Hani ortamlarda şu “Kim izliyor bunları ya?” dediğimiz ama izlemekten, en azından hakkında çıkan haberleri takip etmeden duramadığımız Türk televizyonlarının müstesna programları var ya… Hani sözde herkesin yozlaşmış bulduğu, yerden yere vurduğu, eleştirdiği Bu Tarz Benim, Bu Stil Benim, Ütopya, Survivor, Yemekteyiz, Biri Bizi Gözetliyor gibi programlardan bahsediyoruz, hani tüm bunlara rağmen üç yüz sezon devam eden ve reyting rekorları kırmaya devam eden şu programlar…
Peki durum buysa, sonuç neden böyle sorusunun cevabı ise aslında bizim toplumumuzun DNA’sında saklı. “Tüm bunlara rağmen neden ısrarla izlemeye devam ediyoruz?” sorusunu masaya yatırdık ve şu sonuçlara ulaştık.
Buyursunlar…
1. Çünkü kavgayı seviyoruz
Tüm bu programların tanıtımlarında kavga görüntülerinin öne çıkarılması, sunucuların araya kızıştırmak için şekilden şekle girmesi tesadüf değil. Yüksek sesle tartışmaların olmasını, bağrışları çağrışları, kavgayı, gürültüyü seviyoruz merkez! O ona laf soksun, o onun saçını başını yolsun biz de koltuklarımızda çekirdeklerimizi çitlerken bundan hunharca bir keyif alalım istiyoruz. Katarsis gibi ama değil gibi de…
2. Çünkü aşağılamayı da aşağılanmayı da seviyoruz
Program jürilerinin yarışmacıları yerden yere vurmasından acayip bir zevk alıyoruz. Jüri yarışmacıya “Bu tiple bu elbise giyilir mi?” dediğinde sırıtmaktan kendimizi alamıyoruz. Aslında o sırada onun bizi de aşağıladığını anlamıyoruz. Olsun mutlu muyuz koltuklarımızda? Mutluyuz… (Buraya ağlayan palyaço suratı gelecek.)
3. Çünkü acımasızca eleştirmek genlerimizde var
Bize göre bizim gibi olmayan herkes kötü, herkes işe yaramaz. Onu bu yüzden sonuna kadar eleştirmeli, gerekirse onu ağlatana kadar üstüne gitmeliyiz. Biz nasıl mutsuzsak o da aynı şekilde mutsuz olmalı. Onun da mı duyguları varmış? Kalbi mi kırılırmış? Canı mı acırmış? Umrumuzda değil. In reyting we trust.
4. İnsanları dış görünüşlerine göre yargılamak bizim için bir alışkanlık
“Ay o basenlerle o kalem eteği nasıl giydin?” diye kuşlar ölüyorsa bu işte bir iş, bu işte bir yargılama var. Hayat kısa, kuşlar ölüyor dostlar. Sen şusun, sen busun diye yaftalamalar yapmak da bizim işimiz. Biz bu işte iyiyiz.
5. Duygu sömürüsü mü? En sevdiğimiz…
Yarışmacıların, konukların ağladığı programların reyting rekortmeni olması sürpriz değil. Hep ağlasınlar, hep acı çeksinler de biz izleyelim istiyoruz. “Annem beni küçükken terk etti ama çok özlüyorum, haydi onu bulalım” temalı bölümlerin hastasıyız milletçe. Yalansa yalan diyin.
6. Daha çok gözyaşı, daha çok dram…
Duygusal milletiz vesselam. Kapı çalsa oynarız ama arabesk genlerimize de engel olamayız. O yüzden televizyonda ağlayan insan gördü mü dayanamayız. İzleriz de izleriz, daha çok ağlasın da biz de ağlayalım isteriz. Dramların hastası, yolların ustasıyız.
7. Mağdur edebiyatı olmadan olmaz
Dedik ya duygusal bir milletiz diye. Duygu sömürüsüne tapıyoruz diye. Bu yüzden mağdur edebiyatının olduğu her yerde biz de varız (Bknz. Ülkenin yönetiliş biçimi). Uzaktan kumandalarımız bile buna göre programlanmış durumda. Ezilen insanın yanında dururuz biz göğsümüzü gere gere. Dolayısıyla o kazansın diye SMS göndermek elimizin kiri. En iyi ezilen kazansın!
8. İnsanların özel hayatını didik didik etmek bizim işimiz
Şok şok şok! Ünlü yarışmacı kiminle aşk yaşıyor? Issız adada sürpriz aşk! O isim hangi ünlünün eski sevgilisi çıktı? Off, ne güzel haberler bunlar… Hepsini bilmek, hepsini öğrenmek istiyor, insanların yatak odalarına girmekten hiç çekinmiyoruz. Televizyona çıktın mı, kameranın açısına girdi mi, o insan tüm özel hayatını bizimle paylaşmak zorunda çünkü. Yoksa zaplarız ona göre!