İnsan beyni, iyi oluşturulmuş bir hikayenin ufak ayrıntılarını göz ardı ederek koca bir yalanın peşinden koşabiliyor. Uzmanlar, bu durumun zekayla hiçbir ilgisinin olmadığını belirtiyor. Araştırmalara göre beynimiz; analiz etme gücünden çok sezgisel tarafını kullanıyor. Bir de ifade yeteneği güçlü bir kişi yalan söylüyorsa anlatılan şey daha inandırıcı hale geliyor. Tarihin en büyük sahtekârlık hikayeleri, insanların kolay kandırılabilir olmasının en güzel örneklerini oluşturuyor. Gelin, tarihin en büyük sahtekârlık hikayeleri ve kahramanlarına biraz yakından bakalım.
1. Cottingley Perileri
1917 yılında, iki genç kuzen Elsie Wright ve Frances Griffiths, tüm dünyayı perilerin gerçek olduğuna inandırmayı başardı. Kuzenler son zamanlarda Cottingley’de bulunan doğa harikası bir parkta sık sık zaman geçiriyordu. Parkın çevresinde bulunan alanlarda tüm gün oynayan ikili, eve düzenli olarak pis ve ıslak bir şekilde dönüyordu. Aileler, kuzenleri sorguya çektiğinde Elsie, Cottingley’deki perileri görmeye gittiklerini söyledi. Bu yalan tabi ki inanılır gibi değildi. Bu yüzden Elsie, evdeki fotoğraf makinesini ödünç aldı ve perilerin varlığını ispatlayacağını söyledi. Elsie ve Frances evden ayrıldıktan bir saat sonra geri döndüler. Bu sırada ellerinde perilerin olduğu bir dizi doğa fotoğrafı vardı.
Fotoğrafların gerçekliğine inanan ilk kişi Elsie’nin annesi oldu. Bunun üzerine fotoğrafları Teosofi cemiyetinin toplantısına götürdü. Cemiyetin üyeleri, bu fotoğrafları metafizik değişimin kanıtı olarak ilan etti. Bu olaydan sonra perili fotoğrafları birçok uzman inceledi ve herkes gerçekten perilerin var olduğunu düşünüyordu. Uzman onayını da alan fotoğraflar, kısa bir sürede tüm dünyada duyuldu. Sherlock Holmes’ün yaratıcısı Arthur Conan Doyle, kuzenlerle iletişime geçmek istedi. Doyle, bu fotoğrafları bir dergide yayınladıktan sonra kuzenlerin ünü daha fazla artmıştı. Yazarlardan siyasilere, teosofistlerden bilim insanlarına kadar herkes perilerin gerçekliğine inanıyordu. 1980’li yıllara kadar perili fotoğraf efsanesi devam etti. Sonunda Elsie 1983 yılında fotoğrafların üzerine çizim yaptığını itiraf etti. Ancak diğer kuzen Frances söyledikleri yalana o kadar inanmıştı ki hayatı boyunca fotoğrafların gerçek olduğunu söylemeye devam edecekti.
2. Mekanik Türk: 18. yüzyılda satranç makinesi
18. yüzyılda neredeyse oynadığı herkesi yenen inanılmaz yetenekli bir satranç oynama makinesi mi? Bayrakları asalım. Çünkü yapay zekanın ilk örneği olan bu makinenin ismi “mekanik Türk”tü. Kısaca Türk olarak bilinen bu makine, 1770 yılında Viyana’da ortaya çıktı. Bu makinede, satranç tahtasının üzerinde Türk kıyafeti giymiş sakallı bir adam (mekanik adam desek daha doğru olur) oturuyordu. Fes takmış mekanik bir adamın satrançta harikalar yaratması büyük bir sansasyon yaratmıştı. Türk’ten haberi olan satranç severler onunla oyun oynamak için adeta birbirleriyle yarışmaya başladılar. Fesli ve bıyıklı mekanik Türk önce tüm Avrupa’yı sonra da Amerika’yı gezdi.
