Ana sayfa » Tarih » Tartarya: Dünyanın Dört Bir Yanındaki Görkemli Yapıları İnşa Ettiği İddia Edilen Uygarlık
Tartarya: Dünyanın Dört Bir Yanındaki Görkemli Yapıları İnşa Ettiği İddia Edilen Uygarlık
Tartarya teorisi, geçmişin karanlık bir köşesinden değil, dijital dünyanın en görünür sahnesinden çıkıp büyüdü. Bu teoriye göre, dünyanın dört bir yanındaki görkemli yapılar aslında modern mimarların değil, kayıp bir Tatar İmparatorluğu’nun eserleri.
Tarih, çoğu zaman kazananların yazdığı bir anlatıdır. Ancak internet çağında, geçmişe dair alternatif senaryolar artık sadece tarihçilerin değil, herkesin yazabileceği bir masala dönüştü. Son yıllarda, YouTube videolarından Reddit başlıklarına, TikTok teorilerinden komplocu forumlara kadar geniş bir dijital evrende adını giderek daha çok duymaya başladığımız bir “imparatorluk” var: Tartarya. Ya da diğer adıyla Tatar İmparatorluğu. İlk duyduğunuzda kulağa, tarih kitaplarından silinmiş bir medeniyetin adını andırabilir. Belki de eski zamanlara ait, bilinçli olarak unutulmuş bir dönemdir, kim bilir? Ancak işin içine girdikçe fark ediyorsunuz ki bu hikâye, tarihsel bir anlatıdan çok daha fazlası ya da daha azı. Tartarya efsanesi, kayıp bir süper uygarlık fikriyle yola çıkıyor: gelişmiş teknolojiler, mimari harikalar, barışçıl bir düzen ve ardından gelen büyük bir yok oluş… Hepsi bir çamur seliyle silinmiş, yerlerine sahte tarih konmuş. Komplo teorisyenlerine göre dünya üzerindeki en gösterişli binalar, aslında bu imparatorluğun kalıntıları. Peki gerçekten öyle mi? Yoksa bu, gerçeklikten kopmuş bir internet fantezisinin modern mitolojisi mi? Bu yazı, bir yandan Tartarya’nın ilginç ama çelişkili evrenine kapı aralarken, diğer yandan komplo çağının mimari üzerinden kurulan en tuhaf anlatılarından birini mercek altına alıyor.
Son yıllarda internetin derin ve tuhaf köşelerinde, akıllara durgunluk veren bir komplo teorisi dolanıyor: Tatar İmparatorluğu ya da internetteki adıyla Tartarya
İlk bakışta kulağa tarihsel bir araştırma konusu gibi gelebilir. Neticede “Tataristan” diye bir yer gerçekten var, bugün Rusya Federasyonu’na bağlı özerk bir cumhuriyet. Ama buradaki mesele bambaşka…
Bahsi geçen Tatar İmparatorluğu, sözde öyle büyük, öyle gelişmiş bir uygarlıktı ki; hem teknolojide çağlar ötesindeydi hem de neredeyse dünyanın dört bir yanındaki ünlü yapıları inşa etmişti. Giza Piramitleri mi? Onlar da onların işi. Çin Seddi, Tac Mahal, hatta Amerika’daki Kongre Binası bile! Ve sonra… bir gün, bilinmeyen bir sebeple ortaya çıkan “çamur selleri” bu devasa imparatorluğu yeryüzünden silmiş. Ardından gelen “üst akıllar” da tarih kitaplarını temizleyip her şeyi örtbas etmiş.
Neden mi böyle bir şey yapmışlar? İşte işin garibi, bu soruya teoriye inananlar bile net bir cevap veremiyor. Bazıları dünya tarihinin kasıtlı olarak yeniden yazıldığını iddia ediyor; bazıları ise geçmişi kontrol etmenin geleceği kontrol etmek anlamına geldiğini düşünüyor. Ama işin aslı şu: bu teori, tutarlı bir anlatıdan çok, internette hızla yayılan ve sürekli evrim geçiren bir mitler yığını.
İnternetteki bu tartışmalara kulak verirseniz, Tatar İmparatorluğu’nun bir zamanlar dünyanın dört bir yanına yayılmış, olağanüstü yapılar inşa etmiş ve çağının çok ötesinde teknolojilere sahip bir süper güç olduğunu öğrenirsiniz. Kimilerine göre dünya çapında hâkimdi, kimilerine göre ise özellikle Asya’da büyük bir etki alanına sahipti.
