Hepimiz zaman zaman kaçmak isteriz, değil mi? Gerçeklerle yüzleşmek bazen öyle zordur ki, elimiz ayağımız titrer, içimizde garip bir huzursuzluk dolaşır. Tam da bu yüzden bazı insanlar kaçışı alışkanlık haline getirir. Ama neye kaçtığımızı biliyor muyuz? Kararsızlığa mı, başarısızlık korkusuna mı? Yoksa sadece iç sesimizi bastırmaya mı çalışıyoruz? Sorunlardan kaçmak, ilk başta hayat kurtarıyor gibi görünse de uzun vadede ruhumuzu içten içe kemiren bir alışkanlığa dönüşebilir. Bu yazıda, sorunlarından kaçan insanların ortak özellikleri neler birlikte göz atacağız.
1. Erteleme
Dürüst olalım… Hepimiz zaman zaman “Bunu sonra hallederim” diyerek bir şeyleri öteliyoruz. Ama eğer bu durum kronikleştiyse, yani her işte “sonra yaparım” cümlesi hayat mottosu haline geldiyse, burada işler biraz karışık olabilir.
Erteleme sadece “tembellik” değildir. Altında yatan nedenler düşündüğünüzden daha derin olabilir:
Başarısızlık korkusu,
“Mükemmel olsun” saplantısı,
Ya da “Ben zaten başaramam ki” diye düşünen bir özgüvensizlik.
İşin ilginç yanı şu: Erteledikçe içten içe bir şeyleri çözdüğümüzü sanıyoruz. Ama aslında sadece halının altına toz süpürüyoruz. O toz orada birikiyor, birikiyor… Sonra bir gün halıyı kaldırınca “eyvah!” diyoruz.
Zor kararlar almanız gerektiğinde ya da sizi rahatsız eden bir konuyla yüzleşmeniz gerektiğinde, içinizde “şimdi sırası değil” sesi yükseliyorsa, bilin ki zihniniz sizi geçici rahatlığa çekmeye çalışıyor. Ama bu sadece kısa vadeli bir kaçış.
Şöyle düşünün: Ertelemeyi fark etmek, onun esiri olmaktan kurtulmak için ilk adımdır. Cesaret tohumunu içinize bir kere ektiğinizde, o sizi harekete geçirecek ve gelişim için yol açacaktır.
2. Sorunu görmezden gelmek
Bir sorunu göz ardı ettiğinizde, o gerçekten ortadan kalkıyor mu? Ne yazık ki hayır. Bir sorunu görmezden gelmek, kanayan bir yarayı sadece yara bandıyla kapatmak gibidir. İçeride hala sızı vardır ve zamanla daha da kötüleşebilir.
İşte tam da bu yüzden, neyle yüzleşmeniz gerekiyorsa ondan kaçmak yerine üzerine gitmek çok daha sağlıklı bir yol. Belki zor olacak ama sonunda “İyi ki yapmışım” diyeceksiniz.
Bazı insanlar vardır; sürekli bir yerlere koşar, her an bir işle meşguldür. “Oturayım da iki dakika nefes alayım” diye bir durumları yoktur. Ama bu gerçekten üretkenlik mi, yoksa kaçış mı?
Çünkü bazen “çok meşgulüm” hali, görünmez bir savunma mekanizmasıdır. İçimizdeki sorunlarla yüzleşmemek için kendimizi işlere gömeriz. Bu da tıpkı bir sihirbazın yaptığı numaraya benzer. Gözünüzü önünüzde sallanan parlak şeye odaklarsınız, ama asıl sihir başka bir yerde döner. Ve siz onu kaçırırsınız!
Araştırmalar bile bunu destekliyor: Dikkat dağıtıcı şeyler (video oyunları, yoğun iş temposu, sosyal medya gibi) kısa süreli rahatlama sağlıyor. Ama bu geçici bir “oh be” hissi… Çünkü alttaki mesele hala orada.
Yani siz kendinizi yoğunlukla oyalarken sorunlar da sessizce arka planda birikiyor. O yüzden, bir gün durup kendinize şu soruyu sormayı deneyin: “Ben neden bu kadar kaçıyorum?” Bu soru, belki de çözüm yolundaki ilk kıvılcımınız olur. Sorunun kaynağını bulduğunuzda, çözüm çok daha kolay bir hale gelir.
