Süpermen mi döver Rambo mu? Rocky mi döver Muhammed Ali mi? Bir nesil bu sorularla büyüdü. Hatta kaç bir nesil, 70’lerden 2000’lere sürdü bu efsane. Sylvester Stallone ismi tüm zamanların en çok bilinen sinema yıldızı olarak tarihe geçti. Nice Türk genci askerde onun gibi çapraz tüfek tutarak poz verdi, 80’lerin nice boks salonu onun sayesinde ekmek yedi. Maalesef bir çok yiğit, boksun sinemada izlediği gibi sadece yumruk sallamaktan ibaret olmadığını da bu salonlarda öğrendi.
Stallone bu hafta 69. yaşına girdi. Şaka değil adam seneye 70 olacak. Amerika’yı tüm dünyanın kafasına “dediğini yapar, istediğini alır” imajını kazıyan adam, onu herkesin tanıyacağı ilk büyük filmi Rocky I’i 30 yaşında çekmişti. Bir yıldız için hayli geç sayılacak döneminde Stallone, elinde senaryosunu kendi yazdığı boksör hikayesiyle ünlü stüdyoların kapılarını arşınlıyordu. O güne kadar kimsenin adını sanını bilmediği yamuk ağızlı bir adamdı Stallone. Fiziksel olarak dönemin yıldız profiline hiç uymayan Michael Sylvester Gardenzio Stallone sayesinde Amerikan sineması ilerleyen yıllarda dünyaya sunacağı kahraman figürünü de bulmuştu.
Stallone artık kimi zaman Rocky olarak soğuk savaşın hıncını SSCB’li Ivan Drago’dan çıkaracak, kimi zaman Rambo olup Rus işgalindeki Afganistan’da Afgan direnişçilerle omuz omuza savaşacaktır. Malum Stallone’nin omuz omuza savaştığı o Afganlar daha sonra Taliban ve El Kaide olarak ABD’yi vurdular. İş artık Stallone filmleriyle halledilemeyecek seviyelere geldi. Üstelik Sly hayli yaşlanmıştı. Yine de yarattığı imajla yakın döneme kadar Amerika’nın en etkili silahlarından biri oldu Stallone. Henüz Amerikan sinemasında bir oryantalizm akımı yokken bile Türkiye salonlarındaki yabancı filmlerde sadece Stallone varsa kuyruklar oluşurdu. Peki efsane nasıl başladı. Rocky nasıl doğdu? Slyvester Stallone ve Rocky efsanesi ringe çıkıyor.
Sinema tarihindeki en büyük başarı hikayelerinden biri
Stallone Rambo serisiyle tüm dünyaya yayıldıysa da Rocky olmasa Rambo asla çekilemeyecekti. İlk Rocky filmine kadar soft porno filmlerde oynayan ve bir iki filmde yan karakter olarak gözüken Stallone’nin kariyeri neredeyse başlamadan bitmek üzeredir. Elinde Rocky’nin senaryosuyla kapı kapı dolaşsa da kimse onunla ilgilenmez. Aslında senaryo fena değildir; ancak stüdyolar Stallone’nin olmazsa olmaz şartını duyunca ona direkt kapıyı gösterir. Sly başrolü de kendi oynamak istemektedir.
Her şey bir yanlış anlaşılmayla başladı
Stallone yılmaz. Yeşilçam’a artist olmak için gelen türkücüler misali inatla uğraşmaya devam eder. O yaşına kadar tam bir başarısızlık abidesidir. Girdiği okullardan atılmış, uyum sorunu olduğu gerekçesiyle elini attığı her yerden kapı dışarı edilmiştir. 1967 yılında Miami Üniversitesi tiyatro bölümüne girse de iki yıl sonra oradan da ayrılmak zorunda kalır. Her ne olursa olsun elindeki senaryoya güvenen Sly sonunda bir yapımcıyı ikna etmeyi başarır. İşin ilginç tarafı bu yapımcının teklifi kabul etmesindeki nedenin başrolde oynacak aktörü yanlışlıkla Stallone’nin son filmindeki rol arkadaşı Perry King sanmasıdır. Yani yapımcının dalgınlığı olmasa yüksek ihtimalle Stallone ismi de kimse tarafından bilinmeyecektir.
