Elim bir olay yaşanmıştır. Terörün dili, dini, ırkı yoktur. Olayların failleri en kısa sürede yakalanacaktır. Çünkü çok elimdir. Birlik ve beraberliğimize darbe vurmak isteyenler amaçlarına ulaşmayacaklardır. Bu tip elim olaylar halkımızı daha da kenetleyecektir. Olay çok elimdir. Bakanlarımızla olay yerine en kısa zamanda gideceğizdir. Bu elim olayların ardındaki güçleri biliyoruz. Çünkü elim olaylar, güçler ve birtakım oluşumlar vardır. Olay elimdir. Kınıyoruz. İnanılmaz elim.
Yıllardır duyduklarımız aynı. Hangi hükümet, hangi bakan, komutan ya da milletvekili olduğunun çok önemli yok. Hep aynı. Son yıllarda yaşadıklarımızın bir farkı var, terör batağına gidip çomağı kendimiz soktuk. Vebalini “hepsi aynı zaten” diyerek tüm partilere pay etmek haksızlık olur. Kozmozun en önemli dış ilişkiler stratejisti, kainatın en mühim ve bulunmaz satratejik derinlik analisti ve partisi yine sorumluluk almayacak. “Failler, elim, birlik, halkımız, en kısa zamanda” gibi sözler yine her gün, her dakika ekranlardan beynimize sokulacak.
Dandik bir iletişim danışmanlığı şirketi bile olsa aynı metni yıllardır hiç değiştirmeden önümüze koymaz, koyamazdı. Birileri bunun hesabını sorardı. Sorumlular ya da sorumsuzlar, suçu başka yerlerde aramak yerine, bulundukları mevkilerin ne işe yaradığını, neden orada olduklarının farkına varırlardı. Biz ise yıllardır hep aynı basın bültenini dinliyoruz. Değiştirmek için bile çaba sarf etmiyorlar. Çünkü unutulacağını biliyorlar. Arada bir Burhan Kuzu gibi safları çıkıyor da Reyhanlı Katliamından sonra olduğu gibi gerçek hislerini, gerçekte ne yaşadıklarını itiraf ediyor: “Elim bir olay yaşandı, bu da düğünümüzün tadını kaçırdı.” (Oğlunun düğününde)
Çok elim. Çok çok elim. Bakalım son yıllarda yaşadığımız bu elim olaylarda neler olmuş, sonrasında neler söylenmiş.
Uludere’de ne oldu, neler söylediler
Türk Silahlı kuvvetlerine bağlı F-16 savaş uçakları, İnsansız Hava Araçları’ndan (İHA) gelen görüntüler üzerine PKK’lı sandıkları Irak’tan mazot getiren vatandaşları bombaladı. 35 kişi yaşamını yitirdi. Bombardımanda yaşamını yitirenlerin büyük çoğunluğunun 20 yaşın altında lise öğrencileri olduğu açıklandı. Ortasu Köyü Muhtarı Haşim Encü, Radikal’e yaptığı açıklamada, “Hepsi akrabamız. Bir kısmı kayıp. İçim yanıyor” dedi. Konuyla ilgili en samimi açıklama bu oldu.
Dönemin İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin
“Hayatlarını kaybetmemiş olsalar ve sağ ele geçirilmiş olsalar kaçakçılıktan yargılanacaklardı. Örgütün para kaynaklarından biri de kaçakçılıktır. Hayatını kaybeden insanlarımız olayın sadece figüranlarıdır. Olayın başrol oyuncularını sorgulamak gerekir” dedi. Şahin ayrıca, ‘Özür dilenecek mahiyette olay değildir’ ifadesini de kullandı.
Devletin araştırması: 85 sayfalık Uludere raporunda 28 Aralık 2011’de hava bombardımanında 34 kişinin hayatını kaybetmesinden toplumun tüm kesimlerinin üzüntü duyduğu belirtilirken, olayda devletin hiçbir kurumunun kastının olmadığı ileri sürüldü.
Dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu: “Genelkurmay Başkanlığımız gerekli açıklamayı yaptı. O açıklama çerçevesinde kalan tahkikat çalışmaları devam ediyor. İcap edilirse gerekli açıklamalar yapılacak.” dedi. Daha sonra Gazze’ye giden Davutoğlu burada Gazze’nin durumuna dayanamayarak ağladı.
Genelkurmay: “Olay hakkında idari ve adli inceleme ve işlemler devam etmektedir.”
Dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül: Gereksiz polemiğe girmek doğru değil.
Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan: “30-40 kişilik grup, katırlar, insanlar var” dedi ve ekledi “TSK görevini samimi şekilde yapmıştır.”
