Avusturyalı romancı, oyun yazarı, şair ve gazeteci Stefan Zweig, 1881’de Viyana’da doğar. Zengin, nüfuzlu bir ailenin çocuğudur ve ciddi düzeyde eğitimler alır. Yunanca, Latince, Fransızca ve İngilizce bilir. Aydınlık, barışçıl ve hümanist bir yazar olan Stefan Zweig’ın yaşam öyküsü Nazizimle beraber umutsuzluğa doğru sürüklenir. Özellikle İkinci Dünya Savaşı sırasında New York, Arjantin, Brezilya’ya giderek huzuru arasa da Hitler’in saçtığı dehşet ve yarattığı kaosun kalıcı olacağını düşünür. İnandığı ve el üstünde tuttuğu Avrupa ve onun “akıl, sağduyu, barış” gibi değerlerinin yerle bir edilmesine daha fazla katlanmak istemez. Kendisine ve kendi gibilere yaşanacak yeni bir dünyanın olmadığına inanarak Brezilya’da 1942 yılı Şubat’ında eşi Lotte ile beraber intihar eder. Bugün hâlâ gerek biyografi çalışmaları gerek romanları, mektupları ve çalışmalarıyla dünya edebiyatının en çok merak edilen, araştırılan yazarları arasında yer alıyor.
1. Satranç
Herhalde yazarın en bilinen eserleri arasında Satranç geliyor. Biz de açılışı bununla yapalım istedik. Zweig eşiyle beraber intihar etmeden hemen önce, Brezilya’da sürgündeyken tamamlar bu uzun öyküsünü. Eserin mekânı New York’tan Buenos Aires’e doğru yol alan bir gemidir. Kitabın anlatıcısı muhtemeldir ki Stefan Zweig’ın kendisini temsil etmektedir. Bu anlatıcı, dünyaca ünlü bir satranç ustası olan Mirko Czentovic’i yakından tanımaya niyetlenir. Anlatıcı ile satranç ustası arasında zoraki bir maç ayarlandığı gün gizemli biri, anlatıcıya yardım ederek onu yenilgiden kurtarır ve berabere kalmasını sağlar. Bu kişi ise Dr. B’den başkası değildir. Faşizmin dünyadaki tüm güzellikleri yok ettiğine ve artık iyi hiçbir şey olmayacağına kesin bir şekilde inanan Zweig bu durumu Dr. B’nin bir odaya tek başına kapatılmasıyla temsillendirir. Yani odaya kapatılan şey Dr. B’den çok Avrupa’nın faşizm öncesi hayatı, sanatı, ahlakıdır. Satranç ustası, ancak kaba ve cahil olan Mirko Czentovic ise dönemin Avrupa’sına hastalık gibi yayılan faşizmin sembolüdür.
2. Dünün Dünyası
“Anlatacaklarım sadece benim yazgım değil, bütün bir neslin yazgısı” diyor Zweig bu kitabında. Dünün Dünyası, Avrupa’nın erdem, ahlak gibi yüce değerlerinin çöküşü sonrası yazılmış bir vedadır. Bu eser sadece yazarın kendi yaşam öyküsünü sunmaz bizlere, aynı zamanda güvenli, huzurlu Avrupa toplumundan kaos ve kargaşaların eksik olmadığı Avrupa’ya nasıl geçildiğini görürüz. İyilik ve güzellikten adeta men edilmiş yeni dünyanın neye benzediği, burjuva bir aileden gelen yazarın dilinden aktarılıyor.
3. Olağanüstü Bir Gece
Olağanüstü Bir Gece, zengin bir adamın bir gecede kendini keşfetme yolculuğudur. Anne ve babasının ölümüyle kendine yüklü bir miktarda para kalan burjuva genç çalışmadan oldukça rahat bir hayat yaşar. Uzun süredir birlikte olduğu sevgilisi onu başka bir adamla evlenmek için terk ettiğinde hiçbir şey hissetmediğini ve bunun normal olmadığını fark eder. Harika bir gece geçirdiği sıradan bir Pazar günü bir suç işler ve böylece içinde yıllardır sessiz kalan bir şeylerin yeni yeni uyandığını ve hissetmeye başladığını “Yaşamaya henüz başladığımı yalnızca ben biliyorum.” diyerek dile getirir Olağanüstü Bir Gece’nin ana kahramanı. Böylece yaşadığı bir gecelik maceralarla hayatını, mutluluğunu ve duygularını sorgulamaya başlar.
4. Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu
1920’li yılların ilk yarısında kaleme alınan uzun bir öyküdür. Eserde yer alan kadın kahramanın mektubundan meydana gelen Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu, kadının hayatı boyunca sevdiği ama asla tanışmadıkları adama olan yazılardan meydana geliyor. İnsan psikolojisini dudak uçuklatacak derece iyi bir şekilde ele alarak eserini yazmış olan Zweig, bu uzun mektup aracılığıyla belki mutlak aşkı da sorguluyordur.
5. Amok Koşucusu
Amok Koşucusu da yazarın kaleme aldığı uzun öykülerin bir diğeridir. Eser adını, cinnet halini ifade etmek için kullanılan ve gözü kara, hiddetle saldıran anlamlarına gelen “amok”tan alır. Amok, Malezya’da görülen bir hastalık olmakla beraber yüksek ateşle başlayan ve ölene dek önünüze çıkan her şeye saldırdığınız bir hastalığın adıdır. Kitaptaki başkahraman bir doktordur ve bir kadın hastası ondan yardım ister. Doktor çıkarcı bir kişiliği olduğunu düşündüğü kadını tedavi etmeyi reddetse de daha sonra bundan pişmanlık duyar ve her yerde kadını aramaya koyulur. Doktor, giderek bir amok koşucusuna dönüşecektir.
6. Mecburiyet
Stefan Zweig’in en iyi öykülerinden birisi olan Mecburiyet, Zweig’in Birinci Dünya Savaşı sonrası yoğun savaş karşıtı duygularla yazdığı eserlerinden birisidir. Mecburiyet’in merkezinde yer alan ressam Ferdinand, askere alınmamak için İsviçre’ye kaçar. Bir gün askerliğe elverişliliğinin tespiti için konsolosluğa davet edildiğinde, karısının şiddet karşıtı duruşuna ihanet etmemesi yolundaki telkinlerine karşın kendini gitmek zorunda hisseder. Ferdinand’ın birbiriyle çatışan görev anlayışı, savaş karşıtı görüşleri ve karısına duyduğu sevginin yarattığı gerilim olağanüstü derecede güçlüdür. Muhteşem bir şekilde işlenmiş psikolojik analiz öyküsü olan Mecburiyet, kısmen de olsa Zweig’in kendi deneyimlerine dayanıyor. Kitabı incelemek ve satın almak için buraya tıklayabilirsiniz.
7. Sabırsız Yürek
Yazarın tek romanı olan Sabırsız Yürek, içinde oldukça fazla psikolojik ögeler barındıran bir eserdir.
Freud’un öğretisine merak duyan Zweig, belki bunun da etkisiyle bu psikolojik romanı bizlere armağan etmiştir. İnsan ruhunun çatışmasından, özellikle de acıma duygusu üzerine yaşadığı kaostan bahsettiği bu eser, kendi bilinçaltınıza yolculuk yapmak istiyorsanız iyi bir seyahat bileti olabilir. Yazara göre iki tür acıma duygusu vardır: İlki zayıf ve sabırsız bir yüreğin acımasıdır. İkincisi ise tek gerçek acıma duygusu olan güçlü, iradeli ve ne istediğini bilen acıma duygusu. Okuduktan sonra
kendinizle yüzleşeceğiniz önemli bir eser.
8. Ay Işığı Sokağı
Ay Işığı Sokağı, gezisi ertelenen bir gezginin bir Fransız liman kentinde yer alan denizciler mahallesini keşfetmesi ile açılıyor. Etrafta gezinirken limana yakın bir barda arya söyleyen ses tarafından cezbedilen gezgin, barı işleten ve barda sık sık zaman geçiren, tanımadığı insanların hayatlarını öğrenir. Bunlar bir şiddet hikayesi, karşılıksız tutku ve gerçek evlilik olmayan bir evlilik hakkında hikayelerdir. Kitabı incelemek ve satın almak için buraya tıklayabilirsiniz.
