Wisconsin’de hava bir Ağustos akşamına yakışmayacak kadar kapalı. Bir süredir bir dizi konserler verdiği Eric Clapton’la, turnenin Wisconsin ayağına çok az bir süre var. Birazdan sahneye çıkacaktı. Bu hazzı her gerçekleştiğinde daha çok seviyor, ona daha da sahip çıkıyordu. Hayat ona büyük hazların büyük fedakarlıklar gerektirdiğini ve kolay elde edilmediğini her defasında itina ile öğretmişti. Birkaç gün önce gördüğü, aklını sürekli kurcalayan o tuhaf rüyanın etkisini üzerinden atmış gibiydi. Sürekli gülümsüyor, çevresindekilerle şakalaşıyordu. O gece sahneye çıktığında hiç olmadığı kadar rahattı ve neredeyse tüm sololarını yüzünde şık bir gülümseme ile icra etti. Hoyrat Wisconsin bulutları, konsere uygun bir sis ve yağmur serpiştiriyor, Stevie’nin performansının maksimum etkiyi yaratması için üzerine düşen görevi fazlasıyla yapıyordu.
Konser bittiğinde Eric Clapton, tayfası ve ekip arkadaşları kiralanan 4 helikopterin yanına gitti. Stevie, 3. helikoptere bindi.
Hava daha sisli ve daha yağmurluydu…
Stevie Ray Vaughan, tarihler 27 Ağustos 1990’ı gösterdiğinde gitarını başka bir alemde çalmak üzere havalandı ve ne yazık ki 3. helikopter o gece yere sağlıklı bir iniş gerçekleştiremedi.
İşte böyle nihayete eriyordu bir efsanenin hikayesi. Ancak yarattığı etki, çağdaşlarına ve ardından gelenlerine bulaştırdığı pozitif tesir hala bu kadar canlı iken, hikayesinin sona erdiğini iddia etmek ne kadar mümkün olabilirdi ki?
Onu tanımak için sadece bir dakikanızı ayırıp, tek bir solosuna kulak vermeniz sizi temin ediyoruz ki yeterli olacaktır.
Ama şimdi kasedi başa sarma zamanı.
Stevie Ray Vaughan – Tin Pan Alley
Tanıdık bir Başlangıç
“Bir müzisyenin başarılı olması için asla mutlu bir çocukluk geçirmemelidir.” şeklinde bir kural elbette yok ama başarılı pek çok müzisyenin biyografisinde bu tür izlere sıkça rastlamak oldukça olası. Kendisinin Texas’ta başlayan hikayesi de buna benzer türden.
Alkole düşkün ve öfkeye meyilli baba figürü, baba mesleği dolayısıyla sürekli yollarda geçen çocukluk, onu bu klişeye uygun bir zemine yerleştiriyordu. Babasının işi dolayısıyla sürekli yolculuk etmek durumunda kalan Stevie ve ailesi, bazen günler süren yolculukların ortasında buluyorlardı kendilerini. Vaughan ailesi o dönem 30 farklı kasabada kendine yer bulmaya çalıştı.İçine kapanık, sevimli ve oldukça utangaç bir çocuk olan Stevie’nin hayatı 7 yaşındayken bir aile dostunun hediye ettiği gitar sayesinde değişti demeyi çok isterdik ama pek de öyle olmadı. Çünkü bu kovboyların çaldığına benzer 3 telli bir mini oyuncak gitardı. Ama bunun sembolik bir tanışmadan çok fazlası olduğu üstünden uzun zaman geçmeden anlaşılmıştı…
Klişeye Solo Suretinde Atılan Sille
Müzisyen biyografilerine aşina olanlarınız, “x’in çocuk yaştaki müzik becerisi öğretmenleri tarafından hemen fark edildi.” klişesini yakından bilir.
Fakat Stevie bu klişenin antitezi olarak vücut buldu ve müzik eğitimine ilgisiz bir çocuk olarak gelişti.
