Türkiye-İran sınırından yasa dışı ve kontrolsüz bir şekilde Türkiye’ye gelen Afgan göçmenlerin durumu, son günlerde kamuoyunda en sık tartışılan konular arasında. ABD ordusunun Afganistan’dan çekilmesinin ardından Taliban, geçtiğimiz günlerde ülkeyi tamamen kontrol altına aldı. Bu gelişme ise yasa dışı göç hareketlerini hızlandırmaya başladı. Pek çok ülke Taliban’ın “değiştiğini” belirtirken, bazı ülkeler insan haklarını gözetirse Taliban’ı tanıyacaklarını ifade ediyor. Peki Afgan halkı neden Taliban yönetimini istemiyor? Taliban kim ve Afganistan’da neler oluyor? Detaylara birlikte bakalım.
Afganistan’da neler oluyor?
Afganistan; Orta Asya ülkeleri, Çin ve İran gibi güçlü devletlerin tam ortasında, ticaret yollarının üzerinde konumlanan bir ülke. Bu ülkede çok sayıda aşiret ve etnik grup bulunuyor. Dolayısıyla çok dilli ve çok kültürlü bir yapıya sahip. Böyle bir coğrafyada ve kanun olmadan yönetilen bir devlet yapısında her etnik grup ya da aşiret, kendi kimliğini korumak için çeşitli tedbirler alma ihtiyacı hissediyor. Hal böyle olunca kale gibi korunan ve fiziksel anlamda oldukça sağlam olan yerleşim yerleri oluşuyor. Sonuç olarak Afganistan’da uzun süredir merkezi bir yönetim oluşturulamıyor.
Örneğin 1979 yılında Afganistan’ı işgal eden Sovyetler, uzun yıllar Afganistan’da kalsa da merkezi yönetim kurmayı başaramadı. Benzer şekilde yaklaşık 20 yıldır Afganistan’da bulunan ABD de burada yönetim kuramadan ülkeden çekilmek zorunda kaldı. Afganistan on yıllardır farklı bir gücün işgaliyle karşı karşıya kalıyor. Üstelik her işgal girişiminde ülkenin kaotik yapısından faydalanan farklı gruplar ortaya çıkıyor. O gruplardan biri olan Taliban, ilk defa Sovyet işgali sırasında kendini gösterdi. Ancak Taliban’ın geçmişi çok daha eski. Peki kim bu Taliban?
Taliban kimdir, nasıl ortaya çıktı?
Afganistan nüfusunun %84’ünü Sünni Müslümanlar oluşturuyor. Ülkenin karışık etnik yapısındaki en kalabalık nüfus ise %38 ile Peştunlar. Peştunların büyük bir çoğunluğu Afganistan’ın güneyi ya da doğusunda yaşıyor. Yaklaşık 15 milyon civarında Peştu da Afganistan’ın güney komşusu Pakistan’da yaşıyor. İngiliz yönetimi 1947 yılında bölgeden çekilince Afganistan’ın güneyi ve Pakistan’ın kuzeyindeki Peştular, bağımsız bir “Peştunistan” isimli ülke kurmayı talep ettiler. Bunun üzerinde Pakistan ile bölgedeki Peştular arasında uzun süreli gerilimler yaşanmaya başladı.
Bu sırada 1971 yılında Bangladeş, bağımsızlığı ilan ederek Pakistan’dan ayrıldı. Bu ayrılık sonrası Peştuların etnik kimlik üzerinden yaptığı siyaset ve faaliyetler, Pakistan için çok önemli bir güvenlik tehdidi olmaya başladı. Bu nedenle Pakistan, Afganistan’da yaşayan Peştulara maddi destek vererek onların İslami hareketinin yayılmasına yardımcı oldu. Pakistan bununla ülkesindeki etnik milliyetçi faaliyetleri bastırmayı hedefliyordu. Öyle de oldu. Pakistan istihbaratı (Inter-Services Intelligence / ISI) bu hedef doğrultusunda Afganistan’dan getirdiği birçok “Mücahite” kendi topraklarında askeri eğitim verdi. Bu “öğrenciler” yıllar sonra Taliban olarak adlandırılan örgütün temelini oluşturdu. Küçük bir not; Taliban, Peştuca “öğrenciler” anlamına geliyor. Öğrenci grupları arasında bulunan Taliban, Peştuların Ghilzai aşiretinden Molla Muhammed Ömer tarafından kurulmuştu. Sovyet işgalinden sonra ise bölgedeki en önemli güçlerden biri haline geldi.
