Bilim; fiziksel ve toplumsal dünyanın yapısını gözlemleyen, bunları deney yoluyla sistematik bir şekilde inceleyen hem pratik hem de entelektüel disiplinlerin tümüdür. Bilim insanlarının çalışmaları ve öngörüleriyle şekillenen bilim dünyası, tarihin her döneminde gelişimi ve ilerlemeyi esas almıştır. Fakat bilim insanları arasında büyük tartışmalar yaşanmasaydı bilimsel ilerlemeden söz etmek imkansız olurdu. Tarihte bilimsel ilerlemeler uğruna öyle tartışmalar yaşandı ki üzerinden yüzyıllar geçse de hala hatırlanmaya devam ediyor. Sizin için tarihin en ünlü bilimsel tartışmaları ve bu tartışmaların bilim dünyasına neler kazandırdığını derledik. İşte o tartışmalardan 7’si…
1. Kalkülüs savaşları: Isaac Newton ve Gottfried Wilhelm Leibniz
Okullarda öğretilenin aksine, kalkülüsün tek mucidi Isaac Newton değildir. Her ne kadar Newton kabul etmese de bu onuru Gottfried Wilhelm Leibniz ile paylaşıyor. Aslında Newton, kalkülüs fikirlerini Leibniz’den önce geliştirdi. Ancak Leibniz de Newton’dan habersiz bu konu hakkında çalışıyordu. Leibniz konuyla ilgili makalesini yayınladıktan sonra Newton, onun intihal yaptığını düşünerek ortalığı yangın yerine çevirdi. Her iki taraf da karalama kampanyaları düzenleyerek kalkülüsü ilk kimin bulduğunu ispatlamaya çalıştı. Sonunda Leibniz Kraliyet Cemiyeti’ne başvuruda bulunarak bu sorunun çözülmesini istedi. Ancak Kraliyet Cemiyeti’nin başkanı Newton’du ve kararı verecek kişileri kendi arkadaşları arasından seçti. Sonuç olarak karar Newton’un lehine verildi. Yine de Leibniz hayatının sonuna kadar kalkülüsü kendisinin bulduğunu ispatlamaya çalıştı.
2. Thomas Edison, Nikola Tesla ve George Westinghouse’a karşı / Alternatif akım – Doğru akım
Tarihin en ünlü bilimsel tartışmaları dendiğinde bu listeye Edison ve Tesla’yı eklemesek olmaz. İkili arasındaki rekabet herkesin malumu. Günümüzde Nicola Tesla, alternatif akım sisteminin babası olarak biliniyor. Edison’u düşününce ise hepimizin aklına doğru akım geliyor. Tesla, kariyerinin önemli bir bölümünde alternatif akımla ilgili çalışmalar yürütürken, Edison doğru akım üzerine çalışmalar yapıyordu. 19. yüzyılın ilk yarısında bu iki mucidin yolları kesişti ve birlikte çalışmaya başladılar. Ancak Tesla’nın alternatif elektrik akımıyla ilgili çalışmaları Edison’u rahatsız ediyordu. Öte yandan Edison’un doğru akımı sayesinde artık evlerde elektrik enerjisi vardı. Bu yüzden Tesla’nın bütün fikirlerini geri çeviriyor, sadece kendi düşüncelerinin doğru olduğunu söylüyordu. Sonunda Edison ve Tesla’nın yolları ayrıldı. Bu sırada Tesla, üç fazlı alternatif akım indüksiyon motorunu icat etti.
Bu icat, elektrik enerjisini mekanik enerjiye çevirirken doğru akımdan çok daha hızlı ve verimli bir şekilde çalışıyordu. Öte yandan Tesla’nın bu yeni icadı sayesinde daha yüksek voltaj üretiliyor ve elektrik çok daha uzaklara taşınabiliyordu. Tesla alternatif akımı tüm dünyaya yaymak için buluşun patentini satmaya karar verdi. Sonunda George Westinghouse, Tesla ile anlaşarak Thomas Edison’a rakip oldu. O günden sonra üçlü arasındaki rekabet tam anlamıyla ticaret savaşına dönüştü. Tesla ve onun alternatif akımı hızlı bir şekilde ün kazanırken, Edison çok çirkin davranışlarda bulunmaya başladı. O ve ekibi sürekli Tesla’yı karalıyor, halkı alternatif akımın tehlikeli olduğuna inandırmaya çalışıyor hatta sokaklarda köpeklere elektrik akımı vererek onların ölmesine neden oluyordu. Edison’un tüm bu çabalarına rağmen Westinghouse ve Tesla savaşın kazananı oldu. Alternatif akım ise Amerika Birleşik Devletleri’nde en çok kullanılan sistem haline geldi.
3. Temizlik davası: Ignaz Semmelweis tıp dünyasına karşı
Antiseptik prosedürlerin öncüsü olarak bilinen Ignaz Semmelweis, “annelerin kurtarıcısı” olarak tanınıyor. Kendi döneminde Avrupa’da yeni doğum yapan kadınların çoğu lohusa ateşi nedeniyle hayatını kaybediyordu. Semmelweis, hastane personeline ellerini yıkamadan hastaya dokunmamaları talimatını verdi. Ancak tıp camiası bu uygulamaya karşı çıkıyordu. Kendi çalıştığı hastanede el yıkamak zorunlu olduktan sonra kadınların ölüm oranı büyük ölçüde azaldı. Bu nedenle diğer hastanelerde de antiseptik prosedürlerin uygulanması için mücadele etmeye başladı. Fakat tıp dünyası el yıkama teorisini reddediyor ve enfeksiyonu yayan şeyin “kötü hava” olduğunu iddia ediyordu. Meslektaşları tarafından sürekli tepki alan Semmelweis sonunda sinir krizleri geçirmeye başladı. 1865 yılında bir arkadaşı tarafından akıl hastanesine kapatılan Semmelweis, gardiyanlar tarafından dövüldükten sonra hayatını kaybetti.
