası da hayli güzeldir. Adada ayrıca 1961 tarihli Mermer burnu Feneri’de bulunmaktadır.
Mağrur ve hüzünlü güzel Datça’nın Deveboynu Feneri
Datça’nın antik kenti Knidos’ta konumlanmış. Hani yazının başından hatırlayacağınız İskenderiye Feneri’nin mimarının memleketi. Deveboynu fenerinin konumu benzersizdir. Anadolu’nun Akdeniz’e bakan en uç noktasındaki fener aynı zamanda Ege ve Akdeniz arasında da bir sınır gibidir.
1931 tarihli fenerin bulunduğu noktadan ya da Knidos kentinin denize doğru herhangi bir tarafından Yunanistan tarafına doğru baktığınızda, kendinizi unutarak antik dönemlerin düşlerine dalacaksınız. Denizden 104 metre yükseklikteki Deveboynu Feneri’ne bulunduğu burnun biçiminden dolayı bu isim verilmiştir.
Kıtanın en bulunmaz coğrafyasında, İğneada Feneri
Avrupa’nın en büyük subasar (longoz) ormanlarına sahip İğneada’nın %89’u ormanlık alan. Termik santral tehdidi altındaki bu bölge milli park alanı; ancak sürekli değişen kanunlarla milli park alanlarında yapılaşmanın da önü açılıyor.
Dünyanın önemli kuş göç yollarından biri üzerindeki bölgede pek çok endemik bitki de bulunuyor. Karadeniz’den İstanbul’a giren gemilerin ilk gördükleri fener olan İğneada Feneri, denizden yüksekliği 44 metre uzunluğundaki bir yarın ucunda kurulu. Fenerin, konumu öylesine önemlidir ki uçaklar dahi kimi rota belirlemelerini fenerin ışığına göre yapmaktadırlar. 1866 tarihli fenerin kurucuları tabii ki yine Fransızlar.
Günümüzde fenerler radar teknolojilerinin gelişmesiyle çok daha az kullanılır oldu. Dünyanın en gizemli mesleklerinden olan fenercilik hızla yok olmaya başladı. Ancak başta da dediğimiz gibi deniz feneri imgesel olarak bile o kadar fazla duygu ve düşünceyi kapsıyor ki, antik dönemden bugüne varoluşlarına duyulan ilgi hiç azalmıyor.
Bonus: Ülkemizden bir Antik Harika, Patara Neron Deniz Feneri
Bilinen en eski fener İskenderiye Feneri ancak ondan geriye hiçbir kalıntı yok. Tam 2000 yıldır 11 metre kumun altında gizli kalmış Patara Feneri’nin ise neredeyse bütün kalıntıları meydanda. Restorasyonu için adeta can verilen bu muhteşem eser için sonunda çalışmalar başladı ve yapı ortaya çıkmaya başladı.
İmparator Neron tarafından Patara Limanı’nın iki ağzına 12 metre yükseklikte iki fener yapılmış. Fenerlerden biri hâlâ kumun altında, ironik bir şekilde o fenerin en azından kumun altında korunaklı kalması bir sevinç sebebi; çünkü tam 6 bin kamyon kum taşınarak inanılmaz bir emekle ortaya çıkarılan diğer fener, ödeneksizlikten ötürü rüzgar ve tuzdan dolayı zarar görmeye başlamıştı.