Dünya tarihi henüz gizemi çözülmemiş olaylarla dolu. Geçmişte öyle gizemli olaylar yaşanmış ki bu olaylar üzerine günümüzde hala teoriler üretiliyor. Truva savaşı gerçek miydi? İsa Mesih’in mezarına ne oldu? Orta Çağ’da toplu yaşanan histeri nöbetlerinin sebebi neydi? Bu gizemli olaylar bizi bazen hayrete düşürüyor, bazen heyecanlandırıyor bazen de daha fazla meraka sürüklüyor. Cevapların yetersiz olması ise olayları ilgi çekici hale getiriyor. İşte o olaylardan 11 tanesini sizin için bir araya getirdik. Detaylara birlikte bakalım.
1. Stonehenge’i kim inşa etti?
Gizemli olaylar listemize Stonehenge ile başlıyoruz. Wiltshire kentinde bulunan Stonehenge anıtı, İngiltere’nin en önemli kültürel simgelerinden biri olarak kabul ediliyor. Arkeologlar, Stonehenge’in M.Ö. 3000 – 2000 yılları arasında yapıldığına inanıyor. Yapı; her biri yaklaşık 4.1 metre yüksekliğinde ortalama 25 ton ağırlığındaki dikili taş halkasından oluşuyor. Stonehenge’in kim tarafından ve neden yapıldığı hala bilinmiyor. Ancak bu konuda bazı düşünceler mevcut. Stonehenge’le ilgili her yeni bilgi, yapının geçmişini biraz daha gizemli kılıyor. Dünyanın dört bir yanındaki tarihçiler yapının; Yunanlılar, Romalılar ve Danimarkalılar tarafından yapılmış olabileceğini öne sürüyor.
Geçtiğimiz yıllarda İngiltere’de yapılan bir DNA araştırmasında Stonehenge’i yapanların Anadolu’dan geldikleri iddia edildi. En tutarlı iddiaya göre bu yapı Neolitik dönemde İngiltere’de yaşayan yerli halklar tarafından inşa edilmişti. Fakat hiçbir bilimsel çalışma birbiriyle örtüşmüyor. Bu büyük anıtlar; üst düzey bir kültürün statü ve güç sembolü müydü? Yoksa insanların ticaret yapmaları ve sosyalleşmeleri için yapılmış bir yapı mıydı? Stonehenge ile ilgili ortaya pek çok teori atılsa da henüz kimin yaptığına ve ne amaçla kullanıldığına dair kesin bir bilgi yok.
2. Kleopatra’nın mezarı nerede?
Güzelliği, zekası ve Romalı general Marcus Antonius ile yaşadığı aşkla hafızalara kazınan Kleopatra, tarihin en tanınmış kadınların biri. Antonius ve Kleopatra’nın aşk hikayesi bugün dahi tüm dünyayı büyülüyor. Mutsuz sonla biten bu hikaye, Antonius ve Kleopatra’nın evlenmesiyle başlıyor. İkili evlendikten sonra Romalı general, doğuda büyük bir nüfus sahibi oluyor. Bu durum Roma ve Mısır’ı karşı karşıya getiriyor. İki ülke arasındaki gerginlik Actium Deniz Savaşı’yla doruk noktasına ulaşıyor. Savaşın ardından Kleopatra ve Antonius kaçmak sorunda kalıyor. Bu sırada Antonius’a Kleopatra’nın öldüğü haberi gidiyor.
Sevgilisinin ölümüne dayanamayan Antonius kendi kılıcının üzerine düşerek intihar etmeyi seçiyor. Kleopatra ise ülkesinin Roma egemenliğine girmesini gururuna yediremiyor. Efsaneye göre, zehirli bir yılanın üzerine doğru giderek yılanın kendisini sokmasını sağlıyor. Ancak tarihçiler, Kleopatra’nın yanında taşıdığı zehirle intihar ettiğini düşünmekte. Yine bir efsaneye göre bedeni mumyalanıp sevgilisi Antonius’un yanına defnedilmişti. Ancak günümüzde yapılan arkeolojik çalışmalarda Kleopatra’nın mezarına dair hiçbir iz bulunamadı. Kleopatra’nın mezarı keşfedilirse bu keşif Tutankhamun’un kalıntılarını dahi gölgede bırakacaktır.