Otomat Türk ilk başta Avusturya İmparatoriçesi Maria Theresa’yı etkilemek için tasarlanmıştı. Makineyi yapan kişi Wolfgang von Kempelen isimli gerçek bir dehaydı. Mekanik Türk, yapay zekanın ilk örneği olarak sunulmuştu ancak bu sadece bir yanılsamaydı. Kempelen, makinenin alt dolabında iyi yağlanmış tekerlekler üzerinde kayan bir kızak yerleştirmişti. Aynı zamanda bu dolabın içine profesyonel bir satranç oyuncusu kolay ve sessiz bir şekilde girebiliyordu. Otomat o kadar kusursuz planlanmıştı ki 84 yıl boyunca kimse masanın altında gerçek bir satranç oyuncusu olduğunu anlamadı. Gerçek satranç oyuncusu, masanın altından mekanik Türk’ü bir kukla gibi hareket ettiriyordu. Efsaneye göre bu makine, Napolyon Bonapart ve Benjamin Franklin gibi devlet adamları dahil olmak üzere pek çok ünlü ismi mağlup etmişti. Otomat 1804 yılında satın alındı ve müzede sergilenmeye başladı. Mekanik Türk’ün gerçek satranç oyuncuları arasında Johann Allgaier, Boncourt, William Lewis gibi isimler vardı. Ancak Kempelen’in ilk turu sırasında mekanizma içinde hangi satranç oyuncularının olduğu hala bir sır.
3. Berners Sokağı Aldatmacası
27 Kasım 1809’da iki arkadaş arasındaki bir bahis Londra’nın büyük bir bölümünü durma noktasına getirdi.Berners sokağında oturan Theodora Hook, arkadaşına kendi sokağını İngiltere’nin en ünlü sokağı yapacağını söylemişti. Bunun üzerine bahse giren iki arkadaş büyük bir kargaşaya yol açtı. 27 Kasım tarihinde Londra’da yeni gün oldukça sıradan başlamıştı. Ta ki Berners sokağına bir baca temizleyicisi gelene kadar. 19. yüzyılın en büyük sahtekârlık hikayeleri arasında kabul edilen bu olayın adresi Oxford Caddesi’ndeki 54 numaralı evdi. Sabah saat 5 civarında bu evin zilini bir baca temizleyicisi çaldı. Gelen kişi, ev sahibinin kendisini çağırdığını söyledi. Ancak evin hizmetçisi, kapıda duran kişiye yanıldığını söyleyerek geri gönderdi.
Günün geri kalanında fırıncı, kasap, düğün pastacısı, ayakkabıcı ve daha pek çok esnaf sipariş verildiği gerekçesiyle eve geldi. Evin kapısını çalanların haddi hesabı yoktu. Sokakta sıra oluşmaya başlamıştı. Hatta bir grup cenaze görevlisi yanlarında tabutla içeri alınmayı bekliyordu. Ardından şehrin en seçkin kesimleri 54 numaranın kapısını çalmaya başladı. Cerrahlar, rahipler, eczacılar, belediye başkanı ve hatta İngiltere Merkez Bankası müdürü dahi evin kapısının önünde bekliyordu. Polis, Berners sokağındaki kargaşayı durdurmak için bölgedeki yolları kapatmak zorunda kaldı. Tüm bunlar olurken Theodora Hook evinden olup bitenleri izliyordu. Sonuç olarak arkadaşıyla girdiği bahsi kazandı. Ancak 54 numaralı evin sahibinin intikamından kaçınmak için Berners sokağından taşınmak zorunda kaldı.
4. Saitapharnes’in Tacı
Saitapharnes’in Tacı olayı tarihin en büyük sahtekârlık hikayeleri arasında bulunuyor. 1 Nisan 1896 tarihinde Paris’teki Louvre Müzesi, İskit kralı Saitapharnes’e ait altın bir taç satın aldığını duyurdu. Louvre, bu eseri koleksiyonuna ekleyebilmek için tam 200.000 Frank ödeme yapmıştı. Yetkililerin açıklamalarına göre taç, M.Ö. 3. yüzyılın sonlarına tarihleniyordu. Louvre, tacı sergilemeye başladıktan sonra birçok uzman tacın gerçek olmadığını iddia etmeye başladı. Gerçekten de taç sadece bir yaşındaydı. Yakın bir incelemenin ardından taçta lehimlemenin izleri bulundu. Günümüzde bu tacın sahibi hala Louvre Müzesi. Ancak artık sergilenmiyor. Müzenin depolarından birinde olduğu düşünülüyor.
