Stanley Kubrick neredeyse tüm filmlerinde ortak bir soruna parmak basıyor. Yönetmenin felsefesi dediğimiz, filmi anlam katan ve Kubrick’in farklılaşmasını sağlayan bu gizli öğe, Kubrick’in ahlaki sorgulamalarıdır aslında. İlk filminden son filmine kadar hep bir derdi olmuştur. Askerlikteki ast üst ilişkilerinden, hırsızlık yapacak beş kişilik bir ekibin kendi içindeki anlaşmazlıklara, keyif için suç işleyen gençlerden savaş sırasında emirleri dinlemeyen erlere kadar tüm filmlerinde seyirciyi etkileyen unsurlar aslında hep yönetmenin ahlaki sorgulamalarından geçer. Yönetmenin sinemaya adım attığı ve bu sorgulamaların en çok hissedildiği ilk 5 filmi inceledik.
Fear and Desire
Stanley Kubrick’in belki de en az bilinen filmi, ilk uzun metrajı Fear and Desire filmidir. Kubrick gibi sıra dışı bir yönetmenin filmografisinde önemli bir yer kaplamasa da ilk film olmasına rağmen iddialı bir yapım olduğunu belirtelim. Şiddete bakışı, savaşı anlatırken aslında kendimizle savaştığımızın farkındalığını yaratması ve insan onurunun savaş koşullarında bile korunabileceğini ya da onursuzsa insanın ne kadar tehlikeli olabileceğini anlatması filmi özel kılan nedenlerden. Savaş denilince aklınıza cephelerde geçen, bol aksiyonlu, kurşun ve bomba seslerinin susmadığı filmlerden gelmesin. Fear and Desire felsefesi olan ve ilk filmiyle gelecekte ne kadar cesur bir yönetmenle karşılaşacağımızın sinyallerini bir yapım.
Killer’s Kiss
Killer’s Kiss bir başyapıt değil, ya da Kubrick yönettiği için unutulmaz bir yapım da değil ancak genel kanının aksine Killer’s Kiss kötü bir film değil. Belki “Kubrick’in denemeler bütünü” olarak adlandırmak daha doğru olabilir. Filmdeki rüya sahnesi, cansız mankenlerin bulunduğu depodaki dövüş yönetmenin kimliğini belirleyen önemli sahneler. Özellikle cansz mankenlerin dövüşe dahil edilmesi, başroldeki boksörümüzün saklanırken sallanan manken elleri arasındaki görüntüsü Kubrick’in sinemaya farklı bakış açısının yansımaları. Film noir kategorisindeki Killer’s Kiss, başroldeki Irene Kane’in güzelliği ile de hafızalara kazınmış durumda.
The Killing
Yönetmenin senaryosu, anlatım tarzı, kamera açılarıyla fark yarattığı, adını sinema dünyasına kabul ettirdiği, Tarantino’nun Reservoir Dogs filmine ilham olduğu söylenen filmidir. Kusursuz bir soygun planladıkları varsayımıyla hipodromun veznesini soymaya çalışan beş kişinin soygun öncesinde, sırasında ve sonrasında başlarına gelenleri izliyoruz. Kubrick olayı farklı karakterlerin gözüyle anlatıp olay örgüsünü sağlamlaştırıyor. Aynı zamanda filmin hırsız olan başrol oyuncusu ile seyircinin sıkı bir bağ kurmasını sağlıyor. Önceki iki filmini dikkate almayanlar birçok kişi için ilk filmi niteliğinde sayılan The Killing Kubrick’in profesyonel yönetmenlik kariyerinin başlangıcı sayılabilir.
Paths of Glory
Sinemanın insanlık için ne kadar değerli olduğunun kanıtı niteliğinde bir film Paths of Glory. Savaşın tüm gerçeklerini izlettiren, kazananın ya da kaybedenin adlarına kahramanlık destanları yazılan uluslar değil, kendi egoları için insanların ölümüne aldırış etmeyen insanlar olduğunu anlatan birçok kez izlenmesi gereken bir yapım. Hiyerarşik düzenin ordu özelinde anlatan yönetmen, güç dengesini kurduğu generaller ve erlerle sınıf sistemini de anlatıyor aslında. Diyaloglarıyla Shakespeare tiradı kadar olmasa da hafızalara kazınacak söylemlerde bulunuyor. Paths of Glory, Kirk Douglas’ın insanüstü oyunculuğu ile Kubrick’in yönetmenliği birleşince oluşan bir şaheser. Hele Kirk Douglas’ın cepheden çıkıp sürünerek ilerlediği bir sahne var ki özellikle izlenmesi gerekir.
Spartacus
Paths of Glory filminde askeri düzen üzerinden anlatılan sınıf mücadelesini bu kez düzene başkaldıran ve günümüzde hala haklarını arama mücadelesi veren insanlar için efsane olarak görülen Spartacus’un hikayesi ile anlatıyor. Kubrick bu filmde de Paths of Glory filmindeki gibi yine Kirk Douglas ile çalışmış ve Spartacus rolünü ona emanet etmiş. Spartacus köleliğe başkaldırırken Kubrick de dert ettiği sorunları anlatmaya en çok yaklaştığı filmi çekebiliyor aslında. Roma tarihini derinden etkileyen Spartacus binlerce insanı arkasına alabilmiş ve sınıf savaşının en önemli figürlerinden birisi haline gelmiştir. Yönetmenin ilk filminden itibaren dert ettiği ahlak sorununu anlatabilecek hikayeye kavuştuğu film olarak da nitelendirebiliriz. Ancak hikayenin ön planda olması, önceki filmlerine nazaran sıra dışı sahneler yaratmasını engellemiş diyebiliriz.