Transdinyester… Kulağa biraz yabancı gelebilir ama bu bölge aslında tarihin garip cilveleriyle dolu bir hikâyeye sahip. Resmi adıyla “Pridnestrovian Moldova Cumhuriyeti,” uluslararası arenada Moldova’nın bir parçası olarak kabul edilen ama pratikte kendi yönetimi olan bir yer. Transdinyester, haritada küçük bir nokta gibi görünse de uluslararası politikanın karmaşık düğümlerinden birini oluşturuyor. Yıllardır hem diplomasi sahnesinde hem de ekonomi ve güvenlik tartışmalarında önemli bir rol oynuyor. Hadi gelin, bu ilginç bölgeye yakından bakalım!
Transdinyester, Moldova ve Ukrayna arasında uzanan dar bir toprak parçası
Transdinyester, 1990 yılında Moldova’dan ayrıldığını ilan etti, ama dünya genelinde kimse bu bağımsızlığı tanımadı. Ancak burası sadece kendi içinde bir “tanınmama” hikâyesi değil; Rusya’nın ekonomik, diplomatik ve askeri desteğiyle ayakta kalan bir yönetim modeli. Üstelik burada Rusya’ya ait yaklaşık 1.500 asker bulunduğu düşünülüyor.
Bölgenin tarihi, tam bir kültürel mozaik. Moldovalılar, Ruslar ve Ukraynalılar bu toprakların nüfusunu oluşturuyor. Geçmişte Kiev Rus, Polonya-Litvanya Birliği, Osmanlı İmparatorluğu ve nihayetinde Rus İmparatorluğu gibi pek çok güç, bu stratejik bölgeye hükmetmiş. Ancak asıl hikâye Sovyetler Birliği döneminde başlıyor.
1940 yılı, Transdinyester’in kaderini değiştiren yıl oldu. Stalin, Almanya ile yaptığı Molotov-Ribbentrop Paktı kapsamında Besarabya’yı Romanya’dan aldı ve bunu Transdinyester ile birleştirerek Moldova Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ni kurdu. Amaç, farklı diller ve kültürler arasında Sovyet ideolojisi doğrultusunda bir “yapay ulus” yaratmaktı.
Bu süreçte, Latin alfabesi yerine Kiril alfabesi kullanılarak Moldova dili oluşturuldu ve halkın Romanya ile olan bağları koparıldı. Yüzyıllar boyu Rumen kökenli olduklarını düşünen insanlar, kendilerini giderek Moldovalı olarak tanımlamaya başladı.
Bölgedeki ağır sanayi yatırımları nedeniyle, Rusça konuşan halklar bu bölgeye adeta akın etti. Bugün Transdinyester nüfusunun %33,8’i Rus, %33,2’si Moldovalı ve %26,7’si Ukraynalı
İlginç olan şu ki, Sovyetler Birliği döneminde bu etnik gruplar barış içinde yaşadı. Herkes kendi dilini konuşuyor, kimse milliyetçilik ateşiyle yanıp tutuşmuyordu. Ancak, Sovyetlerin çöküşüyle birlikte bu uyumlu tablo yavaş yavaş değişti.
Sovyetler Birliği’nin 20. yüzyılda yürüttüğü ulus inşası ve demografik mühendislik politikalarının etkileri, 1991’de birlik dağıldığında tam anlamıyla patladı! Doğu Avrupa’nın dört bir yanında bağımsızlık çığlıkları yükselirken, bazı bölgelerde çözülmesi yıllar alan “dondurulmuş çatışmalar” ortaya çıktı. Transdinyester’de yaşananlar ise o çatışmalar arasında en dikkat çekici olanlardan biriydi.
