Sunay Akın, şiirleriyle olduğu kadar tarihin kuytu köşelerinde kalmış hikâyelerin anlatımlarıyla da karşımıza çıkar. Basit ve olağan olan pek çok olayın arkasında yatan ayrıntı, onun anlatımlarında ve kurduğu bağlantılarda pek çok farklı noktaya ulaşır. Öyle ki bu bağlantılar çoğu zaman insanlığa ve tarihe önemli ölçüde şahitlik etmiş olduklarından dolayı yeni bilgilerle karşılaşmamıza yardımcı olurlar. Ancak onu var eden asıl mesele her şeyden çok şairliğidir.
Zamanın en kıymetli hatıraları, Sunay Akın’ın dizelerinde başka bir karaktere bürünür ve kalıcılığın en güçlü doruğuna yaklaşır. Şiirdeki devinim, sanatla ve hayat tecrübesindeki yaşanmışlıklarla bir arada yoğurulur. Ve ortaya çıkan şey, zamanın kıvrımlı yollarından yürüyen bir edebiyat patikasına dönüşür.
Büyüklerle ben yapamıyorum çocuklar da almıyor beni oyunlarına devlet dairesinde yangından kurtarılmayacak sıkışmış bir çekmece gibiyim açılamıyorum sana Kardeşiyle sokaklarda hep bir örnek giydirilen sen nasıl sevmezsin eşitliği yürürken düşen çoraplarını aynı hizaya getirmek için annen değil miydi önünde diz çöken Öpüşme sahnesinin tam ortasında içeri girdiğin yazlık sinemanın yer göstericisiyim yürüyorsun fenerimin ışığında yer: Kız Kulesi ve sonu ayrılıkla bitecek hüzünlü bir aşk filmini oynuyor beyaz duvarında Bir kez olsun çıkmazken ağzından seni sevdiğimi her gün söylememi yadırgama bil ki bu şehirde iskelenin verilmesini beklemeden atlarım vapurlara Son karesi gibi Red Kit’in batan güneşe doğru sürerken atımı gitme kal demeni bekliyorum ama yalnızca rüzgar çekiştiriyor atkımı
2. Devrim
Temiz kalan tek yerdir devrim bütün bir yıl kirlenen duvarda ama görebilmek için asıldığı çividen indirilmelidir yaprakları biten takvim
Zorbalara direnmektir devrim bir çocuğun annesinin çantasından aldığı paraları altına gizlediğini söylememiştir dövülen hiçbir halı
İçinde yaşamaktır devrim dikiş kutusunun ve topluiğneler gibi bir arada olmayı gerektirir karşı koyabilmek için zulmüne makas denilen patronun
Gece ışıklar arasında koşmaktır devrim ateş böceklerini yakalamak isteyen çocukların peşine takılır gün gelir yanıp sönen mavi ışıkları polis arabalarının
Kağıt bir gemidir devrim bütün gemiler hurdaya çıksa da sonunda taşıdığı özgürlük şiiriyle batmadan yüzer nicedir dünya sularında
Kim bilir kaç yunus görmüş kaç deniz gezmiş…
3. Yalnızlık
Şemsiye yapımcıları ıslanmaktan tek kişiyi koruyacak genişlikte kesince kumaşları yağmur değil yalnızlıktır yağan Daha da hüzünlendirir her gece kentin sokaklarını bekçinin nefesiyle düdüğün içinde dönen nohut taneciğinin yalnızlığı Ne çok sevinirim bilseniz bir yılan mezarıma girerde göğüs kafesimin kemikleri içinde kış uykusuna yatarsa
4. Taht ve Yüksük
Tahtların altındaki sümükleri silmezler çünkü ata yadigarıdırlar ve müzelerde görmemesi için halkın bir cemakanın içinde sergilenirler Kapılarıda hep devdir dünyadaki sarayların tokmağa uzanıp sokaktaki çocuklarla oynamasın diye veliahtlar Sakın beni tarihçi sanmayın sayfalarını yırttım yüz ünlü türk adlı kitabın terzi dükkanındaki resmine içinde rastlamayınca kılıncı dikiş iğnesi kalkanı yüksük olan babamın
5. Şiirt
Avcının kıstırdığı ceylan bir diğerine kaçıp kolayca kurtulsun diye omuz omuza vermiştir yurdumun dağları Tutuklanırsa yurdumdaki böceklerin hepsi diğerlerinden ayrı bir hücreye konur kitap güvesi Ambalaj kağıdı gibi kullanılır başörtüsü yurdumda bir çocukluk anısı olarak güneşi paketler genç kızın saçlarında Ve sorunlarını tartışırlar şiirin yurdumun şairleri tank paletleri altında ezilirken Şiirt!