Bu gizem hakkında daha detaylı bilgi almak için buraya tıklayabilirsiniz!
3. Agatha Christie ortadan kayboluşunu kendi mi planladı?
Polisiye roman türünün en güçlü kalemlerinden Agatha Christie, 1926 yılında aniden ortadan kayboldu. Christie tıpkı romanlarındaki gizemli olaylar gibi sırra kadem basmıştı. Kendisinden haber alınamamasının ardından arabası göl kenarında ağaçlara çarpmış bir halde bulundu. İnsanlar artık ünlü yazarın göle düşüp öldüğünü düşünmeye başlamıştı. Tam 11 gün sonra aniden ortaya çıktı. İnsanlar telaş içinde ne olduğunu öğrenmeye çalışırken Christie olayla ilgili tek kelime etmedi. Agatha Christie ortadan kaybolmadan önce kocasının kendisini aldattığını öğrenmişti. Bu nedenle biyografi yazarları onun, kocasını küçük düşürmek için bu olayı bilerek planladığını düşünmekte. Bir başka biyografi yazarı Christie’nin gerçek anlamda sinir krizi geçirdiğini iddia ediyor. Bazı insanlar Agatha’nın kitap tanıtımı yapmak için bilerek kayıplara karıştığını öne sürüyor. Öte yandan ünlü yazarın doktorları bu süreçte Christie’nin hafızasını kaybettiğini söylüyor. Bu iddiaların hangisi doğru bilinmez ancak günümüzde davaya olan ilgi hala devam ediyor.
4. Truva Savaşı gerçek miydi yoksa kurgu mu?
Antik dünyanın çözülmemiş en büyük gizemi hiç kuşkusuz Truva Savaşı’nın gerçekte olup olmadığıdır. Truva efsanesi, Homeros’un İlyada Destanı’nda karşımıza çıkıyor. İşin garibi Homeros’un anlattıkları uzun bir süre efsane olarak tanımlanıyor ve ciddiye alınmıyor. Ne var ki 19. yüzyılda Avrupalılar bu efsaneye sahip çıkarak gerçek olduğunu iddia etmeye başlıyor. Peki ne olmuştu Truva’da? Efsaneye göre Truvalı Paris, Sparta Kralı Menelaus’un güzeller güzeli eşi Helen’i kaçırır. Bunun üzerine Akalar, Anadolu’daki Truva şehrine saldırır. Fakat bu muazzam şehri ele geçirmek hiç de kolay olmayacaktır. Büyük surları aşamayacaklarını anlayan Akalar, tahta bir at inşa ederek askerlerini bu atın içine yerleştirir. Böylece aşılamayan surlar hediye gönderilen tahta atla aşılmış olur.
O gece Truva Kralı Priam ve her bir Truvalı erkek katlediliyor. Bu olay tarihin en meşhur askeri manevralarından biri olarak kabul ediliyor. Peki ne kadar doğru? Tarihçi Herodot, Truva Savaşı’nın M.Ö. 13. yüzyılda gerçekleştiğini belirtiyor. Matematikçi Eratosthenes ise M.Ö. 1184-83 tarihlerine işaret ediyor. Tarihi Truva bölgesi, ülkemizin Çanakkale Boğazı yakınlarındaki Hisarlık’ta yer alıyor. 19. yüzyılın sonlarında Heinrich Schliemann tarafından yapılan kazılarda bu bölgede pek çok arkeolojik katman keşfediliyor. Homeros’un anlattığı döneme ait birkaç ok ucu ve bazı insan kemikleri gün yüzüne çıkıyor. Batılı tarihçiler bu olayın kesinlikle gerçek olduğunu düşünürken özellikle Türk arkeolog ve tarihçiler Truva’daki kazı çalışmalarının bilimsellikten uzak olduğunu savunuyor. Böylece Truva Savaşı da tarihin en büyük gizemleri listesinde yerini alıyor.
5. İsa Mesih’in mezarına ne oldu?