Sovyet işgali sonrasında yaşananlar
1978 yılında sol görüşlü ve Sovyetlerin desteklediği askerler Afganistan’da iktidara geldiği zaman, İslamcı muhalefet ABD ve Pakistan’ın desteğiyle ülkeye girerek kanlı bir isyan başlattı. 1979 yılına gelindiğinde Sovyet lider Leonid Brejnev, Afganistan’a doğrudan müdahale edebilmek için Kızıl Ordu’yu bölgeye gönderdi. Sovyetler, Afganistan’ı işgal ettiğinde Pakistan’da eğitim almış silahlı “mücahitlere” halk desteği inanılmaz boyutlara ulaştı ve hareket hızla güç kazandı. Hareketin güç kazanmasının tek sebebi isyan başlatmaları değildi. ABD, Pakistan ve Suudi Arabistan’dan yüklü miktarlarda maddi yardım yapılmaktaydı.
Öyle ki 1971 yılında 900 olan medrese sayısı, 1988 yılında sekiz binin üzerine çıkmıştı. Bunun dışında Pakistan sınırında kayıt dışı yirmi beş bin medrese daha vardı. Bu insanların tüm ihtiyaçları büyük güçler tarafından eksiksiz karşılanmaktaydı. Hal böyleyken hareketin büyüyüp güçlenmesi kimseyi şaşırtmadı. Sadece 1980 yılında, Sovyetlerle savaşan mücahitlere ABD, 30 milyon dolarlık bir yardım göndermişti. ABD, Sovyetlere karşı mücahitlerin başarılar kazandığını görünce bu miktar 1985 yılında 250 milyon dolara ulaştı. Benzer şekilde Suudi Arabistan da her yıl aynı bütçeyi mücahitler için ayırıyordu. Bir süre sonra sadece ABD’den giden yıllık ortalama yardım miktarı 630 milyon dolara ulaştı. Bu miktara Arabistan, İsrail, Çin ve Pakistan’dan giden yardımlar dahil değil…
1985 yılında ABD, mücahitlere uçaksavar füze ve çok sayıda silah gönderdi. Karaçi ve İslamabad havalimanlarına indirilen bu silahlar, Pakistan istihbaratı aracılığıyla Afganistan sınırındaki radikal İslamcı gruplara dağıltıldı. 1989 yılında Sovyetler Birliği bölgeden çekildikten sonra, ABD’nin yıllık yardımı tekrar 250 milyon dolara indi. Bir süre sonra da ABD, radikal İslamcı gruplara maddi yardımı tamamen kesti. Fakat artık ellerinde uçaksavar füzeler ve güçlü silahlar olan bir grup vardı. Bu insanlar zaman içinde katliamlar düzenlemeye ve genç yaştaki insanları zorla silah altına almaya başladı. Kadınların kazanılmış pek çok hakkı ellerinden alındı. Taliban, kendi kurallarına uymayanları vahşi bir şekilde cezalandırmaya başladı.
Taliban’ın Afganistan’da yönetime gelişi
Sovyet işgalinden sonra sol görüşlü yönetim 1992 yılına kadar iktidarda kaldı. Hemen ardından uzun yıllar farklı ülkelerin desteklediği son derece güçlenmiş radikal İslamcı gruplar, Afganistan’da iktidar kavgasına başladı. Bu sırada tecavüzler, cinayetler, insan kaçırmalar, hırsızlık olayları ve sokak çatışmaları Afgan halkının günlük hayatının parçası haline geldi. Radikal gruplar ve aşiretlerin mücadelesi nedeniyle 1992-96 yılları arasında ülkede muazzam bir kargaşa ortamı yaşandı. Bu sırada Taliban, Afganistan’da istikrarı tekrar sağlayacağı sözüyle birçok aşiretin desteğini kazandı.