Sıradan bir müfredattansa, kendi eğitimini kendisinin verdiği bir sistem geliştirmeyi tercih etti. Çünkü insana hiçbir şey doğru müziğin ne olduğunu Jeff Beck, Eric Clapton ve J. Hendrix şarkıları kadar iyi öğretemezdi…
Bu çocuklar adam olmayacak hanım, hep sen şımartıyorsun bunları
Çocukluğunda yine kendisi gibi müzisyen olan ağabeyi Jimmy’nin oldukça etkisindedir. Evde biriken bu yüksek müzik enerjisi, bar ziyaretleri ile dışa vurulur. Neredeyse her gece Jimmy’le bir Blues Bar’a gidilir. Diğer taraftan da okul tarafında işler iki kardeş açısından hiç de iyi gitmemektedir. Hayalleri peşinde koşan kardeşler, sorumlulukları peşinde yürüyemez hale gelince anne ve baba Vaughan duruma müdahale eder. Önceleri “Evladım size güveniyorum da çevreye güvenmiyorum” tadındaki uyarılar, en sonunda iki kardeşe gitarı yasaklama noktasına kadar gelmiştir. Günler süren şiddetli kavgalardan birinde ağabeyi Jimmy bir gece çantasını alır ve evi terk eder. Stevie mücadelesinde artık yalnızdır…
Stevie Ray Vaughan – Mary Had a Little Lamb
https://www.youtube.com/watch?v=G6lq0sRon0k
Çöpü çıkarayım mı patron?
70’li yılların ortalarında Stevie ve ailesi okuldaki başarısızlığı kabullenince, aile meclisinde Stevie’nin civardaki bir restoranda bulaşıkçılık yapma fikri kabul görür. Gitardan uzak, deterjan kokulu bir hayata merhaba denilmiştir. Gitar telleri üzerinde dans etmesi gereken eller, tabaklar üzerinde sıradan daireler çizmektedir. Yapmak istediği işten uzakta olmak, Stevie’nin kalbinin derinliklerinde yanmakta olan ateşe odunu verdikçe, vermektedir. İhtiyacı olan şey sadece bir doruk noktasıdır. Tanrı idmanına yetişir ve dileğini kabul eder. Çöpleri çıkardığı bir gece, yetersiz tadilat dolayısıyla çöp kutusunun hemen üstündeki tavan çöker, Stevie’nin başından aşağı litrelerce makine yağı dökülür. Bu çok net bir işarettir onun için ve patrona “Tamam, ben gitar çalmaya gidiyorum.” diyerek oradan ayrılır.
Hikayenin bu kısmını okurken, gözünün önünden en az 3 yeşilçam filmi geçtiğine dair bahse girebiliriz. Ama gerçekten de hikaye bu şekilde gelişiyor.
17 yaşında, 18’ine günler kala, bir yılbaşı ertesi Stevie Ray Vaughan liseyi bırakır ve evi terkeder. İstikamet çok uzak değildir. Gideceği yer Blues ve müzik deryası Austin’dir.
Ben geldim
Austin’de gitarıyla bu savaşın içinde mücadele edecek olmak, Stevie Ray Vaughan için rüyanın gerçek olması anlamına geliyordu ancak, bu rüyanın üzerine bir kariyer inşa etmek, tahmin ettiğinden çok daha zordu.
Cracker Jack grubu ile çalışmaya başladı. Stüdyo süreci de oldukça yolunda gitti. Konser günü geldiğinde Cracker Jack elemanlarının ona bir sürprizi vardı. Cracker Jack sahneye ağır makyajla çıkma kararı almıştı. Derhal gruptan ayrılma kararını aldı. Çünkü bu yaşlarda yapılacak ağır makyaj cilde çok zarar verebilir ve Stevie’nin daha 35’ine gelmeden 50 yaşında göstermesine sebep olabilirdi.
(Ayrılığın sebebi elbette bu değildi. Tek istediği kariyerinde daha müzik eksenli bir zeminde ilerlemekti. Ancak sebebi bu olsa dahi, hangimiz tek kelime edebilirdi ki?)
Yeni Arayışlar
Ertesi sene Marc Benno’nun grubu The Nightcrawlers’ta çalmaya başladığında, tatsız bir sürprizle daha karşılaşır. Kayıt için Los Angeles’a giden grup, para ve türlü diğer sebeplerden ötürü Stevie’yi Austin’e geri göndermek zorunda kalır. Hak etmediği bir hayal kırıklığı daha eklemiştir defterine. Takip eden yaklaşık 5 yıl boyunca Stevie’nin Austin’deki tüm çabalarının sonu hep aynı çıkmaz sokaktır.
Stevie Ray Vaughan – You better leave my girl alone
https://www.youtube.com/watch?v=lJXwZFwC3mw
Tarz, stil, blues ve yeterli dozda mutsuzluk
80’lerin rüzgarında dönemin “İyi blues çalmak istiyorsan, blues’u dibine kadar yaşamalısın. Blues’u yaşamak için de dibine kadar mutsuz olmalısın” şeklinde oldukça acımasız ve durduk yere adamın canını sıkan bir mottosu vardı. Burada kastedilen blues’un kelime anlamı olan hüzün sözcüğüyle çok ilgiliydi elbette. Buradan hareketle hüzün, alkol ve kokain partileri ekseninde hızlı bir hayat yaşadı . İleride yaşacağı büyük çöküşün tohumları tam da bu dönemde toprağa atılıyordu.
