Arada “yobaz, bağnaz” şeklinde eleştirenler olsa da, yaşadığı devri göz önüne aldığımızda İngiltere tarihini etkilediği herkes tarafından kabul edilen bir aydındır Thomas More. Yazdığı kitapla “ütopya” kavramını literatürümüze kazandırması bir yana, cesaretiyle de insanı kendisine hayran bırakır.
Günümüzdeki karşılığıyla “yobaz” olarak anılacak bir yanı da vardır More’un, zira kendine acı çektirmeyi, ruhunu ve bedenini terbiye etmek için vazgeçilmez bir eylem haline getirir. Vücudu kan içinde kalana kadar giyer o sert kıllı ve kızından başkasının bilmediği gömleği. O kadar ki, zaman zaman birlikte çalıştığı arkadaşları, giysisinde, yaralardan sızan kan izleri görürler. Tahtanın ya da kuru toprağın üstünde yatar, yastık niyetine başının altına bir odun parçası koyar, sabahın köründe de kalkar.
Öldürüldüğünde, eseri Ütopya henüz yığınlar tarafından okunabilecek bir dile çevrilmemişti. Ölüm sebebi de o yüzden “krala itaatsizlik” oldu. Kitabın ilk baskısı İngilizce yapılsaydı, belki de Ütopya gibi bir kitabı kaleme aldığı için çok daha önce öldürülecekti More. ınlar tarafından okunabilecek bir dile çevrilmemişti. Ölüm sebebi de o yüzden “krala itaatsizlik” oldu. Kitabın ilk baskısı İngilizce yapılsaydı, belki de Ütopya gibi bir kitabı kaleme aldığı için çok daha önce öldürülecekti More.
More’un öldürülmesinin üstünden 480 yıl geçti. Yüzlerce yıl sonra VIII. Henry’yi değil de Thomas More’u hatırlıyorsak, düşünceleri uğruna öldüğü, karşısındaki kim olursa olsun taviz vermediği, her zaman doğruyu söylediği ve bizi “olmayan ülke” ile tanıştırıp ileri görüşlülüğüne hayran bıraktığı içindir.
Güneş batmayan ülkede bir güneş daha doğdu o gün
Ütopya kavramını hayatımıza sokan adam 7 Şubat 1478’de Londra’da doğdu. Babası yargıç Sir John More’du. Oxford’da okudu ve burada okurken yazıp çizmeye başladı. Antik Yunan ve Latin edebiyatına karşı ilgisi bu sıralar ortaya çıktı.
Önce rahip olmak istedi fakat ülkesine hizmet ağır bastı
1496’da Londra’da hukuk okumaya başladı. Hukuk okuyordu ama asıl derdi rahip olmaktı. Bir süre bu istekle yanıp tutuştu. Ama sonradan sonraya bunun yerini ülkesine hizmet etme isteği aldı. 1501’de avukatlığa başladı, 1504’te de parlamentoya girdi. İlerleyen süreç içerisinde Thomas More, hukuk sisteminin başı anlamına gelen, Lordlar Kamarası’na başkanlık eden ve İngiltere’nin en yüksek hâkimi olan “Lord Chancellor” makamına kadar yükseldi.
Erasmus, Deliliğe Övgü’yü ona adadı
Arkadaşlarından birisi Hollandalı yazar Erasmus’tu. Araları o kadar iyiydi ki, Erasmus, 1509’da basılan Ecomium Moriae (Deliliğe Övgü) adlı eserini Thomas More’a adadı. Bu kitap da yazıldığı dönemde büyük cesaret isteyen bir kitaptı. Zira yazar “delilik” maskesi altında dini, kiliseyi ve devrin yöneticilerini fena halde eleştiriyordu. Neyse, biz asıl konumuz olan Thomas More’a geri dönelim.
Önce şövalye sonra bakan
Yıl 1517 olduğunda Thomas More kralın hizmetine girmişti. Başarılı bir diplomatik girişimin ardından “şövalye” unvanına lâyık görüldü ve krala kişisel danışmanlık yapmaya başladı. 1525’te ise Lancaster Düklüğü Bakanı oldu.