1980’lerde Sovyet lideri Mihail Gorbaçov, glasnost (açıklık) ve perestroyka (yeniden yapılandırma) politikalarıyla ülkede rüzgar gibi hızlı bir değişim başlattı
Sovyetler’deki bu siyasi ve ekonomik reformlar, adeta Pandora’nın kutusunu açtı: Milliyetçilik dalgası dört bir yanı sardı. Herkes kendi kaderini tayin etmek istiyordu! Moldova’da bu dalga, 1988’de Moldova Halk Cephesi’nin doğmasına yol açtı. Halk Cephesi, Moldova dilinin devlet dili olarak tanınmasını ve Kiril alfabesinden kurtulup Latin alfabesine geçilmesini istiyordu. Ama hepsi bu kadar değil! Daha radikal gruplar Slav azınlıkları (Ruslar ve Ukraynalılar) ülkeden çıkarmayı bile savunuyordu. Yani işler giderek kızışıyordu!
1989’a gelindiğinde, Moldova Halk Cephesi bazı parlamenterleri yanına çekmişti ve nihayet hedeflerine ulaştı: Latin alfabesi geri getirildi, Moldovaca devlet dili ilan edildi ve Kiril alfabesi tarihe gömüldü. Ancak bu hamle, özellikle Slav azınlıklar için ciddi bir tehdit olarak algılandı. Transdinyester bölgesinde, çok kültürlü yapı ve dilsel eşitlik kaygıları tavan yaptı.
Peki Slavlar bu duruma tepkisiz mi kaldı? Tabii ki hayır! Yedinstvo Hareketi (Birlik) adıyla Slavların haklarını savunan bir karşı hareket doğdu. Yedinstvo, hem Slavlar hem de Moldovalılar için eşit haklar talep ediyordu.
İlginizi çekebilir:
Vermont Cumhuriyeti’nden Tayvan’a: Geçmişten Günümüze Resmi Olarak Tanınmayan Ülkeler
Bugün kimse tanımasa da Transdinyester 1990 yılında bağımsızlığını ilan etti!
Moldova Parlamentosu’nda güç kazanan Halk Cephesi, 1990’da iyice kontrolden çıkmıştı. Bu durum, Transdinyester’deki gerginliği zirveye taşıdı. Transdinyester halkı, dil reformlarına karşı 1989’da Ortak Emek Kolektifleri Konseyini kurarak Moldova hükümetine meydan okumaya başladı. Grevler, protestolar derken, bölge halkı artık kendi yollarını çizmek istiyordu.
Sonunda beklenen oldu: Transdinyester, 1990’da bağımsızlığını ilan etti! 2 Eylül 1990’da yapılan referandumla Pridnestrovian-Moldavya Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti (PMSSR) kuruldu. Ancak Moldova hükümeti bu hamleye sessiz kalmadı. Merkezi otoriteyi yeniden tesis etmek için ordu gönderildi ve Transdinyester’de gönüllü askeri gruplar oluşturuldu. Bölge tam anlamıyla bir savaş alanına dönüştü!
Transdinyester’in arkasında kimler vardı dersiniz? Tabii ki eski Sovyetler Birliği’nin gölgesi!
Ayrılıkçı gruplara destek verenler arasında Rus Kazakları, Sovyet ordusu ve hatta Ukrayna’nın bozkırlarından gelen gönüllü askerler vardı. Ama bu çatışmayı diğerlerinden farklı kılan bir detay vardı: etnik temizlik yaşanmadı.
1992’de yaşanan bu trajik çatışmalarda tam 1.132 kişi hayatını kaybetti, 3.500’den fazla kişi yaralandı. Bununla da bitmedi: 70.000 kişi mülteci olarak başka ülkelere sığındı, 130.000 kişi ise iç göçe zorlandı. Transdinyester, fiilen Moldova’nın kontrolünden çıktı ama kimse de “Tamam, artık bağımsızsınız” demedi. Garip, değil mi?
Bir yanda Moldova hükümeti, diğer yanda ayrılıkçılar… Ve tabii ki ortada Rusya! Resmî olarak tarafsızlık ilan etmiş gibi görünse de, sahada işler pek öyle ilerlemedi. Eski Sovyet 14. Ordusu, Transdinyester’in kazanması için açık bir destek verdi. Hatta bu ordu, Moldova’nın derinliklerine ilerleme tehdidinde bulunarak tansiyonu iyice yükseltti.
