Osmanlı Devleti’nin son döneminde yaşamış; icraları, besteleri ve o bestelerin günümüze kalan kayıtlarının etkileriyle Türk müziğinin değişimini hızlandırmış bir sanatçı olan Tanburi Cemil Bey’i hem vefatının 100. Yılında (4 Ağustos 2016) analım hem de yaşam öyküsünü anlatalım istedik.
1. Tanbûri Cemil Bey çalıyor eski plâkta
“Kar Musikileri” şiirinde; Zihnim bu şehirden, bu devirden çok uzakta / Tanbûri Cemil Bey çalıyor eski plâkta / Birdenbire mes’ûdum işitmek hevesiyle / Gönlüm dolu İstanbul’un en özlü sesiyle.” dizelerinde “Yahya Kemal’in özlemle andığı Türk Müziğinin gelmiş geçmiş en büyük virtüözlerinden biri olan Tanburi Cemil Bey, 9 Mayıs 1871 tarihinde İstanbul’un Fatih semtinde dünyaya gelir. Babası Mehmed Tevfik Efendi, annesi Zihniyâr Hanımdır. Üç yaşındayken babasını kaybeden Cemil Bey, amcası Refik Bey’in himayesinde büyür.
2. Küçük tanburî
Küçüklüğünden beri müziğe tutkun olan Cemil; çalışkan, terbiyeli, kendi halinde sessiz bir çocuktur. O yıllarda çok da hoş görülmeyen müzik sevgisi yüzünden, sadece cuma geceleri annesinin yanında kalma koşuluyla amcası Refik Bey’in konağında yaşamaya başlar. Küçük bir tanburi olarak daha o yaşlarda tanınmaya ve ünü yavaş yavaş yayılmaya başlar.
3. Köşkteki Avrupai eğitim
Tanzimat Döneminin getirdiği Batılılaşma ve yeniliklerin etkisiyle amcasının konağında, kuzenleriyle birlikte okuldaki derslerinin yanı sıra özel öğretmenlerden Fransızca dersleri alır, bir Fransız mürebbi tarafından yetiştirilir. Bu eğitim şekli Cemil’in yaşamında olumlu etki yapar, bir yandan rüştiyeye devam ederken bir yandan da genel kültürünü geliştirir.
4. Musiki toplantılarının aranan yüzü
Ancak bu huzurlu ve seçkin yaşam amcası Refik Bey’in ansızın ölümü ile alt üst olur. Fatih’teki konaktan ayrılarak, Bakırköy kaymakamı olan amcazadesi Mahmut Bey’in evine taşınırlar. Bu arada maddi sıkıntılar da başlar. Mahmut Bey disiplinli, geleneklerine bağlı, biraz sert yaradılışlı, düzenli yaşamayı seven bir adamdır. Genç Cemil’in ünü ise gittikçe yayılmakta, devrin hatırlı kişilerince mûsiki toplantılarına çağrılmaktadır. Mahmut Bey yeğenini onaylamadığı bu davetlerin çoğuna göndermez, pek azına da onunla birlikte gider.
5. Anne evine dönüş
Müzik sevgisinin öğrenimini olumsuz etkilememesi için Mahmut Bey, Cemil’in dersleriyle ilgilenir ve onu sık sık denetler. Bu arada bir manastır yapımına izin vermediği için, Mahmut Bey’in belediye başkanı ile arası açılır ve Bakırköy’den Kartal kaymakamlığına tayin edilir. Böylece Cemil Bey iki yıl da Kartal’da yaşayarak on yedi yaşına kadar Mahmut Bey’in himayesinde kalır. Onun Humus kaymakamlığına atanması sonucu, yeniden annesinin evine dönen Cemil bu yıllarda içkiyle tanışır.
6. Hariciye memuru Cemil Bey
Orta öğrenimini tamamladıktan sonra Cemil Bey, Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne (Mülkiye’ye) kaydolur. İki yıl devam ettiği bu okulu yarıda bırakır, bitiremez. Hariciye Nezaretinde (Dışişleri Bakanlığı) memuriyet hayatına başlar. Ancak uzun yıllar burada çalışmasına rağmen bu memuriyeti benimseyemez, hariciyeciliği bir meslek olarak kabul edemez.
