Sürgün lafını çocukluğumuzdan beri ara sıra duyar ama üstünde fazla durmayız. Bizim için bir kelimeden öteye gitmeyen bu sözcük; onlar için hayatlarının belki de en berbat yılları…
1. Sürgün denince akıllara gelen bir düşünce adamı – Namık Kemal
Belki de en fazla sürgüne uğrayan yazarımız Namık Kemal’dir. İlk sürgün yeri olarak Gelibolu’ya gönderilen Namık Kemal, sırasıyla Magusa, Midilli, Rodos ve Sakız Adası’na sürgüne gönderilerek tüm hayatının neredeyse tamamını sürgünde geçirmiştir. Vatan Yahut Silistre, Akif Bey, Gülnihal, Nevruz Bey, Zavallı Çocuk,
Tarih-i Ata, İrfan Paşa’ya Mektup, Rüya, Silistre Muhasarası,
Kanije Muhasarası, Karabela, İntibah, Mes Prisons Muahezesi, Bahar-ı
Daniş, Silistre Muhasarası, Cezmi, Tahrib-i Harabat-Takib ve Hikmetü’l-Hukuk gibi birçok eserini gittiği sürgün yerlerinde kaleme almıştır.
2. Haksızlığa uğradığını düşünen bir vatansever – Mehmet Akif Ersoy
“Arkamda polis hafiyesi gezdiriyorlar.Ben vatanını satmış ve memlekete ihanet etmiş adamlar gibi muamele görmeye tahammül edemiyorum ” diye kaleme aldığı bir yazısında bu konuda ne kadar kırgın olduğunu gözler önüne seren Mehmet Akif Ersoy 11 yıl Mısır’da sefil hayatı sürdü. 63 yaşında vefat etmesine yakınken İstanbul’a geri dönmeye karar veren Mehmet Akif, vapur Çanakkale’den geçtiği esnada İstanbul’un camiilerini görüp ağlamaya başlar.
3. Hem yurt içi hem de yurt dışında sürgün hayatı yaşayan usta bir yazar – Refik Halit Karay
Refik Halit Karay yazıları sebebiyle, diğerlerine istinaden hem yurt içi hem de yurt dışı olmak üzere, Çorum, Ankara, Bilecik, Halep ve Beyrut gibi yerlere sürgüne gönderilmiştir. Bu sürgün hayatında ise “Memleket Hikayeleri” gibi klasikleşmiş eserini kaleme almıştır.
İşte o sürgün hayatına dair Memleke Hikayeleri’nden bir pasaj:
Yıllardan 1923 ve aylardan galiba Nisan, 35 yaşına yeni basmış-
tım. Lübnan’da Beyrut’a yakın Cünye kasabasında denize bakan bir evdeyim.
Lübnan kıyılarında Nisan, İstanbul’un Temmuz’u çocukluğumdan
beri adet edindiğim gibi sabah erkenden uyanım; gene âdetim üzere kahvemi
elimle pişirip içtim; memleket adetlerine uyarak da kekik çekilmiş
zeytinyağına ekmeğimi banarak kahvaltı ettim; bahçeye çıktım. Gül, yasemin,
fulya hiç bakılmadıkları, su yüzü görmedikleri halde, denizin, kı-
rağının, iklimin tesiriyle durup dinlenmeden katmer katmer açtıkları için
etraf renk ve rayiha içinde. Peki amma vakit nasıl geçer?”
4. Sürgünlerle geçen bir birliktelik: Abidin Dino-Güzin Dino
Sol görüşlü bir aydın olarak hayatını entelektüel bir düşünce anlayışıyla sürdüren Abidin Dino, siyasi düşünceleri yüzünden bir süre sonra sürgün hayatına mahkum edilmiştir. İlk sürgün yıllarını Türkiye’de yaşayan Abidin Dino ve eşi Güzin Dino 1952’den itibaren Paris’te hayatlarını sürdürmüştür.
Yaşadığı psikolojiyi anlamak açısından kaleme aldığı bu yazı bize iyi bir fikir kaynağı olacaktır;
“Bembeyaz Toros duvarının dibine yayılmış Çukurova’da kış, rutubetli,
yağmurlu. Kentin dolaylarında çakalların ulumasıyla, savaştan
ötürü karartmasıyla, trenlerin geceleri sanki daha tiz, daha acı düdük
sesleriyle, evin önünde adımları duyulan gözleyici sivil polisleriyle, Adana
gerçekten bir sürgün ve gurbet kenti.” (Dino 1991: 95)
5. Düşünen bir beyne olabileceklerin özeti – Ahmet Mithat Efendi
Ahmet Mithat Efendi ise döneminde Batı’nın materyalizm felsefesini öğrenerek ve buna müteakip düşüncelerini geliştirerek, konu ile ilgili yazılarını kendi çıkardığı “Dağarcık” dergisin yayınladı. Bu dergideki yazılarından biri “Duvardan Bir Sada” isimli yazısıydı. Bu yazıda ölümden sonra yaşam, maddi varlığın ruhla ilişkilerini irdeledi. İslami kesim tarafından “Müslümanlığa Sövmekle” suçlanan Ahmet Mithat Efendi, bu sebeple Rodos Adası’na sürgüne gönderildi.
