Yaşadığımız dönemin insanlık tarihinin en kara dönemi olduğunu mu düşünüyorsunuz? İlk bakışta, her gün yeni bir küresel krizin çıktığı günümüz dünyasını, insanlık tarihinin en felaket yılları olarak düşünebiliriz. Çok uzaklara gitmeyelim. Bugün bile corona virüs salgını, yaşadığımız döneme denk geldiği için kendimizi çok şanssız hissediyoruz. Her gün yeni bir siyasi krizle ya da yeni bir çevre sorunuyla karşılaşıyoruz. Peki ya savaş, kıtlık, salgın hastalıklar ya da üçünün kombinasyonundan oluşan tarihi dönemler? Özellikle üçlü kombinasyon söz konusu olduğunda mevcut küresel sorunlar nispeten önemsiz kalıyor. Belki de tarihe bakarak mevcut sorunları gözümüzde önemsizleştirmek istiyoruz. İşte tarihteki en kötü yıllar ve insanlığın yaşadığı en trajik olaylar…
Tarihe ilgi duyuyorsanız daha fazla içerik için buraya tıklayabilirsiniz!?
1. Avrupa – Kara Ölüm Dönemi
Tarihteki en kötü yıllar dediğimizde aklımıza hemen veba salgını geliyor. Orta Çağ dönemindeki yaşamın normal şartlarda oldukça yıpratıcı ve acımasız olduğunu neredeyse hepimiz biliyoruz. Üstüne bir de veba salgını olduğunu düşünün… 1347 yılının Ekim ayında, Avrupa kıtasına Ceneviz ticaret gemilerinin gelişi insanlık tarihinin belki de en zor döneminin başlangıcını oluşturuyordu. Geminin içinde ölümü tüm kıtaya yayacak mikroskobik yolcular vardı. Yersinia pestis bakterisinin neden olduğu veba hastalığı, Avrupa’nın sağlıksız ve yoğun nüfuslu kasabalarında hızla yayılmaya başladı. Bakteriyi kapanların vücudunda bubo ismi verilen büyük irinler çıkıyordu. Bu irinlere ise korkunç bir ateş eşlik ediyordu. Ateş ve bubolar acılı ve kaçınılmaz ölümün ilk işaretleriydi.
İnsanlık tarihinin en ölümcül salgınlarından biri olarak bilinen Kara Ölüm pandemisi, dünya nüfusunu yaklaşık %22 oranında azalttı. Salgında sadece 14. yüzyılda 200 milyon kişi hayatını kaybetti. Salgının nüfus üzerindeki etkisi o kadar güçlüydü ki, dünya nüfusunun veba öncesi döneme ulaşması için 300 yıl geçmesi gerekmişti. İnsanlar salgına neyin neden olduğunu anlamaya çalışıyordu. Tüm bu olanların sebebi neydi? Astrolojik güçler, depremler ya da Tanrı’nın cezası mıydı? Birçok kişi bu soruların cevabını bulmak için öte dünyaya gitmek istiyordu. Öte dünyaya ise sadece ölerek gidilebilirdi. Bu nedenle sorulara cevap bulmak için birçok kişi kendini öldürmeyi seçti.
O dönemde kimin enfekte olabileceğini asla tahmin edilemezdi. İnsanlar birbirine güvenmiyordu. Hastalar evlerini terk ediyor, yol kenarında ölüyordu. Tarlalar sürülemediği için gıda kıtlığı çıkıyordu. İnsanlar sadece hastalıkla değil kıtlıkla da mücadele etmek zorundaydı. Ölüm insanlara o kadar yakındı ki tarlada çalışmaya istekli insan bulmak mümkün olmuyordu. İnsanlar yarın ölme ihtimallerinin olduğunun farkındaydı. Bu nedenle son kalan günlerini çalışarak geçirmek istemediler. Hastalığın yok olması için tam 400 yıl geçmesi gerekmişti. Bu 400 yıl insanlık için tam anlamıyla kasvet, sıkıntı, ölüm, üzüntü ve keder anlamına geliyordu.
