Başarı hikayeleri, insana her zaman ilham verir. Şimdi size anlatacağımız hikaye de tam bu türden. Kahve deyince aklımıza gelen ilk markanın kurucusunun bir film senaryosundan bile daha etkileyici olan yükseliş hikayesi. Elbette Starbucks’tan bahsediyoruz. Ve markasını bir ürünle bütünleştiren iş adamı Howard Schultz’dan.
Howard Schultz, fakir bir ailenin büyük çocuğudur… Öyle ki okul masraflarını karşılayabilmek için kanını sattığı bile olmuştur
Çocukluğu Brooklyn’de geçen Schultz, kazandığı futbol bursuyla için Michigan Universitesi’ne girer ama kısa bir süre sonra futbolu bırakır ve okul masraflarını karşılayabilmek için çalışmaya başlar. Kendi parasını kazanarak geçirdiği öğrenim hayatı, nihayet 1975 yılında üniversiteden mezun olmasıyla sonuçlanır ve Schultz, vakit kaybetmeden iş hayatına atılır. Önce küçük bir iş deneyimi olur, ardından satış temsilcisi olarak Xerox’ta çalışır; satış deneyimi kazandıktan sonra da mutfak gereçleri pazarlayan Hammerplast isimli firmaya geçer. Çok kısa zaman içinde bu firmada en yüksek pozisyona kadar yükselir.
Çalıştığı firmaya, küçük bir firmanın yüksek miktarda filtre kahve gereçleri siparişi vermesi Schultz’un dikkatini çeker ve Starbucks’la tanışma hikayesi burada başlar aslında…
O dönemde İsveç dizaynı mutfak gereçlerinden sorumlu genel müdür olarak çalışan Schultz, bu merakı yüzünden kalkıp New York’tan Seattle’a gider; siparişi veren firmayla tanışır. Bu firma, Starbucks’tır. 1971’de kurulmuş olan Starbucks’ı, kahve sevdalısı iki öğretmen ve bir yazar ticari amaçlardan ziyade yaşadıkları yerde insanların iyi kahveye ulaşabilmesi için kurmuştur. Zaten o dönemde Starbucks sadece kahve tohumu satmaktadır.
Starbucks’ın ortaklarıyla tanışan ve hikayelerinden büyülenen Schultz, bu ekibe dahil olmak için bir yıldan daha fazla bir süre ortakları ikna etmeye çalışır…
Schultz, bu uğurda her şeyini feda etmeye hazırdır. Starbucks’ın ortakları başta ikna olmazlar, çünkü büyüme konusuna olumlu bakmıyorlardır. Ancak Schultz vazgeçmez ve sonunda ortakları ikna edip her şeyini bırakarak Seattle’a taşınır. Şirketin pazarlamadan sorumlu yöneticisi olarak Starbucks’ta çalışmaya başlar.
Schultz’ın hızlı büyüme fikirlerine ortaklar “Biz restoran işletmiyoruz, kahve tohumu satıyoruz” diyerek karşı çıkarlar ancak Schultz vazgeçmez yaratıcı fikirlerinden
Schultz, Starbucks’ta bir yıl çalıştıktan sonra İtalya’ya bir iş seyahati için gider ve oradaki kahve kültüründen çok etkilenir. Henüz espresso nedir bilmeyen Amerika’da Starbucks’ın bu işi hakkıyla yapabileceği düşüncesiyle de ülkesine döner. Ancak onu aynı heyecanla karşılamayacaktır ortaklar. Çünkü bunu iyi giden şirketleri için bir risk olarak görmektedirler. Yapılan başarılı kahve denemeleri bile ikna etmeye yetmez onları…
Ve 1986 yılında, bir kısmını Starbucks’ın karşıladığı sermayeyle, bir İtalyan espresso kahve dükkanı olan Il Giornale’yi açar
Il Giornale, Schultz’un İtalya’da gördüğü espresso dükkanlarının bir benzeridir. Müşterilerin ayakta kahve lezzeti yaşayabilecekleri, İtalyanca menüleri olan bir mekan. Schultz’un önemli hatalarından biri de budur aslında. Çünkü mekan, İtalyanca menüleri anlamayan Amerikalı müşterilerin istek ve ihtiyaçlarına karşılık vermiyordur. Bu yüzden zamanla bazı değişiklikler yapmak zorunda kalır.
Bir süre sonra, Starbucks’ın ortaklarının şirketi satmaya karar verdiklerini duyan Schultz hiç düşünmeden satın alır markayı
O sırada 3 şubesi olan Il Giornale’ye rağmen, Schultz Starbucks’ı almak için hissedarlarından 4 milyon dolar daha toplayarak 34 yaşındayken dünyaca ünlenecek olan bu markanın sahibi olur. Ve kendi markasını bırakarak Starbucks’la yeni bir sayfa açar kendisine.
Starbucks’ın uluslararası alanda bir zincire dönüşmesi, Schultz markayı satın aldıktan sonra olacaktır…
Starbucks, kısa zamanda, markanın özüne sadık kalarak yapılan çeşitli değişikliklerle hızla büyür. İlk günden beri, büyük markaların aksine o, reklama önem vermek yerine müşteri deneyimine önem vermiştir. Bu yönüyle de Starbucks’a reklamsız büyüyen bir marka demek hiç yanlış olmayacaktır.
Kısa zamanda yaşadığı hızlı büyümenin kaynağını reklama değil müşteri memnuniyetine bağlayan Starbucks, bu memnuniyeti ise ‘şirket ortakları’ olarak adlandırdığı çalışanlarına bağlıyor
Schultz, markasını büyüttüğü ilk günden beri, şirketin esas başarısının çalışanları sayesinde olduğunu söylemeyi ihmal etmiyor. Üstelik ‘ortak’ kelimesinin altını da boş bırakmıyor. ‘Bean Stock’ ismi verilen bir uygulama ile tüm çalışanlarına belli miktarda şirket hissesi veriyor.
Türlü projelerle hayatın her alanına yayılmayı başaran Starbucks’ı bugün, müşterileri ayda ortalama 16 kez ziyaret ediyor
Hedef ise hem bu sayıyı artırmak hem de 20 bin dükkan hedefine ulaşmak.
Tartışmaya açık yönleriyle birlikte hepimizin hem fikir olacağı konu Howard Schultz’un ciddi bir başarı hikayesi yazmış olması. Üstelik o, bu hikayeyi hala bitirmiş değil.