9. Dünya Fikir Mimarları
Düşünsel hayatın, edebiyat ve sanatın yirminci yüzyıldaki en önemli temsilcilerinden biri olan Stefan Zweig, Dünya Fikir Mimarları dizisinde üç ayrı biyografik çalışma sunar: Birinci cilt olan Kendileri İle Savaşanlar; Hölderlin, Kleist ve Nietzsche’den başlığa uygun bir şekilde bahseder. Bu üç Alman yazarın hayat öykülerini Zweig’ın etkileyici anlatımıyla okuyucuya aktarılır. İkinci cilt ise Üç Büyük Usta’dır. Balzac, Dickens ve Dostoyevski’nin bilinmeyen yönleriyle de ele alındığı ve psikolojik tahlillerden kaçınılmayan bu eser sizi üç dev yazarla baş başa bırakıyor. Son cilt ise Kendi Hayatının Şiirini Yazanlar’dır. Casanova, Stendhal ve Tolstoy’un öyküleri, edebi bir dille aktarılırken biz yazarın kendi çıkarımlarını da görüyoruz. Özetle bu dizi, yirminci asrın önemli yazar ve düşünürü Zweig’ın ölümsüz biyografik çalışmalarından meydana geliyor.
10. Bir Kadının Yaşamından 24 Saat
Zweig bu öyküsünde bir kadının yaşamını bütünüyle değiştiren yirmi dört saatlik deneyimini anlatırken, insanın içkin saplantılarının ve dayanılmaz arzularının sınırlarında gezinir. Zengin bir iş adamının karısının Fransız Rivierası’ndaki küçük bir otelden kaybolması, seçkin bir İngiliz dul kadının yıllar önce Monte Carlo’da genç bir aristokratla kısacık karşılaşmasını anlatmasına neden olur. Rulet masasında tökezleyen ve tüm parasını kaybeden bu genç adama karşı acıyan kadın, bu acıma yüzünden hayatındaki en kötü ve aşalayıcı günü yaşar.
11. Korku
Bilinçaltı, bilinçdışı gibi Freud ile beraber öğrendiğimiz kavramlara oldukça ilgi duyan Stefan Zweig bu eserinde de psikolojik ögelere yer veriyor. Bunu edebiyat kazanının içinde yer yer kısık yer yer yüksek ateşte pişirmesiyse onun ustalıkla yaptığı işlerin başında geliyor. Korku, sahip olduğu güvenli ve risksiz hayatını terk edip kendini bir piyanistin kollarına atan bir kadının öyküsü. Bu yasak aşkı haber alan bir şantajcının ortaya çıkmasıyla beraber, kadın yeni keşfettiği tüm güzellikleri kaybetme ihtimaliyle yaşamaya başlar.
12. Marie Antoinette: Vasat Bir Karakterin Portresi
Louis XIV ve Marie Antoinette’in beklenmedik entrikalar ve gösterişli hikayelerle çevrili saraydaki yaşamı herkes tarafından ilgi çekici bulunur. Stefan Zweig Marie Antoinette: Vasat Bir Karakterin Portresi adlı bu biyografik eserde, giyotinin en ünlü kurbanının on dört yaşında Versailles’ı kasıp kavurduğu zamandan, kocasıyla mesafeli ilişkisinden, İsveçli Kont von Fersen ile yaşadığı tutkulu aşk ve hayal kırıklıklarından ve nihayetinde Fransız Devrimi’nin kaosundan ve terörün vahşetinden bahseder. Zweig’in Marie Antoinette biyografisi, Fransız Devrimi’nin katılımcılarının ve kurbanlarının insani duygularına odaklanarak okura hem sürükleyici bir okuma deneyimi sunuyor hem de kapsamlı ve bilgilendirici bir tarihi belge özelliği taşıyor.
13. Yakıcı Sır
Avusturya Alpleri’ne kısa bir tatile çıkan çapkın bir baron, kendisine bu kısa gezintisi esnasında eşlik edebileceği bir flört aramaktadır. Flört adayını bulduğu gibi işe koyulacak olan çapkın baron, gözüne kestirdiği kadının oğluyla sohbet ederek işe koyulmaya başlar. Yakıcı Sır esasen, yaşananların bu çocuğun gözünden aktarıldığı bir eserdir. Bir solukta, tatlı bir hüzünle okuyabileceğiniz Zweig’ın önemli yapıtlarından biridir.