6. Harç
Bilemiyorum hangi gökdelenin tuğlaları arasındadır el ele yürüdüğümüz ve seni ilk kez öptüğüm o kuytu kumsal Ama duyarım bir mısır tarlasının yüreğindeki telaşı görülünce dağın ardından kentin ilk gökdeleni Daha kamyonlar dolusu kum elenir inşaat önlerinde ayıklanır deniz kabukları yok edilir gibi bir cinayetin izleri
Nasıl ayrılır ürkeklik ayakları ilk kez bir mısır tarlasına değen kargadan Ne zaman karar verir rüzgar fırıldakla oynamayı bırakıp kızların eteklerini uçuşturmaya Ne yazar anı defterine kuru bir tarlaya ilk düşen yağmur damlacığı Akıllı çocuğun bilgisayarıdır leblebi siz hiç anlamadınız mı leb denmeden bir şeyleri…
8. Çukur
Bilerek mi yanına almadın giderken başının yastıkta bıraktığı çukuru Güveniyordum oysa ben sevgimize vapur iskelesi ya da tren istasyonundaki saatin doğruluğu kadar Beni senin gibi bir de annem terketmişti ki göbeğimde durur onun yokluğundan bana kalan çukur
9. Madalya
Bayram yerinde canlandırılırken kentin kuruluşu ayakları kesilen gazi koltuk deyneklerini bırakmadığı için alkışlamadığına inandırır herkesi Ölü askerlerin ceplerinden topladıkları kanlı fotografları barış toplantılarında sinema önündeki çocuklar gibi birbirleriyle nasıl değiştirdiklerini bilir generallerin Kaç askeri kendisine özendirdiğini de saymıştır savaşın tam ortasında kuyruğunu bırakıp kumtorbaları arasından evine kaçan kertenkelenin Bayram yerinde canlandırılırken kentin kurtuluşu ayakları kesilen gazi hiç düşünmeden değişir madalyasını çorap kokusuna
10. Şemsiye
tozlu bir şemsiye durur çatı katındaki odanın kuytu bir köşesinde kumaşındaki eski yağmurların hüzünlü kokusuyla
anımsar mısın bilmem yağmurun bardaktan boşanırcasına yağdığı o günü hani şemsiyeyi iyice çekip başımıza dudaklarımla hesaplamıştım yüz ölçümünü
nicedir sokağa çıkarmıyorum şemsiyeyi korkuyorum çünkü kapısı açık kafesinden uçan bir kanarya gibi beni ikinci kez terk etmenden
yanıt alamayacağımı bilsem bile yanına gidip sorarım her gün şemsiyeye altında el ele nasıl görünürdük diye
11. At Kokusu
Son evi gösterin bana İstanbul’ da vapur sesinin duyulduğu ki kapısını çalıp söyleyeyim içindekilere daha çok kedi yavrusu ezilsin diye eski iskeleleri sahil yoluyla ayırdıklarını denizden Karşılığında ben de size kanaryası ölüp kuaför salonuna dönüşmeyen kaç mahalle berberinin kaldığını söylerim ya da kaç fötr şapkanın tutsak olduğunu köhne bir konağın askısında Kaç faytoncunun artık taksicilik yaptığını da bilirim ama söylemem onu da siz bulun dikiz aynasına takılı boncuklardaki at kokusundan
12. Deniz
Yaşlı bir devrimci düşürmez hiç ağzından özgürlük kelimesini ve yatmadan önce bir bardak su yerine denize bırakır takma dişlerini