5. Tavşan Doğuran Kadın
Tavşan doğuran kadın sahtekârlık hikayeleri arasında en ilginç olanı! 1726 yılında Goldming Surrey kasabasında yaşayan bir kadın tam anlamıyla tıbbi bir sansasyon yarattı. Doktorlar kadının alışılmadık durumu karşısında şaşkına dönmüşlerdi. Mary Toft isimli bir kadın, tavşan doğurduğunu iddia ediyordu. Bu hikâyeye inanan sadece kadının yakınları değildi doktorlar da Mary Toft’un tavşan doğurduğuna inanıyordu. Hatta kasabanın cerrahı ve ebesi olan John Howard, sözde tavşan doğumlarına tanık olduğunu ve hikâyeye inandığını belirtiyordu.
Kısa bir süre sonra haber, kraliyet ailesinin doktorlarına kadar ulaştı. Doktorlar Surrey kasabasındaki kısa bir incelemenin ardından hikâyeyi doğruladı. Ancak kraliyet cerrahı Cyriacus Ahlers, olaya karşı son derece şüpheci yaklaşıyordu. Sonuç olarak Mary’i “çok acı verici bir deney” tehdidiyle korkutmayı başardı. Sonunda Mary her şeyin yalan olduğunu itiraf etti. Mary, tavşan parçalarını vajinasının içine yerleştiriyor ve doğum taklidi yapıyordu. Bunu yapmaya onu motive eden şey belli olmasa da itirafının ardından hemen hapsedildi. Fakat kısa bir süre sonra tekrar özgürlüğüne kavuştu. Artık Mary Toft’un ismi “tavşan kadın”dı. Tavşan kadına inanan insanlar, doktorlar ve ailesi sürekli aşağılanmaya maruz kaldı. Olayın gerçek kahramanı Cyriacus Ahlers ise terfiyle ödüllendirildi.
6. Simya aldatmacası: Kurşunu altına çevirmek
Simya, Orta Çağ’da sıradan metalleri altına çevirme bilimi olarak biliniyordu. Haliyle bu inanç etrafında çok kişi dolandırıldı. Ancak dönemin en çirkin planı İtalya’nın Floransa kentinde yaşayan bir simyacı tarafından yapıldı. Simyacı “usufur tozu” adını verdiği kimsenin bilmediği bir kimyasal madde yarattı ve onu bölgedeki tüm eczanelere sattı. Ardından kentin Dük’üne usufur tozunu kullanarak nesneleri altına çevirebildiğini duyurdu. Dük, ona malzemeleri getirirse ve deneyi başarılı olursa 20.000 altın vereceğini iletti. Simyacı, dükün yanına çok iyi hazırlanarak gitmişti. Deneyi ufak tefek hilelerle başarılı oldu. Simyacı, dükü dolandırmayı başarmıştı. Sonrasında ise 20.000 altını alıp Fransa’ya kaçtı.
7. Konstantin’in Bağışı
Konstantin’in Bağışı, sahtekârlık hikayeleri dendiğinde akla gelen en meşhur olay. Orta Çağ’ın en büyük siyasi aldatmacası Konstantin’in Bağışı ismi verilen belgedir. Bu sahte belgede sözde Batı Roma’nın idaresinin papaya bırakıldığı ifade ediliyordu. İmparator Konstantin’in vasiyeti olarak sunulan bu belge, aslında 8. yüzyılda üretilmişti. Belge sahte olmasına sahteydi ancak Avrupa siyaseti ve dinini önemli ölçüde etkilemişti. 15. Yüzyılda vasiyetin sahte olduğu kanıtlanıncaya kadar papalık makamı siyaseten çok güçlenmişti. O tarihten sonra belgenin sahte ya da gerçek olmasının papalık için pek bir önem kalmamıştı. Günümüzde bu belgenin Vatikan tarafından papalığın güçlendirilmesi amacıyla üretildiği düşünülüyor. Gerçekten de sahte belge, papalık kurumunu kökleştirmiş ve tüm Avrupa kıtasını etkisi altına almıştı.
