İnsanlık tarihi boyunca her zaman efsaneler üretilmiş, bu efsaneler kulaktan kulağa yayılmıştır. Gerçekten de bir konu hakkında bir şey bilmiyorsak, mitler ortaya çıkıp boşlukları doldurur. Son zamanlarda, teknolojinin gelişmesiyle birlikte teknoloji hakkında efsaneler görmek de şaşırtıcı değil.
Hayatımızın büyük bir kısmı teknoloji ile iç içe geçmiş durumda. Ancak teknoloji o kadar hızlı gelişiyor ki bazı yenilikleri yakalamakta zorlanıyoruz. Haliyle ayak uydurmakta zorlandığımız konularda bazı efsaneler kulağa mantıklı gelmeye başlayabilir. Teknolojiyle ilgili internetten ya da arkadaşlarınızdan öğrendiğiniz en yaygın şehir efsanelerini sizler için bir araya getirdik. En yaygın 8 teknoloji efsanesini sizler için listeledik?
1. Efsane: Gizli sekmedeki internet gezintiniz tespit edilemez
Bu teknoloji efsanesi, muhtemelen inanmak istediğimiz türdendir. Takip edilmeden alışveriş sitelerinden gezinmekten arkadaşlarınızın görmesini istemediğiniz şeyleri aramaya kadar internette biraz mahremiyete ihtiyaç duymanız için pek çok sebep vardır.
Çoğu tarayıcının gizli gezinme özelliği bulunur. Fakat gizli mod, düşündüğünüz kadar da gizli olmayabilir. Gizli oturum sırasında arama geçmişinizin, çerezlerinizin ve site verilerinizin saklanmadığı doğru olsa da gizliliğiniz tam olarak burada sona erer.
Gizli sekme, web sitelerinin kim olduğunuzu bilmesini engeller (bir sitede oturum açmadığınız sürece), ancak IP adresinizi gizlemez. Ayrıca, faaliyetleriniz internet servis sağlayıcınız ve devlet kurumları tarafından görüntülenebilir. Bir okuldan veya iş yerinden bir cihazdan geziniyorsanız, gizli modda olmanız fark etmeksizin potansiyel olarak tüm etkinliğinizi görebilirler. Göz atmanızı daha özel hale getirmek için VPN kullanmak iyi bir tercih olabilir.
2. Efsane: Silinen dosyalarınız anında yok olur
Bu belki de en yaygın teknoloji efsanesi olarak karşımıza çıkar. Yaygın inanış olarak, bir dosya silindiğinde dijital ortamlardan tamamen kaybolduğu yönündedir. Fakat durum tam olarak böyle değildir. Dosyaları silmek, onları bir fırında yakmaktan çok, bir çöp kutusunun üzerine atmaya benzer. Nasıl yapılacağını biliyorsanız, tekrar çıkarmak oldukça kolaydır.
Bir dosya silindiğinde, bilgisayarınız onu fiilen silmez. Bunun yerine, dosyanın kapladığı alanı yeni dosyalar tarafından kullanılabilir olarak işaretler. Üzerine yeni veriler yazılana kadar aslında gitmiş sayılmaz. Bunun nedeni, bir dosyayı gerçekten silmenin, üzerine yazmak kadar çaba gerektirmesidir. Bu nedenle, zamandan ve işlem gücünden tasarruf etmek için bilgisayarınız, siz onun için yeni bir şey bulana kadar böyle bir yol izler. Bir şeyi yanlışlıkla sildiyseniz ve kurtarmanız gerekiyorsa bunu öğrenmek işinize yarayabilir. Henüz üzerlerine yazılmadığı sürece dosyalarınızı geri almak için kullanabileceğiniz bir dizi çözüm vardır.
3. Efsane: Görev sonlandırıcı uygulamalar telefonunuzu hızlandırır
Görev sonlandırıcıların bu kadar sık kullanılması, RAM’in bir Android cihazda nasıl çalıştığına dair yanlış anlaşılmadan kaynaklanmaktadır. Genel kanı, arka planda çalışan uygulamaların belleği tüketmesi ve bunun da telefonunuzun daha yavaş çalışmasına neden olmasıdır. PC’nizde durum böyle olabilir, ancak telefonunuzda bu doğru değildir.
Görev sonlandırma uygulamaları, hangi uygulamaların çalıştığını görme ve bunları manuel olarak kapatma yeteneğine sahiptir. Ancak, arka planda çalışan uygulamaların bunun için birçok sebebi vardır. Android, hızlı ve doğru bir şekilde çalıştıklarından emin olmak için her şeyi tasarım gereği çalışır durumda tutar. Örneğin, e-posta uygulamanız veya sosyal medya uygulamalarınız arka planda çalışarak sizi yeni bildirimlere karşı uyarabilirler. Onları bir görev sonlandırıcı kullanarak kapanmaya zorlamak, bildirim almanızı engeller.
Android sistemi, belleği otomatik olarak boşaltır. Görev sonlandırıcılar kontrol hissi verir. Fakat iyi ihtimalle mevcut bir işlemi kopyalar, en kötü ihtimalle telefonunuzu daha da yavaşlatırlar.
4. Efsane: Cep telefonları kötü amaçlı yazılım bulaştıramaz
Kötü amaçlı yazılımların yalnızca bilgisayarlar için olduğuna dair yaygın bir inanış vardır. Bu teknoloji efsanesi muhtemelen terminolojiye dayalı bir kafa karışıklığından kaynaklanmaktadır. Virüs ve kötü amaçlı yazılım terimleri genellikle birbirinin yerine kullanılır ve işin püf noktası da buradadır.