Geriden gelen takım her zaman avantajlıdır
Ertesi yıl yolu yeniden ağabeyi Jimmy ve grubu Thunderbirds’le kesişir. Thunderbirds o dönem, Teksas’ın en bilinen sahne gruplarından biridir. Stevie ne yazık ki burada da arka koltuğa mahkumdur. Fakat pes etmeye hiç niyeti yoktur. Kendi deyimiyle %100’le çalışmak zorunda olduğu yerde, %120’yi yakalamak zorundadır.
Kendi kelleni kendin kes
Kendi kanatlarıyla uçmaya karar verir ve Thunderbirds’ten ayrılır. Triple Threat Revue ile atıldığı kısa süreli macerada bu sefer ışıkların altındadır. Tekniği, leziz elementlerle oluşturduğu tonu ve sahnedeki tutkulu varlığı ile sesini iyiden iyiye duyurmaya başlamıştır da. Gruptaki ayrılıklar sonrası ekibe Chris Layton, Tommy Shannon’ı dahil eder ve böylece yıllar boyu devam edecekolan Double Trouble macerası başlar. İcraları iyiyen iyiye konuşulmaya başlanan bu üçlünün başarıları, kendilerini bir dönüm noktasına doğru hızla yaklaştırmaktadır. Kendilerini çok beğenen bir yapımcı Montreux Jazz Festivali’nde çalmaları için aracı olacağını söyler.
Stevie Ray Vaughan – Pride and Joy
https://www.youtube.com/watch?v=GZa9arkz4Q4
Avrupa’da 3 Teksaslı
Montreux Jazz Festivali Double Trouble için tam bir felaket olur. Albümsüz, kayıtsız, isimsiz bir blues grubu olarak ilk defa sahne aldıkları bu festivalde, elit Avrupa’lı festival seyircisi Double Trouble’ı yuhalar. Performanslarını beğenen seyirci sayısı da elbette az değildi ama gürültüye karışan yuh sesleri darmadağın etmişti Double Trouble’ı.
Öfkeli kalabalığın arasında şefkatli bir gülümseme
Yuhalandıkları festivalde seyirciler arasında kendilerini hayranlıkla izleyen bir isim vardı. Bu, dönemin ünlü ismi David Bowie’den başkası değildi. Bowie’nin birlikte çalışma teklifini kabul eden Stevie Ray Vaughan, pop stara inanılmaz bir ticari başarı sağlayan Let’s Dance albümündeki gitarları çaldı. Bu maceranın sonrasında tarihler 1983 yılını gösterdiğinde, yolu Bob Dylan ve Bruce Springsteen gibi yıldızları keşfeden yapımcı John Hammond ile kesişti. Double Trouble çıkaracakları albümün şarkılarını, vokallerini ve miksajını 2 gün gibi inanılmaz bir sürede tamamladı ve albümün adını koydu: Texas Flood.
Beni artık tanıyorsunuz
80’li yılların ortalarında ülkeyi turlayan, izleyenlerini kendisine hayran bırakan bir müzisyendi artık. Artan şöhreti ile birlikte hayatına daha çok paranın ve daha çok kadının girdiği bir dönem başladı. İçtiği viski kadehi sayısı artmış, kokaininin dozu 4 gram’a kadar ulaşmıştı.
Bu filmi bir yerden hatırlıyorum sanki
Onca başarıya eşlik eden bu hızlı hayat, yavaş yavaş Stevie Ray Vaughan’dan ve Double Trouble’dan bir şeyler koparmaya başlamıştı. Albüm çalışmaları günler değil, artık haftalar hatta aylar sürüyordu.
Melekelerini yitirdiği düşündü. Kendini bulmak için girdiği stüdyo seansları, çırpındıkça bulunduğu bataklıkta daha hızlı batmasına sebep oldu. Klavyenin üzerinden çekilen kokainler ve amfiler arasında devrilmiş onlarca Scotch şişeleri beklenen sonucu vermiyordu. Karanlık iyice kendini hissettirmeye başlamıştı ve her şey çöküşe geçen Rockstar klişelerine uygun ilerliyordu.