6. Hapse giren ilk Türk gazetecilerden biri – Agah Efendi
Devlet üyeliğine atandıktan sonra oldu ne olduysa. Agah Efendi; Türk gazeteceliğine kattıklarıyla jurnalizmin ülkemizde gelişip belirli bir düzene oturtulmasını sağlayan en büyük gazetecilerdendir. Gazeteceliği bıraktıktan sonra Şura-ı Devlet üyeliğine atanan Agah Efendi dostlarıyla yaptığı sohbetler sebebiyle önce Bursa, sonra da Ankara’ya sürgün edildi.
7. Dünya’nın en yazar balıkçısı: Halikarnas Balıkçısı – Cevat Şakir Kabaağaçlı
Hüseyin Kenan takma adıyla, 13 Nisan 1925 tarihli yazısında “Hapishanede İdama Mahkûm Olanlar Bile Bile Asılmağa Nasıl Giderler” isimli öyküsü sebebiyle İstanbul İstiklal Mahkemesi’nde yargılanan Halikarnas Balıkçısı ‘Memlekette isyan bulunduğu sırada, askeri isyana teşvik edici yazı yazmak’ suçundan bir süre hüküm giydi. Sonrasında mahkeme başkanı Ali Çetinkaya tarafından idama mahkûm edilmek istenen Cevat Şakir Kabaağaçlı, Kılıç Ali Bey’in önerisiyle Bodrum’a sürgüne gönderildi. 3 yıllık sürgün hayatının bir kısmını ise burada tamamladı. Cezasının son yarısını ise İstanbul’da tamamladıysa da tam bir Bodrum aşığı olan Halikarnas Balıkçısı Bodrum’a dönüp yaşamını burada devam ettirdi…
8. Bir devletin mizahla imtihanını gözler önüne seren bir aydın – Aziz Nesin
Aziz Nesin’i dönemin emniyet müdürü Ahmet Demir özel olarak sorgular. Bir sorgudan öte trajikomediye benzeyen bu sorgu şöyle gelişir;
‘’-Niçin yazdın bu broşürü?
-Cumhuriyet gazetesinde “Amerika’nın hudutları Türkiye’den geçer” diye büyük bir haber başlığı vardı birinci sayfasında. Bu başlık ve haber bir Türk yazarı olarak milli haysiyetime dokundu. Onun için yazdım.
-Peki, tartışalım bunu seninle, açıkla düşünceni.
-Nasıl tartışabiliriz, eşit şartlar altında değiliz ki… beni sanık olarak buraya getirmişler. Karşımda tanımadığım birçok insan. Kalın duvarlı emniyet müdürlüğünde, tabancalı insanlar arasındayım…
– Yani Rus köpeği mi olalım?
-Önce köpek olmayalım. Köpek olduktan sonra ha Amerikan köpeği ha Rus köpeği… hangisi iyi beslerse onun köpeği olunur.
-Götürün bunu… Sonrasında ise Aziz Nesin, Bursa’ya sürgüne gönderilir…
9. Memleketimizin en büyük toplumbilimcilerinden biri – Ziya Gökalp
1896’da, Erzincan Askeri Lisesi’nde öğrenci olan kardeşi Nihat’in vasıtasıyla İstanbul’a gelen Gökalp, ücretsiz olduğu için Baytar Mektebi’ne kaydoldu. Burada okuduğu zamanlarda ülkenin özgürlük hareketine katılmış insanlarıyla tanışma fırsatı yakalayan, hatta İbrahim Temo ve İshak Sükûti gibi dönemin bilindik isimleriyle görüşen Ziya Gökalp sonrasında Jön Türkler’den etkilendi. İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne katıldıktan sonra. “Yasak yayınları okumak ve muhalif derneklere üye olmak” suçuyla 1898’de tutuklandı. Bir yıl cezaevinde kaldıktan sonra ise 1900’de Diyarbakır’a sürgüne gönderildi.
sürgüne gönderildi…
10. Dinamik bir beynin getirisi, bolca sorgulayan bir şair – Ahmed Arif
Genç yaşından itibaren “Türkiye Gençlik Birliği’ne” üye olan Ahmed Arif, İtalyan solcu önderlerinden P.Togliatti öldükten sonra bir şiir yazdık.
“Palmiro, Pal m ir o şanlı işçi.
Sıcak yaralarındaki barut kokusu Kesik,
onların sütü Ve kaçmıştır bebelerin uykusu
Korku katedrallerinde yarımadanın Gün görmüş meydanları Roma ’nın. Bizimledir.
Mavi mavi esen deniz meltemi Sicilya’nın güneşli kalçaları Kartpostal dalgınlığında Napoli bahçeleri.
Bizimle, bizden yanadır hava, bizden yanadır su
Bizden yanadır Sinyor de Gasperi’nin
Ve bütün sinyorların korkusu Ürkmüştür manastır fareleri”
İşte tam da bu şiir yüzünden yıllarca aylarca 3 yıl boyunca mahpusta işkence gören Ahmed Arif, sonrasında 8 aylık sürgün hayatını da Diyarbakır’da ablasının yanında tamamladı.
11. Türk Devrimi’nin sembol ismi, büyük şair – Nazım Hikmet Ran
1950 yılında çıkan af yasasıyla yıllar boyu süren mahpus hayatı biten Nazım Hikmet, çürük yüzünden yapamadığı askerliğe 48 yaşında geri çağrılınca öldürüleceğini düşünüp yurtdışına kaçtı. 1951 yılında ise vatandaşlıktan çıkartılan Nazım Hikmet, bir süre sonra eşi Vera Tulyakova ile Moskova’da yaşamını sürdürdü…