Taliban’ın yönetimini ele geçirdiği ilk büyük şehir, Afganistan’ın suç merkezi olan Kandahar’dı. Burada Peştu nüfus çoğunluğu oluşturuyordu. Bu nedenle Taliban’ın şehri ele geçirmesi çok zor olmadı. Şehirde Afgan hükümetinden ve Sovyetlerden kalan pek çok ağır silah ele geçirildi. Böylece Pakistan sınırını kolayca kontrol etmeye başladılar. Kısa bir süre sonra Taliban, İran sınırındaki Herat bölgesine girdi. 1995 yılına gelindiğinde Afganistan’ın 30 bölgesinden dokuzunu Taliban kontrol ediyordu. Ertesi yıl Başkent Kabil’e girmeyi başaran Taliban, Peştu karşıtı olarak görülen Tacik kökenli Afgan lider Burhanettin Rabbani’yi görevden aldığını ve yönetimi ele geçirdiklerini duyurdu.
Taliban yönetimindeki Afganistan
Taliban, Suudi-Vahabi öğretisinin şeriat kuralları ve Peştu örf hukukun iç içe geçtiği bir yönetim düzeni belirlemişti. Ancak ülkedeki bazı silahlı gruplar, Taliban yönetimini beğenmiyordu. Bu nedenle tekrar bir silahlı mücadele başladı ve Taliban şehirden çıkmak zorunda kaldı. Yaklaşık bir buçuk yıl sonra Taliban tekrar şehre girdiğinde ülkenin en büyük sivil katliamı gerçekleşti. Taliban o gün binlerce sivil ve askeri katletmişti. Tüm bu katliama rağmen halkın Taliban’a olan desteği hız kesmeden devam ediyordu.
İlk başlarda Taliban’ın yönetimindeyken Afganistan’da kısa bir süre sokak çatışmaları durma noktasına geldi. Ancak yönetim güçlendikçe halka baskı artıyordu. 10 yaşından büyük kız çocukları ve kadınların eğitim hakkı ellerinden alınmıştı. Kadınlar, burka giymeden dışarı çıkarlarsa kırbaç cezası alıyordu. Sakalı “normal” uzunlukta olmayan erkekler hapse atılıyor, hırsızların elleri kesiliyordu. Bu ortamda zaten kimsenin aklına müzik ya da televizyon gelmiyordu. Ancak insanlar istese bile tüm bunlar yasaktı. Eleştirel düşünen insanların cezası idamdı. Sünni Müslümanlara ait olan yerler dışındaki bütün ibadet yerleri yok edildi.
ABD işgali sonrası Afganistan’ın durumu
2001 yılında Dünya Ticaret Merkezi ve Pentagon’u hedef alan ve tüm dünyayı şaşkına çeviren terör saldırıları gerçekleşti. ABD’deki George Bush yönetimi, ülkenin kalbine yapılan bu terör saldırılarından El Kaide’yi sorumlu tuttu. Bunun üzerine Taliban’dan El Kaide liderini kendilerine vermelerini istedi. Taliban ise El Kaide üyelerinin suçlulukları ispatlanırsa cezalarının İslami şekilde verileceğini açıkladı. Böylece ABD’nin Afganistan’a müdahalesi başladı. ABD, Afganistan’ı işgal etmeden önce Taliban ülkenin %90’ını kontrol ediyordu. ABD ülkeye girdikten sonra Taliban liderleri ve üyeleri birçok yerde yönetimi bırakıp Pakistan’a kaçmaya başladı. Ülkenin dört bir yanından kaçanlar Kandahar sınırındaki Quetta’da tekrar bir araya geldi.