Bir yıldız yaratmak
Her zaman olduğu gibi yine Jack Nicholson 🙂
Rocky öylesine başarılı olur ki 1977’de aday olduğu 10 daldan en iyi film, en iyi yönetmen ve en iyi kurgu dallarında 3 Oscar alır. Bu başarı günümüzde bile hayli abartılı bulunur. O dönemde de Akademinin kararı eleştirilere konu olur.
Esprili değil, kafa çalışmıyor, yakışıklı da değil, eee?
Kasları saymazsak geriye Dumb & Dumber’daki Jim Carrey gibi bişey kalıyor. Peki sadece şişmiş kaslarla böylesine bir efsane doğar mıydı? Rocky’nin başarısı her dönem biraz da Amerikan toplumunun başarısı olarak kodlandı. Örneğin ilk iki filmde rakip siyah boksör Apollo’ydu.
Apollo önüne çıkan herkesi yenen kibirli bir boksör olarak fırsatlar ülkesi Amerika’yı da temsil eder. Siyahidir başarılıdır. Rocky alt sıralardan bir boksör olsa da Apollo ona kendi gibi bir yıldızla dövüşme şansı vermiştir. Dönemin zenci – beyaz karşıtlığını düşününce mesaj gayet açıktır. Herkes yapabilir, ne olursa olsun dostluk kazanabilir, hepimiz Amerikalıyız! (beyazlar biraz daha Amerikalı) İlk filmde 15 round süren maçtan sonra güç bela da olsa Apollo, Rocky’yi yener. Yine de yüreklerde maçın asıl galibi isimsiz kahraman Rocky olur.
Bu yamuk Stallone yüzünden bir neslin çocukluğu yumurta sarısı içerek geçti
Rocky maçlara hazırlanırken, 3000 km koşmak, mahallesinin duvarında İsa asılı boks salonunda ihtiyar antrenör Micky’den azar işitmek dışında bir de yumurta sarısı içerdi. Annelerimizin bir tek filmin bu sahnesinde gözleri parlardı. Tabii bir de Rocky “Adriaaaaan” diye her filmin sonunda bağırdığında babamıza bakıp “gör gör” “duy duy, şu adamı bir duy” diye laf sokarlardı.
Bir film siyah döver öbür film beyaz, kardeş kardeş yaşar giderler
Rocky II çok geçmeden çekilir. Aradan geçen 3 sene izleyicileri yeterince merakta bırakmıştır. Bu arada Rocky ideal bir beyaz Amerikalıdır. Karısı Adriaaaaağn hamile kalmış, Rocky kiliselere dadanmış, fazla da parası kalmamıştır. Onu izleyenler tıpkı kendilerini görürler ve başarmanın mümkün olduğunu hissederler. 70’lerden beri aynı teraneyi yutmamız gerçekten de çok şaşırtıcı değil mi? 🙂 Rocky filmin sonunda Apollo’yu yener. Ama ikisi de yine neredeyse yenişemeyecek kadar iyi dövüşmüşlerdir. Kavga etseler ve sonunda bir şekilde hep beyaz adam galip çıksa da bu ikisi çok iyi arkadaş olurlar; çünkü toplumda denge bunu gerektirir.
Bu abiyi hepimiz daha sonradan çok sevdik
80’lere girerken seri efsane olmuştur. Tabii ki Rocky III çekilir. Serinin efsaneleşmesiyle Rocky’nin de biraz aklı şaşmış sonradan görmelikler başlamıştır. İtalyan aygırına İtalyan yakışır şeklinde ürün yerleştirmeleriyle otomobili Maserati olur. American Express, DeLorean, Nikon, Gatorade, hatta Muppet Show figürleri bile filmin bir köşesinden çıkar. 80’lerin tüm tüketim kafası filme sızar. Haliyle Rocky cozutur, önce yaşlı kurt Micky ölür, sonra A Takımı’ndan bildiğimiz Mr.T tarafından haşat edilir. A Takımı’ndan da bildiğimiz Mr.T, Clubber adında altın kolyeli artist, küstah bir zenci boksördür. Siyahlar bir kere daha ringin diğer köşesine itilirken denge ilk iki filmde Rocky’nin rakibi Apollo’nun Rocky’nin tarafına geçmesiyle kurulur. Rocky III aynı zamanda Eye Of The Tiger ile efsaneleşir. Artık Apollo’dan aldığı meşhur Amerikan bayraklı şortu giymeye başlamıştır.
