Leonardo DiCaprio’nun nihayet Oscar’ına kavuştuğu film olan Diriliş’teki, donmamak için at cesedinin içine sığınma sahnesiyle birlikte, Yılmaz Güney’in Yol filminde katledilen at tekrar gündeme gelmişti. Yol filminde karanlık çekimlerden dolayı filmden çıkartılmak zorunda kalan sahnelerde; aynı Diriliş filminde olduğu gibi, ölmüş bir atın iç organlarını boşaltıp donmamak için içine girme sekansı vardı.
Diriliş filminin yönetmeni Alejandro González Iñárritu zaten daha önce film yapmaya Yılmaz Güney’in Yol filmini izledikten sonra karar verdiğini açıklamıştı. Darbe koşullarında film yapmanın olanaksızlığı, film için bir hayvanı katletmeye bahane olamaz tabii ki. Zaten Tarık Akan da bütün telkinlere rağmen tetiği çekemiyor. Hatta at can çekiştiği için darbe şartlarında da olsa bir başçavuş’un boğazına sarılıyor. O anları olayın kahramanı Tarık Akan’ın kendi cümleleriyle aktarmaya çalışalım.
1. Darbe dönemi olduğu için çekimde kullanılacak mermileri almak zorunda oldukları başçavuş ekibe kök söktürüyor, kalanını Tarık Akan’ın, Anne Kafamda Bit Var isimli kitabında kendi kaleminden öğrenelim
2. “Başçavuş bana ‘kalk da görelim hele Tarık Akan mısın?’ diye seslendi. Kalktım. Başçavuşla samimiyet kurmaya çalıştım. Yanında prodüksiyon amiri vardı ‘Tarık Abi, mermileri arkadaştan alacağız; sağ olsun, bize yardımcı olacak.’ dedi. Adamı idare et demek istiyordu.”
3. “Ondan alacağımız silahla filmdeki atımı öldürecektim. Sıkıyönetim dönemiydi, kimse silahını vermek istemiyordu. Prodüksiyon amiri de bula bula bu başçavuşu bulmuştu; nemrut herifin teki. Sahnenin çekimlerinin sonuna doğru adamın gırtlağını sıktığımı hatırlıyorum.”
4. “Çekim boyunca atla aramda inanılmaz bir bağ kurulmuştu. Ömrümün sonuna kadar unutamayacağım çok farklı bir arkadaşlık yaşamıştık. Bana duyduğu sevgi ve bağlılığı hayvanın gözlerinden okuyordum.”
5. “Kar fırtınasında yanıma gelip kafasını paltomun içine sokuyor, gözlerini gözlerime dikiyordu. Çekim sırasında üstünden düştüğümde burnuyla beni itiyor, kokluyor, sanki canımın yandığını anlamış gibi üzülüyordu.”
6. “Onu hiç yularından tutup çekmem gerekmemişti. İş bittiği zaman arkama takılıp bir köpek gibi beni izliyordu. Filme başlamadan önce yönetmen Şerif Gören’e, ‘Meraklanma, bu sahnede atı öldürebilirim. O kadar cesareti bulabilirim, yapabilirim’ dediğimi anımsıyorum.”
7. “Atı vuracağım sahne çekilirken, hayvancığa uyuşturucu iğne yapıldı. At yere yığıldı. Yakın planların hepsi çekildi: Donmuş bir el, ateş edemeyen bir el, ısıtılmaya çalışılan bir el ve atın yakın planları böylece aradan çıktı.”
8. “Sıra öldürme planının çekimine gelmişti. Kamera uzağa gitti, genel bir plan çekilecekti. Silah elimdeydi ve içinde bir tek kurşun vardı. Başçavuş bir kurşundan fazla vermiyordu.”
9. “Şerif Gören,’Kamera!’ diyecekti ve ben kısa bir süre sonra atın kafasına bir kurşun sıkacaktım. Karların ortasında ben ve yerde yatan atım trajik bir şekilde yerlerimizi almıştık.”
10. “Kamera uzakta hazırlanırken at gözlerini açıp bana yalvarır gibi baktı. Kafasını kaldırmak istedi. Sanki bana doğru gelmek istiyormuş gibime gelmişti. Bu arada Şerif Gören, ‘Kamera!’ diye bağırdı.”
11. Bekledi. Burada tabancamı çekmeli ve kurşunu atın kafasına sıkmalıydım. Ama yapamıyordum işte. ‘Ateş etsene! Ateş et!’ diye bağırdı Şerif. ‘Yapamayacağım Şerif, stop!’ diye seslendim.
Atın başından ayrıldım.
12. ” ‘Ben bu atı öldüremem. Yakın plan başkasının elini çek. Kusura bakma, yapamayacağım.’ Yılmaz Güney’in yeğeni araya girdi: ‘Ben yaparım.’ Paltomu verdim. Kamera hazırlandı. Yeğeninin el planı çekildi. Derken bir silah sesi…”
13. “At öldü, gel Tarık,’ dediler. Koşarak gittim. Paltomu giydim, daha sonraki planlara geçmek üzere çalışmaya başladık. Kamera hazırlanıyorken at gene kafasını kaldırıp bana baktı. Ayağa kalkmaya yelteniyordu. Ölmemişti.”
14. “Başçavuşa gittim: ‘Mermi ver, at ölmemiş,’ dedim. Başçavuş, kendini tiksinti verici bir şekilde naza çekiyordu. Yalvarta yakarta bir kurşun daha verdi. ‘Başçavuşum, ver birkaç tane daha, bak, hayvan can çekişiyor,’ dememe karşın bir tek kurşundan fazlasına razı edememiştim.”
15. “Yeğen onu da atın kafasına sıktı. Sonra ben tekrar sahne aldım. Tam çekime geçilecekken, hayvan gene gözünü açtı, bakışlarıyla beni arıyordu. Bayılacak gibi olmuştum, çıldıracaktım…”
16. “Başçavuşun yanma gittim: ‘Mermi ver!’ dedim. ‘Yok!’ O anda yakasına yapıştım: ‘Senin de, merminin de…’ Küfrettim. Yöre halkı adamdan yalvara yakara üç mermi daha almıştı. Yeğen kurşunları boşalttı, at bu kez öldü.”
17. “Paltomu giydim, bir sonraki sahneye geçtik. Senaryoya göre donmak üzereydim; atın karnını kesecektim, ellerimi, ayaklarımı atın karnına sokup donma tehlikesini bir süre geciktirecektim. Ne yazık ki bu sahneyi kötü bir zamanda, hava kararmak üzereyken çekmiştik.”
18. “Ertesi güne bırakamıyorduk çünkü gece boyunca kurtların atı parçalayacağını biliyorduk. Sonuçta akşam üstü çekilen sahnede renkler çok koyu çıktığı için Yılmaz Güney montajda bu bölümü çıkarmak zorunda kalacak, bu da onu hem üzecek, hem de sinirlendirecekti.”