Dengeler değiştikten sonradan İdris Naim Şahin: Ülkeyi yönetenlerle istihbarat örgütünün, kurumlara, siyasete ve vatandaşlara kumpas kurup operasyon yaptığını söyledi. İdris Naim Şahin Meclis’te düzenlediği basın toplantısında ‘Türkiye maalesef bir muhaberat devletine dönüşmüştür. İktidar ve istihbarat örgütü ortaklığında kurulan bu kirli tezgâhlar, milletimize ve demokrasimize ağır darbeler vurmaktadır’ dedi.
Şahin, kendisinin o dönem İçişleri Bakanı olarak ne yaptığını, orada neden bulunduğunu, olaydan sonraki ilk açıklamasının ne anlama geldiğinin ise üzerinde durmadı.
Geriye bu fotoğraflar kaldı
Reyhanlı Katliamında ne oldu, neler söylediler
11 Mayıs 2013’de Hatay Reyhanlı’da iki araç patlatıldı. 52 kişinin öldüğü, 146 kişinin yaralandığı katliamda hükümetin gündemi Suriye’ydi. Yıllardır devirecekleri, sabah girip öğlen Şam’da çay içecekleri, eski dostları Esad, yeni düşmanları Esed’in ülkesi hakkında kurcalanmadık yer bırakmayan hükümet, katliamdan sonra topu yine bildik yerlere attı.
Dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül
Provokasyonlara karşı uyanık ve dikkatli olunmalı.
Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan: Bu süreç hassas bir süreç.
Dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu: Suriye’de sürmekte olan zulüm bir an önce durmalı, Suriye halkının çektiği acılara bir an önce son verilmeli ve Suriye halkının iradesini yansıtan güçlü bir Suriye’nin inşası, Suriye, Suriye, Suriye ve Suriye dedi. Ayrıca “Kimse Reyhanlı saldırısının gerçek sorumlularını ve katillerini örtme çabası içine girmemelidir” dedi ve ekledi “Hepsini biliyoruz yakalayacağız.”
Sonrasında bir sürü isim sayıldı. El Muhaberat, Baas, Rusya, İran, Esedci Nusayriler gibi gruplar ve hatta “Acilciler” gibi etiketler ortaya atıldı.
Saldırıdan dört ay sonra, El Kaide bağlantılı IŞİD (Irak-Şam İslam Devleti), yayınladığı bir bildiriyle katliamı üstlendi. Emniyet IŞİD’in iddiasını reddederek ‘Failleri yakaladık’ dedi. Sonradan AGİT toplantısında Türkiye elçisi Tacan İldem, bombalı saldırıyı ‘El Kaide unsurlarınca yapıldığını’ söyledi.
Geriye bu fotoğraflar kaldı
Suruç Katliamında ne oldu, neler söylediler
Şanlıurfa’nın Suruç İlçesi’ndeki Amara Kültür Merkezi önünde patlama meydana geldi. Patlamada son verilere göre; 32 kişi öldü, 103 kişi yaralandı.
Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş:
“Hakikaten olay ilginçtir. Amara kültür merkezi nispeten korunaklı bir yer. Buraya kadar canlı bombaysa bomba, emareler onu gösteriyor.” dedi.
İçişleri Bakanlığı: “Bu menfur saldırıyı gerçekleştirenleri devletimiz en kısa sürede bulacak, failler yargı önüne çıkartılacaktır.”
Başbakan Ahmet Davutoğlu: “Bu saldırının hedefi Türkiye’dir, Türk demokrasisidir’ dedi ve yıllardır kendi uyguladığı dış politikanın sorumluluğunu tüm partilere yayarak “Şimdi 4 genel başkanın da bir araya gelerek, ortak bir deklarasyona imza atması lazım” dedi.
Davutoğlu ve tüm hükümet yetkileri IŞİD in adını bu sefer de DEAŞ’e çevirmişlerdi. Kamuoyunda ise DEAŞ, DEİŞ, DAİŞ gibi farklı isimler telaffuz edildi. Aslında hepsi aynıydı.
Siyasilerimiz günden güne değişen isimlerle, sınırlarla, demeçlerle meşgul ola dursun son verilere göre 32 masum insan, dünyanın en masum sebepleriyle gittikleri Suruç’da katledildi.
Geriye bu fotoğraflar kaldı
Sadece bunlar da değil, Musul Konsolosluğu baskını, Süleyman Şah baskını, HDP’nin Diyarbakır Mitingi’ne saldırı, Sultanahmet saldırısı gibi olaylar yaşadık. Bugün olduğu gibi o zamanlar da ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, Rusya, İran, Suriye ya da NATO Genel Sekreteriliği saldırıları ve terörü yine kınadı ve sorumluları çeşitli noktalarda aradı. Bazen de aramadı; çünkü artık o noktaların konumu ya da çıkarları odaklarını başka yönlere çevirmişlerdi. Olan yine masum insanlara oldu.
Suruç katliamı ile ilgili siyasilerimizden “çok sert” açıklamalar gelmeye devam ediyor.