Kralın boşanmasına kılıf hazırlama kurumu
O sıralar gündem kral VIII. Henry’nin evlilikleri ve Lordlar Kamarası’nın buna kılıf bulma çabalarıydı. O zamanki Lordlar Kamarası başkanı Kardinal Wolsey’nin krala yeterince yardımı dokunamayınca, Wolsey istifa etmek zorunda kaldı. Onun yerine Thomas More, Lordlar Kamarası başkanı oldu.
Kralla yolları ayrılıyor
Önceki görevlerinde ve de halihazırda devraldığı başkanlık görevinin başlarında More’un düşünceleri, kralın düşünceleriyle hep paraleldi. Ama kral zamanla Protestanlığa ilgi duymaya başlayınca. Bu durum koyu bir Katolik olan Thomas More’un pek de hoşuna gitmedi, kralla düşünce yönünden ayrı düşmeye başladı.
Boşanıp evlenmek için yegâne çözüm: Protestanlık
Tabii işin içinde iş vardı ve kral durup dururken Protestanlığa ilgi göstermedi. Derdi, ilk eşi Catherine ile evliliğini sonlandırıp Anne Boleyn ile izdivaç etmekti. Fakat Katolik inancına göre bunu yapamayacağı için Katolik kilisesinden ayrıldı. Thomas More’dan da bu ayrılığı onaylamasını istedi ama o hem bu isteği hem de krala bağlılık yemini etmeyi reddetti. 1532’de de yürüttüğü görevlerden ayrıldı.
İpler iyice geriliyor
More açısından durumu iyice tatsızlaştıran olay, 1533’te Anne Boleyn’in İngiltere Kraliçesi olarak ilan edildiği taç giyme törenine katılmayı reddetmesi oldu. Törene katılmanın papaya karşı bir davranış olacağını düşündü; bu yüzden de tutuklandı.
Haince ve şeytanca davranmaktan ölüme mahkûm
En sonunda da 1534’te Kral VIII. Henry’nin parlamentodan geçirdiği “Üstünlük Yasası”na, inançlarına ve hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle karşı çıktı ve kralın papadan üstün olduğuna dair yemin etmeyi reddetti. Bu red, onun, “kötü bir amaç uğruna haince ve şeytanca davranmak” suçundan idama mahkûm edilmesine sebep oldu.
İdam kararının mutlu ettiği adam
İdam hükmü kendisine bildirildiğinde gülerek şunları söyledi: “Krala gönlüm borçlu kaldı. Bu berbat dünyanın acılarından beni böyle çabuk kurtarma yüceliği gösterdiği için.” 6 Temmuz 1535’te de özene bezene giyindi Thomas More. İdamının gerçekleşeceği yere çıktı ve pek de parası olmadığı halde, az sonra kafasını vücudundan ayıracak kişiye bir altın verdi. Cellat diz çökerek kendisini bağışlamasını istediğinde, onu yerden kaldırdı ve öptü. Yargılanması esnasında, kralı kilisenin başı olarak kabul ederse affedileceği söylendi, ama o “Suç, düşünceyi başkalarına yaymakla olur. Oysa ben sustum sadece. Böyle sustum diye hiçbir yasa beni, adalete göre, haklı olarak cezalandıramaz” dedi ve reddetti.
Kızı More’un başını çaldı
Çilesi öldükten sonra da bitmedi. Kesilen başı Londra Köprüsü’nün üstünde bir ay boyunca sergilendi. Kızı Margaret, babasının başını alabilmek için köprü görevlilerine rüşvet vermek zorunda kaldı. Babasının başını aldı ve kurşundan yaptırdığı bir kutu içine koydu. Birileri tarafından ihbar edildi; tutuklandı ve hapsedildi. 1544’te öldüğünde babasının başıyla birlikte gömüldü. 1935’te, yani Thomas More’un öldürülmesinden tam 400 yıl sonra, Papa Pius XI, bu büyük ütopyacıyı aziz ilan etti.