2. Çin – Moğol İstilası Dönemi
13. yüzyılda başlayan ve 14. yüzyılda sonlanan Moğol istilalarını, Avrasya’nın büyük bir bölümünü kaplayan ve çok güçlü bir Moğol İmparatorluğu’nun kurulmasıyla sonuçlanan fetihler zinciri olarak tanımlamak mümkün. Tarihçiler, bu fetih zincirini insanlık tarihinin en ölümcül olaylarından biri olarak kabul etmektedir. 1205 yılında Moğol istilaları başladığında Avrasya’da yaşayan şanssız insanlar -kökeni fark etmeksizin- ağır bedeller ödediler. Cengiz Han’ın başlattığı fethi, oğlu Ögeday Han devam ettirdi ve sonunda torunu Kubilay Han tamamladı. Moğol istilası döneminde Çin’in büyük şehirleri adeta moloz yığınını andırıyordu. Bu istila sırasında hayatını kaybeden insanlarla ilgili tahminler çok değişkendir. Bazı tarihçiler 120 milyon Çin vatandaşından geriye sadece 60 milyon kaldığını iddia ediyor. Tarihteki en kötü yıllar kategorisinde değerlendirilen bu zaman diliminde Çin vatandaşı olmak son derece tehlikeli bir varoluştu.
13. yüzyılda başlayan Moğol istilası sadece Çin’i değil Avrupalıları ve Türkleri de etkilemişti. Cengiz Han adım attığı her yere ölüm götürüyordu. Sibirya ve Orta Asya’da yaşayan pek çok Türk, Anadolu coğrafyasına doğru göç etmeye başlamıştı. Yağma, tecavüz, katliam, savaş ve göç o dönemde var olan pek çok devleti olumsuz etkiledi. Moğol istilası o kadar kuvvetliydi ki 14. yüzyıla gelindiğinde Moğollar Hindistan’a kadar ulaşmışlardı. Zamanla taht kavgaları ve iç çekişmeler nedeniyle İmparatorluk zayıflamış ve bu durum Moğol istilasının sonu olmuştur.
3. Amerika – Kolonizasyon Dönemi
Kolomb’un 1492’deki yolculuğundan önce Amerika’da yaklaşık 70 milyon insan yaşıyordu. Kesin sayılar bilinmemekle birlikte, Avrupalı yerleşimciler Amerika kıtasına gittiğinde yerli Amerikalıların neredeyse tamamını katletti. Avrupalılar Yeni Dünya’ya gitmeden önce, Amerikalılar dünyanın geri kalanından izole bir şekilde yaşıyordu. Bu nedenle orada yaşayan insanlar salgın hastalıklara hiçbir zaman maruz kalmamışlardı. Bu da hastalıklara karşı bağışıklık kazanmadıkları anlamına geliyordu. Avrupalılar Amerika kıtasına ayak bastığında yerli halkın büyük bir kısmı hastalıklara maruz kaldı. Onları tedavi edecek yeterli ilaç yoktu. Zaten yerli Amerikalıların sağlığını da kimse düşünmüyordu.
Özellikle çiçek hastalığı, orman yangını gibi bir anda tüm kıtayı sardı. Salgın hastalıların ardından yerli Amerikalıların nüfusu önemli ölçüde azalmıştı. Çalışacak insan sayısı azaldığı için tarlalar ekilemedi. İnsanların gıda kaynakları azaldı ve bir sonraki salgın hastalıklar için daha savunmasız duruma düştüler. Bazı kaynaklar, Avrupalıların Yeni Dünya’ya adım attıktan sonra nüfusun %90’ının salgın hastalıklar nedeniyle öldüğünü ileri sürüyor. Ölümcül hastalıklar yeterince kötü değilmiş gibi; birçok yerli Amerikalı savaşlar ve sefil kölelik hayatı nedeniyle hayatını kaybetmişti. Hastalıklar ve kötü yaşam koşullarının dışında yerli Amerikalılar kitlesel soykırımlara maruz kaldı. İspanyollar Tayno Soykırımı; İngiliz ve Fransızlar Kalinago Soykırımı; yine İngilizler Pequot Soykırımının sorumlularıydı.
4. Çin – Büyük Atılım Dönemi
Tarihteki en kötü yıllar dediğimizde aklımıza ilk gelen dönemlerden biri hiç kuşkusuz Çin’in ileriye doğru büyük atılım dönemiydi. 1950’li yılların sonlarına doğru Çin’in lideri Başkan Mao, hızla modernleşmek için yeni bir ekonomik ve sosyal plan hazırladı. Ancak plan, ülkeyi modernleştirmek yerine, 55 milyon insanın hayatına mal olacak korkunç bir kabusa dönüştü. Tarım ekonomisinden endüstriyel ekonomiye dönüş için özel mülkiyet kalktı. Bu nedenle 1958’den sonra her biri ortalama 5000 hane içeren 25000 komün kuruldu. Halk, ihraç edilebilecek ve ülkeye döviz getirecek ürünler üretmeye zorlanıyordu.