Ama asıl iddia şu: Bugün “modern” diye bildiğimiz birçok yapı — örneğin New York’taki tarihi tren istasyonları ya da ABD Kongre Binası — aslında Tatar mimarisinin kalıntıları. Yani mimarlar değil, kadim Tatar ustalar yapmış. Bu yapılara sonradan sahte hikâyeler uydurulmuş ve sanki yakın tarihte yapılmış gibi sunulmuş. Bu sürece de “Büyük Sıfırlama” diyorlar.
Bir de o “çamur selleri” meselesi var: Komplo teorisyenlerine göre yaklaşık 100 yıl önce tüm bu uygarlık, dünya çapında yaşanan devasa çamur felaketleriyle yok oldu. Ama bazı binalar ayakta kalmayı başardı ve bugün hâlâ şehirlerin merkezinde sessizce varlıklarını sürdürüyorlar. Tabii biz onları yanlış tanıyoruz…
Teori, özellikle mimariye odaklanıyor
Modern brutalist binaları “çirkin” bulup dışlayan bu inanç sisteminde, barok, neoklasik, Beaux-Arts gibi tarzlar “Tatar mimarisi” olarak etiketleniyor. Örneğin ABD’deki bazı 19. yüzyıl saray görünümlü kamu binalarının aslında eski Tatar sarayları olduğuna inanılıyor.
İnananlara göre yalnızca çamur selleri değil, I. ve II. Dünya Savaşları da bu imparatorluğun izlerini yok etmek için kasten çıkarıldı. Yani dünya savaşları bile bu gizemli uygarlığı tarihten silmenin bir aracıydı!
Tuhaf olan şu ki, bu kadar mimari iddiaya rağmen bu teoriyi savunanlar genellikle mimar ya da mühendis değil. Yine de büyük bir özgüvenle, tarihi yapıların “aslında çok daha eski” olduğunu ve belgelerin sahte olduğunu savunuyorlar.
Ama dikkat: Ortada net bir hikâye yok. Herkesin anlattığı biraz farklı. Kimine göre tüm dünya Tartarya’nın egemenliği altındaydı, kimine göre sadece Asya’da hüküm sürdüler. Kimisi “çamur sellerini” doğal afet sayıyor, kimisi teknolojik bir savaş sonucu olduğunu iddia ediyor. Yani bu teori, tek bir anlatıdan ziyade, birden fazla fantezinin karışımı gibi.
Peki bu kafa karıştırıcı komplo teorisi ilk nereden çıktı?
Aslında hikâyenin kökleri, modern internetin derinliklerinden çok daha eskiye, Sovyet sonrası dönemde yükselen Rus milliyetçiliğine dayanıyor.
Tartarya efsanesinin temelinde, Rusya’nın gerçek adının aslında “Tartarya” olduğu ve Çarlık ile Sovyet döneminden çok önce, Orta Asya topraklarında büyük ve gelişmiş bir Tatar İmparatorluğu’nun var olduğu fikri yatıyor. Yani bu teoriye göre, Rusya tarih boyunca baskılanmış gerçek bir kimliğe sahipti ve bu kimlik, bilinçli şekilde yok sayıldı.
Bu görüş, özellikle 1970’lerde ortaya çıkan ve tarih camiasında büyük tartışmalara yol açan “Yeni Kronoloji” adlı alternatif tarih anlayışından besleniyor. Bu görüşün mimarı, matematik profesörü ve komplo teorisyeni Anatoly Fomenko. Fomenko’nun iddiası şu: Binlerce yıl önce yaşandığı sanılan birçok tarihi olay aslında Orta Çağ’da gerçekleşti. Yani tarih birkaç bin yıl kaydırılmıştı. Büyük medeniyetler, savaşlar, hatta İncil’deki olaylar bile, aslında çok daha yakın bir geçmişe aitti.
Tartarya’nın izlerini bugünkü mimaride arayan teori ise daha çok Nikolai Levashov adlı bir Rus okültist tarafından yaygınlaştırıldı. Levashov’un çalışmaları, Tatar İmparatorluğu’nun yok edilişinin arkasında bilinçli bir küresel komplo olduğunu savunuyordu. Ancak, Rus Coğrafya Derneği bu teorileri sert şekilde reddetti ve “tamamen fantezi ürünü” olarak nitelendirdi. Gerçek Slav ve yerli kültürlerin, imparatorluk geçmişinin çok daha sağlam izleriyle dolu olduğunu vurguladı.
Fakat internet çağında fikirlerin çürütülmesi, ortadan kalkmaları anlamına gelmiyor. 2010’lardan itibaren Reddit, YouTube ve diğer sosyal medya platformları, bu teoriye yeni bir hayat verdi. Herkesin kendi versiyonunu anlatabildiği, kanıta değil hisse dayalı bir dünya doğdu: Tartarya 2.0.