Hem aydın hem koyu bir dindar
Thomas More, yazdığı eserde de görüleceği üzere, ilerici bir insandı. Kızları ev işlerine hapseden zamanın yaygın tavrının aksine, onları okutacak, okumalarını destekleyecek kadar aydındı. Ama bedeninin isteklerini kontrol altına almak amacıyla, çıplak vücuduna, sert kıldan yapılma gömlek giyecek, bile isteye kendi canını acıtacak ve bu uğurda vücudunu kanatacak kadar da dindar bir insandı.
Ütopya’nın ilk baskısı Latince
Thomas More’un, yazıldığından beri tarihin her döneminde okunan kitabı Ütopya, ilk olarak 1516’da Latince olarak yayımlandı. İngilizceye çevrilmesi 1556’ya kadar mümkün olmadı. Çevrildikten sonra da pek çok kişi tarafından okundu ve halkı isyana teşvik ettiği gerekçesiyle yasaklandı. Peki nasıl bir ülke tahayyül etti Thomas More Ütopya’sında?
Arazide bile eşitlik
Thomas More’un ada devleti, her biri aynı plana uygun 54 şehirden oluşur. Her şehir adil bir şekilde dağıtılan 30 kilometrekarelik bir araziye sahiptir ve her şehirde 6 bin aile yaşar.
Refah yüksek, herkes eşit
Adada yaşayan ailelerden çok çocuğu olanlar, çocuklardan bazılarını diğer ailelere verebilirler. Adada refah vardır ve gıda maddeleri herkese eşit şekilde paylaştırılır. Hiç kimse bir başkasına göre fazla pay almaz. Devlet kaynakların adil şekilde dağıtımının yapılıp yapılmadığı kontrol eder ve bunun devamını sağlamaktan sorumludur.
Şiddet cezasız kalmıyor
Kavga, dövüş, kendini savunmak amacıyla yapılmadığı sürece hoş karşılanmaz. Bu kuralı ihlal edenler ceza alır.
Eğitim, adanın olmazsa olmazı
Çocuklara verilen eğitim edebiyat, matematik ve güzel sanatları içerir. Devlet, bu eğitimi verebilecek yeterlilikte öğretmenler yetiştirmekle sorumludur. Eğitimde hiçbir şekilde erkek-kız ayrımı yapılmaz.
Edebiyat ve bilime ayrılan vakit
Çalışma saatleri günlük 6 saatle sınırlıdır. Bu süre hem erkekler hem de kadınlar için geçerlidir. Çalışmaktan geriye kalan saatler ise edebiyat ve bilime ayrılır. Herkesin mutlaka bir mesleki beceri edinmesi istenir ve bunun için de ücretsiz kurslar düzenlenir.
Herkesin istediği dine inandığı bir ülke
Koyu Katolik olmasına rağmen Thomas More’un “yok ülke”sinde din konusunda hiçbir baskı yoktur. Tamam, insanlar Katolik olsa iyi olur ama hiç kimse böyle bir şey için onlar üstünde baskı kuramaz. Herkes inandığı dinin gereklerini özgürce yerine getirebilir.
Bonus 1: Mina Urgan’ın sevgilisi
Mina Urgan çevirisini yaptığı Ütopya’nın girişinde, ondan “Sevgilim Thomas More” şeklinde bahseder.
Bonus 2: The Tudors’ta Thomas More
https://youtu.be/FSSjYnS7Puo
Bonus 3: “Her Devrin Adamı” ile Thomas More beyazperdede
Fred Zinnemann’ın yönettiği 1966 yapımı bu film, Thomas More’un sonunu hazırlayan Kral Henry ile olan anlaşma sürecini anlatıyor. En iyi film ve en iyi yönetmen de dâhil olmak üzere altı dalda Oscar aldı Orson Welles’in de oynadığı bu klasik.