Paranın yerini bir çalışma puanı sistemi almıştı. Bu nedenle insanlar daha fazla maaş için çalışmıyordu. Her şey komün mülkiyetindeydi. Bireylerin hayatı, parçası oldukları komün tarafından kontrol edilmekteydi. Cenaze ve düğün gibi geleneksel törenler, karşı-devrimci kabul edildiği için yasaklanmıştı. Kişisel özgürlük fikri, Komünist partinin kurduğu yeni sistemde silik bir hatıra haline geldi.
Büyük atılım döneminin sonuçları tam anlamıyla felaketti. Milyonlarca çiftçi, tarım sektöründen endüstriyel işlere kaydırıldı. Bu da tarım hasadının çoğunun çürümesine neden oldu. Sel ve çekirge istilası gibi doğal afetler, tüm sorunlarla birleştiğinde milyonlarca insanın açlıktan ölmesine neden olan büyük bir kıtlığa yol açtı. İşin ironik yanı çekirge istilasının tek sebebi Mao’nun planlarıydı. Mao, tahıl tohumlarını yedikleri için serçeleri zararlı olarak sınıflandırmış ve onların öldürülmesini istemişti. Ancak serçeler aynı zamanda çekirgelerden de besleniyordu. Serçe popülasyonu yok olduğu için ortada çekirgeleri kontrol edecek hiçbir güç kalmamıştı.
5. Avrupa – 20. Yüzyılın İlk Yarısı
20. yüzyıl insanlık tarihinin belki de en kötü dönemlerine sahne oldu. Dünya sadece 30 yıl içinde iki ayrı savaş gördü. Bu dönemde siyasi ideolojiler uğruna yüz milyonlarca insan öldürüldü. Soykırımlar gerçekleşti ve insanlık toplu katliamlara şahit oldu. Bu olayların hepsi korkunçtu. Fakat yanlış yer ve zamanda doğan bir grup insan diğerlerine kıyasla daha kötü bir hayat yaşadı. Sadece bir ömre, insanlık tarihin görüp görebileceği bütün acıları sığdırdı. Tarihteki en kötü yıllar hiç kuşkusuz 20. yüzyılda yaşanmıştı. Savaşlar, İspanyol Gribi, holokost, büyük buhran, katliamlar…
I. Dünya Savaşı, teknolojinin savaşta etkin bir şekilde kullanıldığı ilk “modern” savaştı. Bu dönemde 28 milyon asker hayatını kaybetti. Savaştan sağ kurtulanları ise kötü bir sürpriz bekliyordu. 1918 yılında İspanyol Gribi tüm gezegene yayılmaya başlamıştı. Sadece askerler değil herkes tehlike altındaydı. Dünya hala savaşın şok edici etkisi altındayken, 1920 yılında grip nedeniyle 100 milyon insan hayatını kaybetmişti. Bu yeni tip grip virüsü sağlıklı, genç yetişkinleri hedef alıyordu. Bu nedenle Birinci Dünya Savaşı sırasında hayatta kalmayı başaran gazilerin büyük çoğunluğu grip nedeniyle ölmüştü.
Tüm bu felaketlerden sağ çıkmayı başaranlar bu sefer de 1929 yılında patlak veren Büyük Buhran’la yüzleşmek zorunda kaldılar. Ekonomik çöküş o kadar sertti ki beraberinde getirdiği işsizlik, sayısız intihar vakalarına yol açtı. Üst üste yaşanan felaketler zincirinin en büyük halkası ise hiç kuşkusuz II. Dünya Savaşı’ydı. Bu savaş dünya genelinde 60 milyon insanın hayatını kaybetmesine neden oldu. Çoğu erkek, hem Birinci hem de İkinci Dünya Savaşı’nda savaşmak zorunda kalacak kadar şanssızdı. Dünya bu kez daha gelişmiş tanklar, uçaklar, atom bombaları ve roketlerle tanıştı. Özellikle Avrupa kıtası savaş sonrasında enkaza dönmüştü. Savaşta sadece askerler değil milyonlarca sivil dünya vatandaşı da hayatını kaybetti. Tarihçiler, 20 milyon asker 40 milyon sivil olmak üzere 60 milyon insanın hayatını kaybettiğini belirtiyor.