Sizi milyonlarca yıl geriye, Dünya’nın bambaşka bir yüzü olduğu zamanlara götürüyoruz. Buzullarla kaplı bir gezegen mi hayal ediyorsunuz? Yanılıyorsun! Çünkü o dönemde Dünya, şu an bildiğimiz iklim düzeninden çok farklıydı. Okyanuslar sonsuz gibi görünse de, aslında gezegenimizin en dinamik parçalarından biri! Dünya’nın dev okyanusları, milyonlarca yıl boyunca durmaksızın şekil değiştirdi, yer değiştirdi ve bazen tamamen ortadan kayboldu. İşte onlardan biri de Tetis Denizi veya Tetis Okyanusu olarak bilinen bir su kütlesiydi. Hadi gelin detaylara birlikte bakalım.
Şimdi, zaman makinesine atlayıp Mezozoik Çağ’ın başına gidiyoruz! Dünya, bugün bildiğimiz kıtalarla dolu bir gezegen değil
Aksine, Pangea adında tek bir süper kıta var ve onu çevreleyen devasa bir okyanus: Panthalassa! Ancak, Pangea’nın içinde gizli bir başka su kütlesi daha bulunuyordu: Tetis Denizi. İşte bu nokta, Dünya’nın gelecekteki okyanuslarını ve iklimini şekillendiren en önemli olaylardan birine sahne oldu.
Jura Dönemi’ne geldiğimizde, Dünya’nın kıtaları yavaş yavaş hareket etmeye başladı
Evet, bu hareketler birkaç santimetreyle sınırlıydı ama milyonlarca yıl sürdüğü için gezegenin haritasını tamamen değiştirdi! Bu süreçte kıtalar Tetis Denizi’ni sıkıştırarak ona uzun, ince bir ekvatoral deniz yolu oluşturdu. Yani Tetis, dev bir göl gibi hareketsiz kalmadı; aksine, bugünün Karayiplerinden Himalayalara kadar uzanan bir sıvı otoyol haline geldi.
Bu dev denizin konumu, Dünya’nın iklim sistemini de kökten değiştiriyordu
Şimdi hayal edelim:
Günümüzün dünyasında, büyük kara kütleleri ekvator bölgesini kapatıyor. Bu yüzden, okyanuslar ekvatorda sürekli olarak serbestçe dolaşamıyor. Bunun yerine, kapalı döngülü girdaplar oluşuyor ve ekvatordan kutuplara sıcaklık taşınıyor. Bu da kutuplarda buzulların oluşmasına yardımcı oluyor.
Ama Tetis’in olduğu dönemde, okyanus suları özgürce dolaşabiliyordu! Sonuç? Daha sıcak ve nemli bir dünya! Bu, tropikal ormanların daha geniş alanlara yayılmasına ve farklı türlerin gelişmesine olanak sağladı.
Bugünün Akdeniz’i, Karadeniz’i ve Himalayalar’ın zirveleri… Hepsi bir zamanlar Tetis Denizi’nin bir parçasıydı!
Hatta Everest Dağı’nın tepesinde deniz fosilleri bulunmasının sebebi de bu. Evet, doğru duydunuz! Bir zamanlar deniz tabanı olan yerler artık karasal dağlar haline geldi. Dünya’nın sürekli değişen doğası sayesinde Tetis, sonsuza kadar olmasa da, izlerini bırakmayı başardı.
Günümüzden milyonlarca yıl önce, özellikle Mezozoyik dönemde, Dünya “buz evi” modunda değildi
Aksine, sera etkisi denilen, tropik sıcaklıkların egemen olduğu bir iklim vardı. Nasıl mı? Çünkü Tetis, Atlantik ve Pasifik’in birbirine bağlı olduğu dev bir su yolu oluşturuyordu. Ekvatoral sular hiçbir engelle karşılaşmadan gezegenin dört bir yanında dolaşıyor, bu da dünyanın sıcak kalmasını sağlıyordu. Böylece buzulların oluşması neredeyse imkânsız hale gelmişti.
Dinozorların devasa boyutlara ulaşmasını sağlayan ideal iklim koşulları işte tam da bu sera etkisinden kaynaklanıyordu! Belki de bu tropikal sular, onların devleşmesinde büyük rol oynadı, kim bilir? Bilim insanları hâlâ bu sorunun cevabını arıyor!
Tetis Denizi, sadece dinozorlara tropikal bir cennet sunmakla kalmadı; aynı zamanda biyoçeşitliliğin gelişmesi için de inanılmaz bir alan sağladı. Bitkiler, hayvanlar ve deniz canlıları bu sıcak ve nispeten sığ olan dev su koridorunda serbestçe hareket edebiliyordu.
Ancak her güzel şeyin bir sonu vardır, değil mi? Tetis de zaman içinde yok oldu. Bunun en büyük sebeplerinden biri kıtaların hareketi ve Panama Kıstağı’nın yükselmesiydi
Panama Kıstağı, Kuzey ve Güney Amerika’yı birleştirdiğinde, akıntılar değişti ve Tetis’in tropikal su akışı kesildi. Bu da küresel iklimin değişmesine ve gezegenin yavaş yavaş bugünkü halini almasına sebep oldu. Yani Dünya’nın “buz evi” dönemine girişine katkıda bulundu.
Aslında Tetis Denizi tamamen yok olmadı, onun kalıntıları bugün bile Dünya’nın birçok yerinde varlığını sürdürüyor!
Akdeniz, Karadeniz, Hazar ve Aral Denizleri, işte bu antik denizin geriye kalan parçaları! Ama hepsi bu kadar mı? Tabii ki hayır! Tetis’in eski deniz tabanları, Himalayalar, Alpler, Karpatlar ve Pamir Dağları gibi dev sıradağların oluşumuna katkı sağladı. Yani bugün zirvesine ulaşması bile imkânsız görünen bu dağlar, bir zamanlar denizin dibindeydi!
Ve şimdi, sıkı durun! Tetis’in izleri sadece denizlerde değil, taşlarda da saklı! Nepal’deki Gandaki Nehri kıyılarında bulunan “shaligram” taşları, aslında bu kadim denizin tortularından oluşuyor. Dahası, bu taşların içindeki logaritmik spiraller, Hinduizm, Budizm ve Jainizm’de kutsal semboller olarak kabul ediliyor. Yani Tetis sadece bir deniz değil, aynı zamanda mistik bir miras da bırakmış durumda!