4. Kıtaların kayması teorisi: Alfred Lothar Wegener ve diğer jeologlar
Alman meteorolog ve yerbilimci olan Alfred Lothar Wegener, kıta kayması teorisini ortaya attığında diğer bütün jeologlara karşı büyük bir savaş başlatmış oldu. Wegener, kıtaların bir zamanlar tek bir süper kıta oluşturduğunu, zamanla birbirinden uzaklaştığını düşünüyordu. Jeologların bu teoriye tepkisi şiddetliydi. Wegener’in çalışmaları “peri masalı”, “çılgınca” ve “sözde bilim” olarak tanımlandı. İngiltere ve Amerika’daki akademik konferanslarda Wegener’e düşmanca davranıldı. Jeologlar bu teoriyi kabul eden kişilerin bilim dünyasında yer almaması gerektiğini düşünüyordu. Hatta kıtaların kayması teorisini kabul eden kişilere bu durumun “kariyer intiharı” olduğu söyleniyordu. Bilim dünyasının Wegener’e düşmanca davranması, bilimsel ilerlemeyi bir hayli geciktirdi. Çünkü bir süre sonra Wegener haklı çıktı. 1960’lı yıllarda genç bilim insanları kıtaların kayması ihtimalini ciddiye almaya başladı. Günümüzde pek çok bilim insanı, bu teorinin doğru olduğuna inanıyor.
5. Oxford evrim tartışması: Thomas Henry Huxley ve Samuel Wilberforce
Charles Darwin’in Türlerin Kökeni isimli çalışması yayınlandıktan yedi ay sonra, 30 Haziran 1860’da bugün “büyük tartışma” olarak bilinen bir olay yaşandı. O gün Piskopos Samuel Wilberforce ve Thomas H. Huxley, 500 kişinin önünde evrim teorisini tartışacaktı. Huxley, Darwin’in doğal seleksiyon teorisinin ateşli bir savunucuydu. Wilberforce ise yaratılışı savunuyordu. Tartışmanın günümüzde hala anımsanmasının en temel nedeni Samuel Wilberforce’un Huxley’e aile üyelerinin maymundan gelip gelmediğini sormuş olmasıdır. Huxley bu soruya, atalarının maymundan gelme ihmalinden utanmadığını söyleyerek cevap vermişti. Ardından doğruları saptıran bir kişinin soyundan gelmenin daha utandırıcı olduğunu ekledi. İkili arasındaki tartışma Wilberforce attan düşüp ölene kadar devam etti. Onun ölümünden sonra Huxley şu sözleri sarf etti: “Bir kez olsun gerçeklik ve beyni temas etti, sonuç ölümcül oldu.”
6. Mide ülserinin sebebi üzerine: Barry Marshall gastroenterolojiye karşı
Dahiliye uzmanı Barry Marshall ve patolog Robin Warren, Helicobacter pylori bakterisinin ülser hastalığına neden olduğu ileri sürdü. İkili bu çalışmalarıyla 2005 yılında Nobel Tıp Ödülü’nü kazandı. Marshall ve Warren için Nobel’e giden yol çok sancılı olmuştu. Çünkü gastroenteroloji uzmanları Marshall ve Warren’e çok katı davranıyor ve onların görüşlerine karşı çıkıyorlardı. Diğer bilim insanları ülserin oluşmasında stresin en büyük neden olduğunu düşünüyordu. Sonunda Marshall, bakterileri et suyuna koyarak içmeye başladı. Tam da tahmin ettiği gibi kısa bir süre sonra ülser semptomları göstermeye başladı. Daha sonra kendi midesinden biyopsi aldı. Sonuç olarak Helicobacter pylorinin ülser hastalığına yol açtığını şüphe bırakmayacak bir şekilde kanıtladı.
7. Alice Lee, kadın beyni ve zekası hakkında diğer bilim insanlarına karşı
Tarihin en ünlü bilimsel tartışmaları listemizin son sırasında Alice Lee’nin anatomi çalışması bulunuyor. 19. yüzyılın tıp dünyasında, beyin ne kadar büyükse kişinin o kadar zeki olduğuna inanılıyordu. Birçok anatomist, kafatası kapasitesinin zekayla doğrudan bağlantılı olduğuna inanmaktaydı. Bu da erkeklerin kadınlardan daha zeki olduğuna anlamına geliyordu. Çünkü erkeklerin kafatasları kadınlarınkinden daha büyüktü. Bir gün Alice Lee, bu teoriyi çürütmek için istatistiksel bir çalışma yapmaya karar verdi. Alice, insanların kafatasını ölçerek sonuçları karşılaştırmayı amaçlıyordu. Çalışmanın ilk test denekleri Anatomi Cemiyetinin üyeleriydi. 35 üyenin hepsinin kafa tasları ölçüldü. Daha sonra bu sonuçlar, kadın öğrencilerin ölçümleriyle karşılaştırıldı. Her şey Alice Lee’nin düşündüğü gibi olmuştu. Çünkü en ünlü erkek anatomistlerden bazılarının kafatası ölçüsü kadınlardan daha küçük çıkmıştı! Sonuç olarak bilim insanları beyin büyüklüğünün zeka ile hiçbir ilgisi olmadığını kabul etmek zorunda kaldı.
Kaynak: 1