İnsanlık tarihinin belki de en tartışmalı, tarihsel olarak en gizemli olayı İsa Mesih’in bedenine ne olduğudur. 2000 yıldır tartışılan bu olay, bugüne kadar aydınlatılamadı. Bugün Hıristiyanların neredeyse tamamı Hz. İsa’nın mezarının Kudüs’te olduğuna inanıyor. İddiaya göre Mesih çarmıha gerildikten sonra Kutsal Kabir Kilisesi’ndeki lahdin içine defnediliyor. Ancak 2016 yılında Lahit açıldığında içerisinde insana ait kemik parçaları ya da eşya bulunmadı. Bu nedenle Kutsal Kabir Kilisesi’nde bulunan lahdin Hz. İsa’nın mezarı olup olmadığı bilinmiyor.
Hıristiyanlığın başlangıcından beri İsa Mesih’in diriliş hikayesi bu dinin en temel öğretisi oldu. Mesih’in gerçekten dirildiğine dair kanıt sunmak isteyenler, Pavlus gibi görgü tanıklarının açıklamalarına daima atıfta bulundu. Peki tarihçiler bundan ne çıkarıyor? Bazı tarihçiler Mesih’in cesedinin havarileri tarafından mezarından çalındığını iddia ediyor. Öte yandan İsa’nın hiçbir zaman çarmıha gerilmediğini iddia eden bir teori de bulunmakta. Başka bir teoriye göre bu hikayenin halüsinojenik mantarlar yendikten sonra ortaya çıktığı yönünde. Hatta İsa Mesih’in hiç var olmadığını iddia edenler dahi bulunuyor.
6. Voynich el yazması ne anlatıyor?
Tarihteki gizemli olaylar listemize Voynich el yazmasıyla devam ediyoruz. Yale Üniversitesi’nin koruması altından bulunan Voyninch el yazması, henüz kimsenin tanımlayamadığı şifreli bir metinden oluşuyor. Araştırmacılar, el yazmasının içeriğini deşifre edememesinin yanı sıra, yazıyı kimin yazdığını da bilmiyorlar. Voyninch el yazması olarak adlandırılan parşömen kağıdının İtalyan Rönesansı sırasında üretildiği düşünülmekte. 240 sayfa olan bu eser, soldan sağa doğru yazılmış. Sayfaların neredeyse çoğunda çizimler bulunuyor. Araştırmacılar metni anlayamadığı için üzerindeki resimlerden ne yazıldığına dair bir şeyler çıkarmaya çalışıyor. Voynich el yazması, dünyanın en ünlü kriptografları tarafından incelendi. Ancak hiçbir kod kırıcı bu metinde ne yazdığını deşifre edemedi. Hal böyle olunca gizemli el yazması pek çok roman ve filmin öznesi oldu.
7. Feejee Mermaid neydi?
1840’lı yılların başlarında rengarenk bir koleksiyona ev sahipliği yapan New York’taki Amerikan Müzesi’nde ilginç bir olay gerçekleşti. İnsanlar toplanıp Feejee deniz kızını görmek için adeta birbiriyle yarışıyordu. Deniz kızı efsanesi yüzyıllar boyunca insanları büyüleşmişti. Yakın tarihimizde Kristof Kolomb dahi Yeni Dünya’yı keşfederken Hispaniola yakınlarında yüzen deniz kızları gördüğünü iddia etmişti. Deniz kızı efsanesi, 19. yüzyılın başlarında Japon denizciler tarafından ele geçirildiği bildirilen yarı insansı yarı balık 3 metre uzunluğunda mumyalanmış bir yaratığın ortaya çıkmasıyla sansasyonel bir dönüş yaptı. Bu ilginç yaratık Hollandalı tüccarlar tarafından hemen Avrupa’ya götürüldü. 1822 yılında Amerikalı denizci Samuel Edes tarafından 6.000 dolarak satın alındı ve 1842 yılında P.T. Barnum satın alana kadar sürekli el değiştirdi. 19. yüzyılda Güney Pasifik balıkçıları, ülkelerini ziyaret eden denizcileri etkilemek için balık kuyrukları ve maymun gövdelerini bir araya getiriyordu. Meraklı Avrupalı koleksiyoncular ise bu tür yaratıkların gerçek olabileceğine inanmak istiyordu.