Tartarya gerçek miydi?
Şunu kabul etmek gerek: “Tartarya” terimi tarihsel olarak kullanılmış bir isim. Özellikle 16. ve 17. yüzyıl Avrupasına ait haritalarda, Orta Asya ve Sibirya için bu ad kullanılırdı. Bu, o dönemin Avrupalı kâşif ve haritacıları için geniş ve az bilinen doğu topraklarına verilen genel bir isimdi. Bu bağlamda, Tataristan bir coğrafi kavram olarak var olmuştur. Günümüzde bu bölge Kazakistan’ın, Moğolistan’ın, Çin’in kuzey bölgelerinin ve Rusya’nın Sibirya kesiminin bazı parçalarını kapsar.
Ancak işte gerçek tam da burada biter. Tartarya’nın bir “imparatorluk” olduğu, gelişmiş teknolojilerle donanmış dünya çapında bir süper güç olarak varlık gösterdiği iddiaları, spekülasyon ve komplo teorilerinden ibarettir. Arkeolojik veriler, belgeler ve tarihsel kaynaklar bu tür bir uygarlığın varlığını destekleyecek hiçbir somut kanıt sunmaz.
Ama biliyorsunuz, komplo teorileri genelde bu tarz “kanıt yok” durumlarını bile kendi lehlerine çevirmeyi başarırlar. Bu noktada da karşımıza iki farklı yaklaşım çıkıyor:
Bazı teorisyenler, bütün eski eserlerin aslında Tartarya’ya ait olduğunu ve bize Yunan, Roma, Çin gibi uygarlıkların aitmiş gibi gösterildiğini iddia ediyor.
Daha uçta duranlar ise, bu eserlerin tamamen “sonradan yerleştirilmiş sahte kanıtlar” olduğunu, yani dünya hükümetlerinin örtbas süreci kapsamında bu eserleri tarihe “eklediğini” savunuyor.
Tartarya’nın dünya çapında hüküm sürdüğünü iddia eden bir teorinin en zayıf noktalarından biri şu: Peki o dönemde dünyanın dört bir yanında zaten var olan yerli halklar neredeydi? Onlar bu hikâyede nereye oturuyor?
Cevap? Kafa karıştırıcı, hatta biraz ürkütücü.
2022 yılında Yeni Zelanda merkezli The Spinoff gazetesine konuşan David Obeda adlı bir teorisyene göre, Maoriler dahil birçok yerli halk “örtbas operasyonunun bir parçası” olarak sonradan “yaratıldı.” Obeda, kendini Maori olarak tanımlıyor ama kültürel tarihinin “tamamen uydurma” olduğunu savunuyor. Ona göre ırksal kimlik kavramı, bizi bölmek ve uyum içinde yaşamamızı engellemek için ortaya atıldı. Tartarya ise aslında barış ve ileri teknolojiyle yoğrulmuş küresel bir medeniyetti.
Bu gibi düşünceler, tarihsel gerçekliğin ötesine geçip, kimlikleri ve kültürel mirasları da sorgulatacak çok daha karmaşık, hatta tehlikeli yerlere sürüklenebiliyor.
Komplo teorilerinin yeni nesli
Tatar İmparatorluğu efsanesi, yalnızca tarihle ilgili bir alternatif anlatı değil; aynı zamanda modern dünyaya duyulan güvensizliğin bir yansıması. 11 Eylül saldırılarından sonra dünya genelinde artan “gizli gerçek” arayışı, insanları resmi tarihten uzaklaştırdı. Son dönemde iyice görünür hale gelen QAnon gibi komplo hareketleri, bu arayışı ana akıma taşıdı.
Tartarya teorisi de bu akımın bir parçası. Çünkü insanoğlu karmaşık şeyleri basitleştirmeyi, büyük sorulara gizli bir elin cevabını aramayı seviyor. Neden bazı yapılar çok gösterişli? Neden bazı uygarlıklar bu kadar gelişmişti? Bu tür sorular, tarihsel bilgiyle değil de “bize yalan söylüyorlar” hissiyle açıklanmaya çalışılıyor.
Ve evet, sayısız tarihsel çürütmeye, belgeli kanıtlara, arkeolojik bulgulara rağmen bu teori hâlâ yaşıyor. Çünkü bazı insanlar için önemli olan kanıtlar değil; anlam arayışı. Dünya karmaşık ve bazen haksız görünüyor. Ve böyle hikâyeler, düzenin ardında büyük bir plan olduğunu düşünmeyi kolaylaştırıyor.