Tezer Özlü, hayatın kendisine biçtiği yükleri taşıyabilmeyi ister miydi? Elbette isterdi. Herkes gibi o da mutlu bir yaşam içerisinde umut dolu yarınların hayalini kurmak ve beklemek isterdi. Bunu ne kadar başardı, ne kadar yaşadı bilemiyoruz. Bize kalan eserlerinden anladığımız şey; onun pek çok acının içinden hasarlar alarak geçtiğiydi. Okurları, arkadaşları, dostları ve yakınları bunu gördü, o da buna inandı.
1982 yılında Berlin’de kaleme aldığı metinden derlediğimiz liste, onun penceresinden görünen dünyanın ifadesini gözler önüne seriyor. Samimiyetle, durağanlıkla, acıyla ve yaşamın bizzat kendisiyle.
1. “Düzen ve güven kadar ürkütücü bir şey yoktur. Hiçbir şey. Hiçbir korku.”
2. “Aklını en acı olana, en derine, en sonsuza, en sonsuza atmışsan korkma.”
3. “Ne sessizlikten, ne dolunaydan, ne ölümlülükten, ne ölümsüzlükten, ne seslerden, ne gün doğuşundan, ne gün batışından. Sakin ol. Öylece dur. Yaşamdan geç.”
4. “Tüm raylardan git, denizin her türlü grisinin tadını çıkar. Çılgınlığın boyutları yok. Sallanan, boyutsuz bir boşluk. Orada daha yüksek, daha geniş, daha derin algılanıyor, boyut yok.”
5. “Oluşumunu yaratan spermalara dek geri gidebilir düşüncen. Kendi embriyoluğunu anımsayabilirsin, annenin karnında geçirdiğin ayları, orada kalıp gün ışığını görmek isteyişini.”
6. “Otuz yaşım ile kırk arasında ne akıllı ne de çılgındım. Bu ikisinin ötesinde kalıp, olup bitene seyirci oldum ve dünyayı kavradığımı sandım.”
7. “Bir çocuk bile doğurdum, benim anneme yabancı olduğum gibi o da bana yabancı. ”