Küresel keşif çağında her gün yeni bir balık türü tanımlanmaktaydı. Bu hayvanlar alışılmadık özelliklere sahipti. Avrupalı insanlar, denizde keşfedilen garip yaratıklar gerçekse deniz kızlarının da gerçek olabileceğine inandılar. 19. yüzyılda Avrupa ve Amerika halkı Charles Darwin’in evrim teorisiyle ilgilenmekteydi. Kamuoyu uzun bir süre insan-hayvan ayrımı ve insanlığın evrimi gibi varoluşsal sorunlarla meşguldü. Haliyle ortam; yarı balık yarı insan hikayesine inanmak için oldukça müsaitti. Bu sırada sakallı kadınlardan korkutucu kurt adamlara kadar çeşitli “eğlence” unsurlarının bulunduğu Barnum müzesi çok popülerdi. Müzeye Feejee deniz kızı getirildikten sonra müzeye olan hayranlık biraz daha arttı. Barnum, küçük el ilanları dağıtarak deniz kızına olan ilgiyi devamlı canlı tutuyordu. Ancak Barnum Müzesi’ndeki sergiden sonra bu garip yaratık bir anda ortadan kayboldu. Bugün, dünyanın en ilginç kriptozoolojik eseri keşfedilmeyi bekliyor. Henüz kimse nerede olduğunu bilmiyor…
8. Dokuzuncu Lejyon nasıl ortadan kayboldu?
Gizemli olaylar dendiğinde akla ilk gelenlerden biri hiç kuşkusuz Dokuzuncu Lejyon olayı. Kayıp Lejyon ya da Hispana Lejyonu olarak da bilinen Dokuzuncu Lejyon, Roma İmparatorluğu’nun en güçlü askeri birliklerinden biriydi. M.Ö. 90 yılında kurulan bu lejyon Germenlerden Mısırlılara kadar dünyanın pek çok noktasında savaşmıştı. İngiltere’yi de işgal eden bu askeri birlik, M.S. 180 yılına gelindiğinde aniden ortadan kayboldu. Dokuzuncu Lejyona ait en son kayıt, onların günümüzde İskoçya olarak adlandırılan bölgeye saldırdığını gösteriyor. O tarihten sonra Roma ve İngiltere’nin kayıtlarında Dokuzuncu Lejyon’dan bahsedilmiyor. En güçlü iddiaya göre bu askeri birlik, Britanya’daki barbar Pikt kabilelerine karşı savaşırken yok olmuştu. Ancak tarihçilerin elinde herhangi bir belge bulunmuyor. Bu nedenle söylenenler iddianın ötesine geçemiyor.
9. Orta Çağ döneminde Avrupa’da yaşayan insanlar neden ölümüne dans ettiler?
1518 yılında Strasbourg’da yaşayan Frau Troffea adından bir kadın evinden çıkarak dar bir sokakta yürümeye başladı. Sonrasında müzikle değil, kendi söylediği öfkeli melodisiyle dans etmeye başladı. İnsanlar kadının isyanını fark etmişti. Hızla yayılan bu çılgınlık tüm kasabayı sardı. Bir süre sonra yaklaşık 400 kişi yemek yemeden, su içmeden dans etmeye başladı. Tarihçiler bu olayı “dans eden veba” olarak adlandırdı. 1375 yılında benzer bir durum Ren bölgesinde gerçekleşti. Bu olay Avrupa’nın farklı noktalarında Orta Çağ boyunca birçok kez gerçekleşti. Tuhaf fenomenin nedeni hiçbir zaman açıklanamadı. Orta Çağ döneminde yaşayan insanlar bu olayların şeytanın işi olduğunu düşünmekteydi.
Günümüzde hem tarihçiler hem de psikologlar, dans eden veba olaylarının kitlesel psikojenik bir hastalığın sonucu olduğunu iddia ediyor. Uzmanlara göre; bu tür bir rahatsızlık duygusal ya da zihinsel stresin yoğun olduğu dönemlerde ortaya çıkıyor. Orta Çağ dönemi savaş, veba, kıtlık ve ölüm gibi çok acı tecrübelerle doluydu. Psikologlar bu olayı, travma sonrası stres bozukluğu olarak açıklıyor. Tarihçiler birçok dansçının yorgunluktan, susuzluktan ve açlıktan öldüğünü belirtiyor. Dansçılar öyle histerik öyle öfkeli davranıyordu ki bazı şehirlerde son moda kıyafetler giyen zengin insanlara saldırmaya başladılar. Uzmanların iddia ettiği gibi veba ve umutsuzluk gerçekten histerik bir dans salgınına mı yol açmıştı? Yoksa toplumu yaralayan başka bir olay mı gerçekleşti? Henüz net bir şekilde bilinmiyor. Bu nedenle Orta Çağ’da ölümüne dans eden insanlar hala gizemli olaylar listesinde anılıyor.