Stevie Ray Vaughan – Cold Shot
Ne kadar yüksekten düşersen o kadar acı çekersin
Yükselişine yakın bir hızla başlayan düşüş, doktorunun sözleri ile doruğa ulaştı. Bu şartlarda yaşayabileceği maksimum süre 1 aydı. Vakit kaybetmeden rehabilitasyon süreci başlatıldı.
Bir ışık görüyorum
Hayır, bu hikaye burada bitmemeliydi. Burada bitecekse de böyle bir finalle olmayacaktı bu. Düştüğü yerden ayağa kalkması için bir şeyler yapması gerekiyordu. Düştüğü karanlık kuyudan tırnakları parçalanıncaya kadar yukarı doğru tutunarak tırmanmaya başladı. Süreç mucizevi bir hızla iyiye gidiyordu. 2 ay sonra Stevie Ray Vaughan tertemizdi.
Thor çekicini yeniden eline alır
1987 yılını gösterdiğinde yine sahnelerdeydi. Daha canlı, daha ateşli, daha temiz.
Efsanenin adı konuluyor
Açtığı tertemiz sayfanın ışığında yeni kayıtlar ve birbirinden başarılı canlı performanslar arka arkaya geldi. Stevie Ray Vaughan bu genç yaşında, şüphe götürmeyecek kadar büyük bir efsaneydi artık.
Stevie Ray Vaughan & B.B. King – The Sky is Crying
https://www.youtube.com/watch?v=Yj5kg_TTUrs&feature=youtu.be
80’lerde Blues Brothers filmiyle yeniden şahlanan blues’a işbu zaman diliminde en büyük katkılardan birini de Stevie Ray Vaughan’ın müziği verdi.
Hendrix’le buluşma
Hikayenin başına dönmek zorunda kaldığımız an geldi ne yazık ki. Hikayenin sonunu anlattığımız, başlangıç bölümüne daha doğrusu. Ya da başlangıçtaki sona. Stevie Ray Vaughan’ın hayatına bakıldığında neyin başlangıç, neyin son olduğunu belirlemek çok da anlam ifade etmiyor aslında. Gölgelerin aydınlattığı, derin bir kuyunun ortasındaki çaresizlikten sonra ayağa kalkmayı böylesine mucizevi bir şekilde başarmışken, 1990 yılında kendisini bulan bu trajik sonu ne o, ne biz, ne de onu bundan sonra kendisini dinleyecek olanlar hak etti.
Son konserinden sonra bindiği ve ölümüne sebebiyet veren 3. helikoptere asıl binmesi gereken kişinin Eric Clapton olduğu rivayet edilir. Sonradan bu söylenti bir Eric Clapton kitabında net bir şekilde yalanlansa da artık pek de önemi yok gibi. Söylendiği gibi olsa bile, sonuç daha az üzücü olmayacaktı çünkü.
Yine çok enteresan olan bir mesele de vefatından birkaç gün önce rüyasında kendi cenazesini görmesidir. Grup arkadaşlarıyla paylaştığı rüyasında, ölümünü ve kendisi için yas tutan binler olduğunu söylemişti Stevie Ray Vaughan.
Böyle bir hikayeydi işte onunki. Teksas’tan dünyaya notalarla açılan benzersiz bir ruh, 27 Ağustos 1990’da sonsuzluğa bir helikopterle havalandı.
Geride, sadece 35 yaşa sığdırılmış, kendi içerisinde büyük hikayelerle dolu bir hayat ve yüzlerce büyüleyici solo kaldı.
Gelmiş geçmiş en büyük gitar efsanelerinden biri olan Stevie Ray Vaughan’a saygı duruşumuzu, çocuk yaştan itibaren hayranı olduğu, idolü Jimi Hendrix’in Little Wing’ine yaptığı akıl uçuran cover’la noktalıyoruz.
Kendisi bu diyardan göçüp, gitmiş olabilir ama gitarıyla, sololarını atarken yüzünde beliren o eşsiz ifadeyle, her bir notasında kendisini tekrar kanıtladığı müzikal dehasıyla Stevie Ray Vaughan burada bizimle olmaya devam edecek. Şüphesi olan?
Bonus – King Tone
Steve Ray Vaughan’ın adını alan “Kral Tonu”, 13’lük teller ve Golden Texas Special manyetiklerle bu tonu elde etmek mümkün. Fender’inizi ve Marshall amfinizi de unutmayın.
SRV Fender Strat
(S)tevie (R)ay (V)aughan’ın adı verilen gitar çeşidir.