Avast‘a göre, cep telefonunuza muhtemelen bir virüs (çalışırken kendini kopyalayan kötü amaçlı bir program) bulaşmayacak, ancak diğer kötü amaçlı yazılım türlerinden etkilenebilir.
Kötü amaçlı yazılım, mesajlardan, uygulamalardan ya da telefonunuzu başka bir cihaza bağlarken bulaşabilir. Android telefonlar, işletim sistemi ve onları kullanan çok sayıda insan nedeniyle kötü amaçlı yazılım riski altındadır. Kendinizi telefonunuzda bir kötü amaçlı yazılım saldırısının kurbanı bulursanız, güvenli modda yeniden başlatmak, şüpheli uygulamaları kaldırmak ve bir mobil güvenlik uygulaması yüklemek dahil olmak üzere yapabileceğiniz birkaç şey vardır.
İlginizi Çekebilir:
Yapay Zeka Destekli En İyi 8 Görüntü Oluşturma Uygulaması
5. Efsane: Sinyal çubuğu simgesi kusursuz çalışır
Sinyal barında gördüğümüz düşük sinyal çubuğunun kötü hizmete, dolu çubukların ise mükemmel hizmete eşit olduğunu düşünme eğilimindeyiz. Bunun nedeni, bir ağa olan bağlantımızı görselleştirmenin tek gerçek yolunun sinyal çubuğu simgesi olmasıdır. Tam dolu bir bara sahip olmanız, mutlaka iyi bir bağlantı kuracağınız anlamına gelmeyebilir.
CNET‘e göre telefonunuzun sinyal barı, yakındaki baz istasyonlarından aldığı sinyal gücünün bir göstergesidir, ancak bunların sinyal gücüyle herhangi bir doğrusal ilişkisi yoktur. Esasında, telefonlarda sinyal gücünün nasıl görüntülendiği konusunda standart bir ölçü birimi yoktur.
Ayrıca, çubuklar mevcut bir ağa olan bağlantıyı gösterir, ancak herhangi bir zamanda o ağın kalitesini göstermez. Sonuç olarak, internet bağlantısı kurma ya da arama yapma konusunda sorun yaşarken barlarınızın dolu olduğunu görebilirsiniz.
6. Efsane: Cep telefonları sizi kanser yapar
Cep telefonlarına sürekli maruz kalmanın kanser riskini artırabileceğine yaygın olarak inanılmaktadır. İnanç, cep telefonlarının radyo frekansı enerjisi kullandığı ve onları genellikle başımızın hemen yanında tuttuğumuz gerçeğine dayanıyor. Bununla birlikte, FDA’ya göre onlarca yıllık artan kullanım ve çeşitli bilimsel çalışmalardan sonra, cep telefonu kullanmanın kanser geliştirme riskinizi artırdığına dair güvenilir bir kanıt yok.
Artık dünyadaki insanların büyük çoğunluğunun cep telefonlarına sahip olduğu gerçeğini göz önüne alırsak, son birkaç on yılda beyin veya sinir sistemi kanseri vakalarında keskin bir artış olmasını beklerdik. Ancak araştırmalara göre durum böyle değil.
7. Efsane: Yeniden şarj etmeden önce pilin tamamen bitmesi gerekir
Pek çok kişi, pil ömrünü korumak için tekrar şarj etmeden önce telefon pilinin mümkün olduğu kadar az olması gerektiğine inanıyor. ScienceABC‘ye göre bu teknoloji efsanesi, muhtemelen nikel bazlı pillerden kalmadır.
Nikel bazlı pilleri, yeniden şarj etmeden önce tamamen bitirmezseniz, tam şarj döngüsünün gerçek kapasitesinden daha az olduğunu “hatırlamaya” başlar. Daha kısa şarj döngüleri, yanlış bir şekilde hatırladığı için zamanla pil kapasitesinde azalma meydana gelir.
Bununla birlikte çoğu modern elektronik, lityum iyon piller kullanır ve lityum pillerde böyle bir sorun yoktur. Lityum iyon pillerin tamamen bitmesi amaçlanmamıştır ve bunu yapmak aslında onlara zarar verebilir. Bunun yerine lityum iyon piller, her biri tam şarja eşdeğer olan şarj döngülerine dayanır. Yani telefonunuzu %50’den tam doluya kadar şarj ederseniz, bu sadece yarım döngüdür. Şarj etme davranışlarınızla stratejik olmak istiyorsanız ScienceABC, pil ömrü yaklaşık %20’ye ulaştığında telefonunuzu yeniden şarj etmenizi önerir.
İlginizi Çekebilir:
Keşke Görmeseydik! Tasarımlarıyla Hafızalara Kazınan Tüm Zamanların En Garip 9 Android Telefonu
8. Efsane: Daha fazla megapiksel değeri daha iyi fotoğraflar demektir
Daha fazla megapikselin genellikle daha iyi fotoğraf kalitesiyle eşanlamlı olduğu düşünülür. Birçok akıllı telefon üreticisi, bunu bir pazarlama tekniğine dönüştürdü. Digital Trends tarafından açıklandığı gibi megapiksel, fotoğraf kalitesi denkleminin yalnızca bir parçasıdır.
Megapiksel dışında sensörün boyutu, görüntü işleme kapasitesi ve diğer birçok özellik bir kamere için oldukça önemlidir. Telefonunuz bunları kullanmak için gerekli altyapıyı desteklediği sürece, daha fazla megapiksel kötü bir şey değildir. Digital Trends, telefon kameralarında megapikselin muhtemelen bir tavan olduğunu belirtiyor.