10. Mao’nun halefi Lin Piao neden Çin’den kaçtı?
19 Eylül 1971 tarihinde Gobi Çölü’ne düşen bir uçakta Çin Komünist Partisi lideri Lin Piao dahil olmak üzere uçakta bulunan dokuz kişinin tamam öldü. Lin’in ölümü sadece Çin’i değil tüm dünyayı hayrete düşürmüştü. Zira kendisi, 1949 Komünist Devrimi’nden bu yana Çin’in lideri olan Başkan Mao’nun halefi olarak seçilmişti. Lin aynı zamanda Halk Kurtuluş Ordusu’nun lideri ve Çin’in efsanevi bir generaliydi. 1946- 49 yılları arasındaki iç savaşta kahramanlık öyküleri yazmıştı. Çin’deki Kültür Devrimi devam ederken Lin’in statüsü hızlı bir şekilde yükseliyordu. Bu kadar sevilen bir lider, 13 Eylül 1971 günü kaçar gibi kendisini bekleyen jete koştu. Uçak başarılı bir şekilde havalanmıştı. Ancak kısa bir süre sonra aceleyle kalkış yaptığı ve yakıt ikmali yapmadığı için düştü.
Lin, Mao’nun en güvendiği arkadaşlarından biriydi. Peki öyleyse neden kaçtı? Çin’in resmi açıklamasına göre Lin, Mao’yu devirmeyi planlıyordu. Planları açığa çıkınca tutuklanacağını bildiği için kaçmaya çalışmıştı. O dönemler Çin’e düşman olan Sovyetler Birliği’ne gitmeye çalışıyordu. Bu olaya dair Çin’in resmi tüm kayıtları Mao’nun ölümünün ardından imha edildi. Bu nedenle olayların nasıl geliştiğini açıklayacak resmi belgeler bulunmuyor. Yine de hikayenin anlamsız yönleri var. Lin Piao’nun darbe yapmak istemesi çok anlamsızdı. 1970’li yılların başında Mao zaten çok hastaydı. Bu nedenle Mao’nun yerine geçmek için çok fazla beklemeyecekti. Aynı zamanda uçağın enkaz alanında yapılan çalışmalar, bu kazanın suikast olabileceğini gösteriyor. Olay üzerine konuşmak, düşünmek ve araştırmak yasak olduğu için Lin Piao’nun Çin’den neden kaçmaya çalıştığı hala gizemini koruyor.
11. Ebu Bekir Keita ve donanmasına ne oldu?
Tarihteki gizemli olaylar listemizin sonunda bir imparator ve koca bir donanmanın ortadan kaybolma hikayesi yer alıyor. Orta Çağ’ın sonlarında Mali, Afrika kıtasının en güçlü imparatorluğu haline geldi. Mali, diğer Afrika devletlerine kıyasla çok daha zengin bir ülkeydi. İmparatorluk 14. yüzyılda gücünün doruğuna ulaştı. Tam da bu dönemde son imparator Ebu Bekir Keita, Mali tahtına çıktı. İmparatorluk bir tarafta Sahra Çölü’yle diğer tarafta Atlas Okyanusu’yla sınırlanmıştı. Hırslı imparator, ülkesini daha fazla genişletmek için çölleri ve okyanusları aşması gerektiğinin farkındaydı. İmparator Ebu Bekir için ülke sınırlarını genişletme arzusu büyük bir takıntıya dönüşmüştü. Sonunda Atlas Okyanusunu geçebilmek için büyük bir donanma inşa ettirmeye başladı. 1312 yılında binlerce gemiden oluşan büyük bir donanmayla keşif seyahatine çıktı. Ancak bu seyahatten sonra imparatordan ve gemilerinden bir daha haber alınamadı.
Kaynak: 1