Sonunda, 21 Temmuz 1992’de Rusya ve Moldova arasında bir ateşkes anlaşması imzalandı. Ancak Rusya, bu bölgedeki askeri varlığını hiçbir zaman tamamen geri çekmedi. OGRF (Operasyonel Grup) adı altında askerlerini hâlâ orada tutuyor.
İlginizi çekebilir:
Hollanda’dan Sri Lanka’ya: Tarihi ve Siyasi Sebeplerle Birden Fazla Başkenti Olan 12 Ülke
1997 yılında Moldova Cumhuriyeti ile Transdinyester arasında bir barış havası esmeye başladı
Moldova Cumhurbaşkanı Petru Lucinschi ve Transdinyester lideri Igor Smirnov, “Primakov Muhtırası” olarak bilinen bir belgeye imza attı. Rusya ve Ukrayna, bu süreçte arabuluculuk yaparak işleri kolaylaştırmaya çalıştı.
Bu muhtıra, iki taraf arasında hukuki ve devlet ilişkilerinin kurulmasını, aynı zamanda karşılıklı güvenliğin sağlanmasını hedefliyordu. Bir bonus olarak, Transdinyester’e kendi ekonomik faaliyetlerini bağımsız bir şekilde yürütme hakkı bile tanındı. Fakat ne oldu? Hükümler, farklı yorumlar nedeniyle yerini çekişmelere bıraktı. Kısacası, hedeflenen barış bir türlü tam anlamıyla sağlanamadı.
Vladimir Putin’in danışmanlarından Dmitry Kozak, Moldova için asimetrik bir federal yapı önerdi. Bu plana göre Transdinyester, federasyon içinde küçük bir azınlık statüsünde olacaktı
“Kozak Muhtırası” denilen bu girişim, Transdinyester’e anayasa değişikliklerinde veto hakkı tanıyacağı için ilk başta bölge tarafından olumlu karşılandı. Ancak Moldova, içerideki ve uluslararası alandaki yoğun muhalefet nedeniyle bu teklifi reddetti. Sonuç? Kozak Muhtırası da tarihin tozlu raflarına kaldırıldı.
2005’te işler daha geniş bir çerçeveye taşındı. Transdinyester, Moldova, Ukrayna, Rusya ve AGİT’in yanı sıra ABD ve AB gözlemci olarak müzakere masasına oturdu. Bu “5+2 Formatı” umut verse de 2011’de yeniden başlatılana kadar işler pek ilerlemedi.
Moldova, 2005 yılında çıkardığı bir yasayla Transdinyester’i özerk bir bölge ilan etti. Ama burada bir ironi var: Moldova’nın bu topraklar üzerinde doğrudan bir kontrolü yok! Bu durum, uluslararası arenada sık sık kafa karışıklığı yaratıyor.
Birleşmiş Milletler üyesi ülkeler, Transdinyester’i hala Moldova’nın bir parçası olarak görüyor. Öte yandan, yalnızca Güney Osetya, Artsakh ve Abhazya gibi tanınmayan birkaç devlet, Transdinyester’i bağımsız bir ülke olarak kabul ediyor.
Transdinyester, kendi bayrağı, marşı, anayasası, para birimi ve parlamentosuyla bir ülke gibi hareket ediyor
Rusya’dan aldığı finansal destekle ayakta duran bölge, aynı zamanda organize suç, yolsuzluk ve kaçakçılık iddialarıyla da sık sık gündeme geliyor. Bölgenin ekonomik potansiyeli yüksek olsa da dış dünyadan izole oluşu bu potansiyeli baltalıyor. Transdinyester, modern tarihin en ilginç vakalarından biri. Bir yanda tanınmayan bir devlet olmanın getirdiği yalnızlık, diğer yanda Rusya’nın verdiği “destek”. Ve elbette merkezi hükümete karşı ayrılıkçı bir hareket. Şimdiye kadar bu garip denge devam etti ama bu hikâyenin nasıl sonlanacağı hâlâ bilinmiyor.
Kaynak: 1