7. İki ayrı dünyanın insanı
Annesinin ve yakınlarının ısrarlı isteği üzerine 1901 yılında Şerife Saide Hanımla evlenir. Cağaloğlu’nda bulunan yeni bir eve taşınırlar. İki ayrı dünyanın insanı olan Cemil Bey ile eşinin pek de uyumlu bir evlilik yaşamlarının olmadığını kendisinin verdiği bilgilerden anlıyoruz. Bir tarafta kendisini sanata ve müziğe adamış, toplumun malı olmuş bir sanatkâr, diğer tarafta ise bunu bir türlü kabul edemeyen, anlayamayan, kocasına tam anlamıyla âşık bir kadın vardır. Her ikisi de evliliğin kendilerine yükleyeceği bazı külfetlerin ve sorumlulukların farkında değillerdir.
8. Mesut Cemil ve Uzletgâh
1902 yılının bir kış gününde oğlu Mesut Cemil doğar. Bundan sonra Cemil Bey’in hayatı evinden çok dostlarının çevresinde sürüp gider. Memuriyet hayatından çekildikten sonra dostlarının yardımı, plak çalışmalarından elde ettiği gelir ve öğrencilerinin katkılarıyla geçimini sürdürür. Bu arada Cağaloğlu’ndan Aksaray’a taşınırlar. Son yıllarında çevresinde bulunan insanlardan da uzaklaşan sanatçı evinin bahçesi içinde bulunan “Uzletgâh” dediği ayrı bir evde yaşamaya başlar.
9. Savaş yılları ve verem
1914 yılında I. Dünya Savaşı başlar, o da her Türk vatandaşı gibi askere çağrılır. Askerlik muayenesi sırasında doktor durumundan kuşkulanır, bir başka doktora görünmesini salık verir. Yapılan muayene sonunda, uzun süren bir soğuk algınlığı sanılan hastalığın “Akciğer Veremi” olduğu anlaşılır.
10. Eşine veda
Cemil Bey’in hastalığı İttihat ve Terakki Partisinin ileri gelenlerince duyulduğunda mûsikişinas bir doktor ve Cemil Bey’in yakın dostu olan Hamid Hüsnü Bey aracı edilerek bir sanatoryuma yatırılması teklif edilir. Ancak Cemil Bey buna razı olmaz. İsviçre’ye gönderilmesi için yapılan tavsiyeyi de kabul etmez. Kısa sürede ilerleyen verem, her iki ciğere de yayılır. Nihayet 1916 yılının Temmuz ayının yirmi sekizinci gününü yirmi dokuzuncu gününe bağlayan gece yarısı eşini uyandırıp ona veda eder.
11. Ve vasiyet
“Vakit geldi yirmi beş sene rindane yaşadım. Öldüğüme teessüf etmiyorum lakin sizin için bâd-ı ızdırap (üzüntü rüzgarı) oldum. Affediniz, kendinize ve Mesut’a iyi bakınız. “diyerek hayata gözlerini yumar. Pek az kimse ile kaldırılan cenazesi Merkez Efendi mezarlığında toprağa verilir.
12. Usta bir virtiöz ve bestekâr
İlk müzik bilgilerini ortaokul sıralarında ağabeyi Ahmet Bey’den alan, müzik aleti çalmaya ilgisi on yaşlarında keman ve kanun ile başlayan Cemil Bey, daha sonra başladığı ve ismi ile bütünleşen tanbur sazı ile ustalık derecesine ulaşır. Tanburdan başka, klasik kemençe, lavta ve viyolonsel gibi sazları aynı ustalıkla icra ederek başlı başına bir ekol sahibi olur. Müzik aleti çalmakta erişilmez bir mertebeye yükselmiş olan Cemil Bey aynı zamanda çok iyi bir bestekârdır.
13. Saz icrasında yeni ve modern tarzın kurucusu
Yaptığı eserlerle Türk müziği saz icrasına yepyeni, modern bir tarz ve değişik bir yorum getirerek icracılığın mükemmelleşmesinde en büyük rolü oynamıştır. Özellikle taş plaklara yapmış olduğu taksim kayıtları makam, üslup ve tavır açısından bir ders niteliği taşımaktadır. Sanatçımızı saygıyla anıyoruz.
Bu büyük insanı ne kadar anlatsak az, kelimelerin kendisi için kifayetsiz kalacağı aşikar. Onun içiz sizleri Yunanistanın Midilli Adası’nda bile ‘Ta Ksyla’ adıyla bilinip çalınmakta olan Tanburi Cemil Bey’in Çeçen Kızı adlı bestesi ile başbaşa bırakalım.
Şimdi de Tanburi Cemil Bey’in ölümünün 100. yıldönümü için hazırlanmış olan ‘Evc Taksimi’nden bir bölüm dinleyelim.
Eseri trompet ile yorumlayan sanatçımız Hikmet Altunbaşlıer.