Kısa bir süre sonra ABD ve NATO öncülüğünde Afganistan’da yeni bir hükümet kuruldu. Ancak her gün hava operasyonları düzenleniyor, ev baskınları yapılıyor ve sivil insanlar ölmeye devam ediyordu. Bu nedenle bazı bölgelerde Taliban’a olan halk sempatisi artmaya başlamıştı. Bir süre sonra ise beklendiği gibi Taliban geri dönüp ülkedeki bütün yabancı askerlere saldırmaya başladı. Taliban, 2012 yılında Başkent Kabil’de NATO’nun en güçlü üslerinden birine saldıracak kadar güçlendi. ABD ve NATO Afganistan’ın kaderini belirlemeye devam ederken Taliban en kanlı saldırılarını düzenlemeye başladı. Bu sırada ülkenin kırsal kesimlerinde bazı bölgelerin kontrolünü yeniden ele almayı başardı.
ABD ve Taliban anlaşması
Taliban, ABD’yi Afganistan’daki “işgalci güç” olarak tanımlıyordu. Bu nedenle uzun bir dönem masaya oturup anlaşmak yerine savaşmayı tercih ettiler. 2020 yılındaki son görüşmelerde Taliban yönetimi, ülkeden ABD askerinin çekilmesi karşılığında bazı şartları yerine getireceklerine dair açıklamalar yaptı. Bunun üzerine ABD ve Taliban arasında müzakereler başladı. Bu sırada Afgan hükümeti zaten ABD’nin kuklası olarak görülmekteydi. ABD ülkeden çekilir çekilmez Taliban’ın yönetime geçeceğine kesin gözüyle bakılıyordu. Bu nedenle Taliban, uluslararası arenada tanınmak için Rusya, Çin, Türkiye, Arap ülkeleri ve Orta Asya ülkeleriyle temas kurmaya başladı.
Taliban’ı günümüzde kim yönetiyor?
Taliban’ın çekirdek kadrosunun büyük bir çoğunluğunu Sovyet işgali sırasında Kızıl Ordu’yla savaşan mücahitler oluşturuyor. Kurucu liderleri daha önce Afganistan yönetiminde bulunan Molla Muhammed Ömer. 2013 yılında Ömer öldükten sonra, yerine sağ kolu Muhammed Mansur geldi. Ancak 2016 yılında Mansur, ABD’nin düzenlediği bir hava saldırısı sonucunda hayatını kaybetti. Sonrasında ise yerine Mevlevi Haybatullah Akhunzade geldi. Akhunzade’nin hemen altında Rahbari Şurası ismi altında toplanan 26 üyeli yönetici sınıfı yer alıyor. Şura içinde; eğitim, sağlık, siyaset, ekonomi ve askeri gibi alanlara ayrılan 17 komisyon bulunuyor. Bu komisyonlar bakanlık olarak görev yapıyor.
Dünyadaki afyon üretiminin yüzden doksanından fazlası Afganistan’da yapılıyor. Birleşmiş Milletler’in 2018 raporuna göre; Taliban yılda 400 milyon dolar illegal uyuşturucu satışından gelir elde ediyor. Öte yandan Taliban’ın yönetiminde olan bölgelerde insanlardan zorla vergi toplanıyor, bu da önemli gelir kalemleri arasında yer alıyor. Tüm bunların dışında uluslararası yardımlardan gelir elde etmeye devam ediyorlar.
Taliban’ın uluslararası iş birlikleri ve tanınma çabası
Pakistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan’la yakınlığıyla bilenen Taliban, 2013 yılında Katar’ın başkenti Doha’da bir ofis açarak iş birliği konusunda önemli bir adım attı. Rusya’nın her ne kadar Taliban’la iyi bir geçmişi olmasa da 2017 yılından sonra Taliban’la temas kurarak bölgede söz sahibi olmaya çalıştı. Görüşmelerden sonra Rusya, bazı Taliban yöneticilerini yaptırım listesinden çıkardı. Öte yandan Rusya’nın arabuluculuğunda Orta Asya ülkeleriyle bağlantılar kuruldu. Taliban, Doha’daki ofisi üzerinden Avrupa ülkeleriyle de dolaylı yollardan iletişime geçiyor. Almanya, Fransa, Türkiye ve Norveç gibi ülkeler bunlar arasında sayılabilir. Örneğin Türkiye, Kabil’deki havalimanının güvenliğini sağlamak için bir süredir Taliban’la temas kuruyor. Son olarak İngiltere, Taliban uluslararası normları karşılarsa Afganistan’daki yeni hükümetin tanınacağı mesajını verdi.