Siyahların işi tamam şimdi sarılar gelsin
Eşi Brigitte ve Reagenlar
1985 yılında soğuk savaşın nefesi dünyanın her yanında hissediliyordu. Amerikan başkanı Reagan eski bir Hollywood çakalı olarak “Brooklyn’li Kovboy” gibi filmleriyle biliniyordu. New York’lu İtalyan, Stallone Rocky haricinde Rambo serisine de başlamış ve “İlk Kan” olarak bilinen Rambo’nun ilk filminde bir Vietnam gazisi olarak yer almıştı. Reagan gibi biri böylesine fırsatları kaçıramazdı. Malum kendileri zamanında uzun yıllar Sinema Oyuncuları Derneği’nin başkanlığını yapmış ve ünlü komünist avı zamanlarında birçok sanatçı arkadaşını ihbar ederek, FBI muhbiri olarak çalışmıştı. Rambo’nun meşhur “Bu benim savaşım değil” repliği aslında pekala bunun hepimizin savaşı olduğunu temsil ediyordu. Zaten Rambo da böyle deyip paşa paşa savaşmaya gidiyordu. Tam bu dönemlerde Rocky’nin karşısına Ivan Drago çıkıp geldi.
Normal şartlar altında Ivan’ın Rocky’den makas alıp, “devam koçum canını yakarım” diyeceğini hepimiz biliyoruz
Her noktasında abartının sınırlarının zorlandığı Stallone filmleri o dönem düşünüldüğünde bambaşka bir gerçeklikdeydi. Buna sinemanın büyüsü diyelim. Ivan salt kötüydü. Konuşmuyor, hissetmiyordu. Duygusuz, hissiz bir robot olarak dönemin Rusya’sına simgeliyordu. Hatta öylesine simgeliyordu ki boksörlüğünün yanında aynı zamanda Kızılordu’da yüzbaşıydı da. Tezata bakın ki Rocky iptidai koşullarda hazırlanırken Ivan en modern imkanlara sahipti. Hani bu Ruslar muz bile yiyemiyordu?
Ivan’ı canlandıran Dolph Lundgren daha önce James Bond filmi A View to a Kill’de de bir KGB ajanı rolündeydi. Hollywood bu uzakdoğu sporları ustası İsveçliden duygusuz bir ölüm makinası yaratmıştı. Ölüm makinası konuşmuyor demiştik; çünkü onun yerine eşi sarışın abla çan çan her lafa yetişiyordu. Bu ablamız o dönemler Sly’ın karısı da olan Brigitte Nielsen’di.
Filmin sonunda Rocky tabii ki KGB ajanlarıyla dolu bir ortamda Drago’yu yener ve Ruslara der ki “Ben değişebiliyorsam, siz değişebiliyorsanız; herkes değişebilir; bütün dünya değişebilir.” Adeta bir yetmez ama evetçi sloganı kadar boş olan bu cümle görevini yerine getirir. Kitleler bunun gibi içten boş dıştan full gaz laflara karşı son derece duyarlıdır. Biraz duyarsız olanın da aklı filmin gaz müzikleri ve başarıya odaklı senaryosuyla çelinir.
Serinin en dandik fimleri olan Rocky V ve VI’ya değinmeye gerçekten de gerek yok, boşuna zaman kaybı
Zaten Stallone için de Rocky V’den sonraki dönem bilim kurgu, aksiyon ve animasyonlarla geçti. Politik olarak her dönem Hollyood’un en kullanışlı figürlerinden olan Stallone, popüler sinemanın yıkılmaz isimlerinden. Filmlerindeki alt metinler her ne olursa olsun, Sly hem oyuncu hem senarist hem de yönetmen olarak unutulmaz işlere imzasını attı. Kim bilir belki kariyerinin sonunda kallavi bir günah çıkartma belgeseli yapar da son 30 senenin propaganda çalışmalarındaki bilmediğimiz detaylar gün yüzüne çıkar.
Bonus: Eye of the Tiger
Şarkı, Queen’in “Another One Bites the Dust” parçasının filmde kullanılmasına izin vermemesi nedeniyle Sylvester Stallone’nin Survivor grubundan özel ricası üzerine hazırlandı.
Bonus 2: Filmin çekildiği Philadelphia’da dikilmiş Rocky heykeli
Önünde iki el havada poz vermek artık bir gelenek haline gelmiş. Meşhur merdiven çıkma sahnesi ve bu heykel Amerikalılar için hâlâ bir gaz sebebi.