4. İnkar etmek
İnkar, birçok insanın başvurduğu en klasik kaçış taktiklerinden biridir. Düşünsenize, yağmurun altında duruyorsunuz ama kendinize “Islanmıyorum ki!” diyorsunuz. Bir yere kadar bu oyunu sürdürebilirsiniz ama gerçek eninde sonunda sizi şıpır şıpır yakalayacak.
İnkar dediğimiz şey, insanın acı verici bir durumu kabullenmek yerine onu görmezden gelmesidir. Psikolojide savunma mekanizması deriz ama aslında gerçeklerle aramıza ördüğümüz görünmez bir duvardır bu.
Sorun ne kadar rahatsız edici olursa olsun, onu görmezden gelmek sadece çözümü erteler. Tıpkı çalar saatinizin erteleme tuşuna basmak gibi… Belki 5 dakika daha uyursunuz ama o alarm illa ki tekrar çalar, değil mi?
Çözüm mü? Kabul etmek. Evet, kabul etmek ilk adımdır. Ancak bir durumu kabul ettiğinizde çözüm yollarını da görmeye başlarsınız. Yani inkar etmeyin, yüzleşin. Cesaretinizi toplayın ve “Tamam, durum bu!” deyin. Göreceksiniz, her şey yavaş yavaş yoluna girmeye başlayacak.
5. Başkalarını suçlamak
Kabul edelim, bazen hatayı kendimizde aramak çok zor gelir. Hele işlerin ters gittiği bir anda, suçlayacak birilerini bulmak inanılmaz rahatlatıcı olabilir. Ama işte o rahatlık, uzun vadede kendinizi sabote ettiğinizin göstergesidir.
Örneğin bir projede işler yolunda gitmedi. Ekip arkadaşınızı suçlamak mı kolay, yoksa “Acaba ben neyi eksik yaptım?” diye düşünmek mi? Tabii ki birinci seçenek kulağa daha rahat geliyor. Ama bu sizi geliştirmez, aksine yerinizde saymanıza neden olur.
Kendinize dürüst olun. Hatalarınızı kabul etmek sizi küçültmez. Aksine, bu durum sizi daha olgun, daha farkında ve daha güçlü bir insan yapar. Sorumluluk almak demek “ben kötüyüm” demek değildir. Bu, sadece kontrolün sizde olduğunu ve gelecekte daha iyisini yapabileceğinizi fark etmek demektir.
Zor konuşmalar… Evet, hepimizin kaçmak istediği, mideye kramplar sokan, elleri terleten konuşmalar. Bir arkadaşla aranız bozulduğunda, iş yerinde size haksızlık yapıldığında ya da ilişkinizde bir şeyleri yoluna koymak gerektiğinde… O konuşmalardan kaçmak kolaydır ama hiçbir şeyi çözmez.
Üstelik bu kaçış, sorunların büyümesine neden olur. O yüzden, siz siz olun bu konuşmaları ötelemeyin. Erken müdahale her zaman hayat kurtarır. Gerçek gelişim, bazen o rahatsız edici konuşmaların tam ortasında saklıdır. Belki zorlanacaksınız ama sonunda ilişkilerinizin daha sağlam, kendinizin ise daha güçlü hale geldiğini göreceksiniz.
7. Geçmişte yaşamak
Sorunlarından kaçan insanların ortak özellikleri yazımızın sonuna geldik. Kimi zaman geçmişin pişmanlıklarında takılı kalırız, kimi zaman ise gelecekte olacakları kafamızda defalarca kurgularız. Ama her iki durumda da olan şu: Şimdiki zamanı ıskalıyoruz. Geçmiş artık geçti. Gelecek ise bilinmez. Ama şu an, tam da şu saniye, sizin elinizde.
Gerçek çözüm, o “şimdi” anında saklı. Sorunlarınızı ne kadar ertelerseniz, o kadar çok üzerinizde büyür. Ama onlarla anında yüzleşirseniz, çok daha güçlü bir şekilde ilerlersiniz.
Unutmayın, geçmişten ders alın, gelecek için hayal kurun ama bugünü yaşamayı ihmal etmeyin.