8. Hitler’in Günlüğü
25 Nisan 1983’te Almanya’da yayınlanan Stern dergisi, kamuoyuna Hitler’in 1945 yılında kaybolan günlüklerinin bulunduğunu duyurdu. Haberin devamında günlüğün parçalar halinde Stern dergisinde yayınlanacağı bildirilmekteydi. Bu haber belki de tarihin en büyük yalan haberi olabilirdi. Çünkü ortada Hitler’in günlüğü yoktu. Daha doğru bir ifadeyle Stern dergisinin editörleri de kandırıldıklarının farkında değildi. Konrad Kujau isimli Hitler hayranı bir kişi, oluşturduğu sahte Nazi hatıralarını pazarlayarak büyük paralar kazanıyordu. Pek çok kişi gibi Stern dergisi de Kujau tarafından kandırılmıştı. Dergi, bu belgelere ulaşabilmek için yaklaşık 9.3 milyon Mark değerinde bir ödeme yapmıştı. Bu nedenle derginin bünyesinde çalışan bazı editörler tarihsel hatalara rastlasalar da çok fazla seslerini çıkaramadılar. Çünkü derginin bu büyük yatırımı koruması gerekiyordu.
Günlükten kesitler yayınlandıkça dünyanın en çok okunan gazeteleri günlükleri yayınlamak için Stern’le iletişim kurmaya çalışıyordu. Bu sırada tarihçiler de huzursuzlanmaya başladı. Dergiden bu belgelerin kaynağını öğrenmek istediler. Sonuç olarak Stern dergisi bu isteği reddetti. Fakat derginin üzerindeki baskı her geçen gün artmaya devam ediyordu. Bir şekilde bu günlüklerin gerçek olduğunu ispatlamak zorundalardı. Hitler’in günlüklerinin gerçek olduğu ispatlanamayınca olay çığırından çıktı. Kısa bir süre sonra günlük titiz bir şekilde incelendi ve adli tıp analizi yapıldı. Ardından kamuoyuna günlüğün sahte olduğu duyuruldu. Sonuç olarak Kondrad Kajau dolandırıcılıktan uzun bir süre hapse mahkûm edildi. Aynı zamanda Stern dergisindeki birkaç editör de işlerini kaybetmişti.
9. Piltdown Adamı
1912 yılında İngiltere Sussex’te bulunduğu iddia edilen kafatası ve çene kemiği fosili, bilim dünyasının en büyük sahtekarlığı olarak tarihe geçti. Fosili bulduğunu iddia eden kişi Charles Dawson’du. Bilim dünyası bu fosilin erken dönem insan türüne ait olduğunu düşündü. Evrim biyologları, insanın evrimi konusunda bu fosili kanıt göstermeye başlamıştı. Piltdown adamı ismi verilen bu fosilin kafatası modern insana, çene kemiği ise orangutana aitti. 1953 yılında alanında uzman pek çok bilim insanı kafatasını tekrar incelemeye karar verdi. İnceleme sonunda kafatasının demir çözeltisine ve aside bastırıldığı anlaşıldı. Charles Dawson, sahte fosilin eski görünmesi için böyle bir yöntem seçmişti. Dawson amatör bir arkeologdu. İlgi çekmek için mi böyle bir sahtekarlık yapmıştı yoksa zengin olmayı mı umuyordu bilinmez. Fakat bilim dünyasını tam 40 boyunca fosilin gerçek olduğuna inandırmayı başarmıştı.
10. Napolyon’un öldüğü iddiası
Onlarca yıldır savaşlardan bıkan İngiliz bir adam, Dover kentindeki bir bara girip “Napolyon öldü!” diye haykırmaya başladığında yaptığı kötü şakanın bir faciayla sonuçlanacağından habersizdi. Napolyon’un öldüğü haberi, İngiltere ve Fransa arasındaki savaşın bittiği anlamına geliyordu. Bu nedenle kötü şaka tüm İngiltere’de kısa bir sürede yayıldı. Napolyon gerçekten ne yaralanmış ne de ölmüştü. Fakat barış haberleri yayıldıkça borsadaki hareketlenmeler hızlanıyordu. Sonuç olarak, bu yalan haber üstüne borsaya yatırım yapan pek çok kişi kısa bir sürede tüm mal varlığını kaybetti. Ardından intihar vakaları hiç olmadığı kadar arttı. Daha sonra bu kötü şakayı yapan kişi dolandırıcılıktan suçlu bulundu ve ömrünün bir kısmını hapishanede geçirdi.
Tarihin en büyük sahtekârlık hikayeleri içeriğimiz ilginizi çektiyse Doç. Dr. Emrah Safa Gürkan’ın aktardığı bilgilerden derlediğimiz Tarihte Doğru Olduğu Zannedilen 22 Yanlış Bilgi başlıklı listemize göz atabilirsiniz!?