Düzensiz Afgan göçmen sorunu
Geçtiğimiz Pazar günü Taliban, Afganistan’ın başkentini kuşatmaya başladı. Kısa bir süre sonra da güçlü bir direnişle karşılaşmadan kente girdi. Afganistan Cumhurbaşkanı Eşref Gani ise “kan dökülmemesi” için ülkesinden ayrılacağını açıkladı ve tüm dünyanın gözleri önünde Afganistan’ı terk edip gitti. ABD’nin işgal ettiği Afganistan’dan 20 yıl sonra çekilmesi ve Taliban’ın başkent Kabil’i ele geçirmesi yasa dışı göç hareketini hızlandırdı. Afganistan’ın komşuları Pakistan ve İran dışında en çok göç alan ülkelerden biri Türkiye.
Van ilimiz başta olmak üzere sınır illerinden giriş yapan Afganların sayısı hakkında kesin bir bilgi yok. Ülkeden kaçanlar arasında kadın ve çocukların olmaması da dikkat çekiyor. Özbekistan ve Tacikistan gibi Orta Asya Türk devletleri oldukça sert bir sınır politikası izliyor. Bu nedenle bu bölgelere Afgan sığınmacı geçişi çok az. Pakistan ve İran’da ise durum en az Türkiye’deki kadar zor. Afganlar üçüncü bir durak olarak Türkiye’ye yöneliyor. Bazıları bir yolunu bulup Avrupa ülkelerine geçmek istiyor.
Afgan göçmen konusu her ne kadar son günlerde gündeme gelse de bu yeni bir durum değil
2006 yılından beri pek çok Afgan; Pakistan, İran ve Türkiye’ye göç ediyor. Son günlerde çeşitli medya kuruluşlarının yayınladığı Afgan göçmen görüntüleri, ilk defa büyük bir göç dalgasının yaşandığı yorumlarına yol açıyor. Ancak BBC Türkçe’ye açıklamalarda bulunan Van Barosu İltica ve Göç Komisyonu Başkanı Jindar Uçar, “Son haberlerde bahse konu kitleler eskiden de aynı yoğunlukta geçiş yapıyordu. Bundan bir yıl önce de biz, Muş ve Diyarbakır’a giderken Tatvan’da yolda yürüyen göçmen geçişini gözlemleyebiliyorduk. Bunlar yeni şeyler değil” diyor.
Geçtiğimiz günlerde basın açıklaması yapan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “İran üzerinden gelen bir Afgan göçmen dalgası ile karşı karşıyayız” diyerek Afganistan’ın istikrara kavuşması için Türkiye’nin her tür çabayı göstereceğini belirtti. Benzer şekilde Dışişleri Bakanlığı da “Türkiye’nin yeni bir göç krizini üçüncü bir ülke adına üstlenecek kapasitesi yok” açıklamasında bulundu. Ancak Van sınırından ülkeye Afgan sığınmacılar girmeye devam ediyor. Kamuoyu; kayıt altına alınmadan ülkeye giriş yapan sığınmacılar konusunda endişe gösterirken muhalefet partileri TBMM’nin derhal toplanması çağrısını yapıyor. Türkiye hükümeti, Afganistanlıların ülkeye akın akın girdiğini görmezden mi geliyor yoksa müdahale edecek bir pozisyonda değil mi? Bu sorunun cevabı henüz açıklığa kavuşmuş değil. Ancak vatandaşlar, sığınmacılar konusunda açıklama yapılmadığı için endişelenmeye ve çaresiz hissetmeye devam ediyor.
Bu içeriğimizi beğendiyseniz;
İsrail ve Filistin: 9 Maddede İki Ülke Arasındaki Gerilim Nasıl Başladı, Yüz Yıllık Çatışma Tarihinde Neler Yaşandı? başlıklı listemiz de ilginizi çekebilir!