“Yasalara aykırı olacak, kamuya açık gerçekleşecek, ulaşılmak istenen hedef belli olacak ve açıklanacak, şiddet kesinlikle olmayacak, eylemi yapan kişi yaptırımlara katlanacak.” Bir eylemi “sivil itaatsizlik” eylemi olarak adlandırabilmemizin temel ölçütleri bunlar, peşin peşin yazalım.
Thoreau’nun uyguladığı, kavramlaştırdığı ve -az önce okuduğunuz- temel ölçütlerini belirlediği sivil itaatsizlik sözcüğünü, pek çok kez duymuşsunuzdur. Kimi düşünürler/teorisyenler tarafından bireyi pasif kıldığı ve iktidarı beslediği için küçümsenen, işe yaramaz görülen; kimileri tarafından da bireysel eylem biçiminin, kişinin haksızlığa karşı tepkisinin ve kendini gerçekleştirmesinin en yalın, en barışçıl hâli olarak yüceltilen bir kavram bu. Hangi düşünceye yakın olursanız olun, sivil itaatsizlik eylemlerinin 1850’den günümüze kadar yaşanan süreçte pek çok hakkın kazanılmasını sağladığı ve eylemleri gerçekleştiren topluluğu başarıya ulaştırdığı bir gerçek.
“Tamam hocam, kısa kes ya” dediğinizi duyar gibiyiz. Az daha yazarsak aşağıdaki maddelere gerek kalmayacak zaten. Sizi listeye doğru uğurlarken, bol “itaatsiz” günler dileyelim.
“Waldo, sen neden burada değilsin?”
Her şey, 1848’de devlet görevlilerinin, inzivada yaşayan Thoreau’dan “baş vergisi” ödemesini istemesi, aksi takdirde hapse atılacağını söylemesiyle başladı. Thoreau bu vergiyi, ABD’nin Meksika’ya yönelik sürdürdüğü emperyalist savaştan dolayı, ödemeyi reddetti ve hapse atıldı (tanıdığı birinin onun adına parayı ödemesiyle, ertesi gün çıkmak istememesine rağmen hapisten çıkartıldı). Bazı kaynaklarda Thoreau’nun bu eylemi, köleliği destekleyen ABD’yi protesto etmek için yaptığı da yazar. Yaşadığı bu tecrübeden sonra “Sivil İtaatsizlik Görevine Dair” adlı eserini yazmaya başlar ve o zaman farklı bir adla yazdığı makalesini Concord Lyseum’da bir manifesto olarak okur. Makalesinde bireyin devletten daha önemli olduğundan, yaşanan adaletsizliklere karşı bireysel sorumluluk almanın öneminden, insan haklarının zaman aşımına uğramayacağından ve iktidarın kutsal olmadığından söz ederek “sivil itaatsizlik” kavramının temellerini atar. Henry David Thoreau’nun, hapisteyken onu ziyarete gelen ve ona “Henry, neden buradasın?” diyen arkadaşı Ralph Waldo Emerson’a, şu efsanevi cevabı verdiği söylenir: “Waldo, sen neden burada değilsin?”
Şiddetin reddi: Gandhi
Sivil itaatsizlik kavramına hem teorik hem de pratik anlamda en büyük katkıyı yapan kişidir Gandhi. Pasif direniş kavramını şiddet içerdiği için kabul etmemiş ve bu eyleme “satyagraha” demiştir, yani “hakikatin gücü”. Gandhi’yi uzun uzun anlatmayacağız burada, zira şurada onunla ilgili bir listemiz var. Bu vesileyle, Gandhi’yle taban tabana zıt düşünen, bu yönde eylemler düzenleyen Bahagat Singh’i de hatırlamakta yarar var. Yerli kaynak sınırlı olduğu için, onunla ilgili bilgiyi İngilizce olarak şurada bulabilirsiniz.
Martin Luther King ve Sivil Haklar Hareketi
http://www.youtube.com/watch?v=V57lotnKGF8
1929’da doğan, Georgia eyaletinde katı ırkçı hareketlere maruz kalan Martin Luther King, sivil itaatsizliği Thoreau ve Gandhi’den öğrendi. Eylemlerin şiddet içermemesi gerektiğine inandı ve ırkçılık karşıtı yapılacak eylemleri de bu doğrultuda şekillendirdi. Düşüncelerinden dolayı defalarca hapse giren King’in, sonradan adı Sivil Haklar Hareketi olacak eylemler silsilesinin lideri konumuna yükselmesi ise, Alabama’nın Montgomery şehrinde -muhtemelen hepinizin adını bildiği ya da duyduğu, Rosa Parks adlı siyahi bir kadının, otobüste siyah yolcular için ayrılan bölümde ayakta durmayı reddetmesi ve tutuklanmasıyla başladı.
1955’te bu küçük “itaatsizlik”le başlayan hareket, on binlerce insanın işlerine otobüsle değil de, yürüyerek gitmeye başladığı bir devrime dönüştü. 382 gün süren bu eylemlerin sonucu, Yüksek Mahkeme’nin toplu taşıma araçlarındaki ayrımcı yasaları iptal etmesi oldu. Lider King, bu süreçte ne kadar kararlı olduklarını, “Siz acı çektirmekte ne kadar yetenekliyseniz, biz de acıya dayanmakta o kadar yetenekliyiz.” diyerek belirtti.
İtaatsizlikler devam ediyor
Tabii sivil itaatsizlik tarihi bu üç kahramanla sınırlı değil. Benzer hareketler, hem bu saydığımız eylemler devam ederken, hem de sonrasından günümüze kadar uzanan süreçte, militarizm karşıtlığı, doğa ve hak arama ekseninde devam etti.
Bu süreçte II. Dünya Savaşı’ndan sonra Federal Almanya özellikle dikkat çekicidir. Savaş sonrası eylemciler, Almanya’da onlarca sivil itaatsizlik eylemine imza attı. Bunların bir kısmı; 1951’de tekrar ordu kurulmasını protesto etmek için yasaklanmış olmasına rağmen imza toplanması, 1958’de Alman Sosyal Demokrat Partisi’nin gençlik örgütünün nükleer silahları protesto etmek amacıyla raylara oturmaları, 1971’de bir grup lise öğrencisinin askeri tatbikata karşı okulu boykot etmesi ve tatbikat alanını kuşatması, 1982’de bir askerlik şubesinin önünde celp belgelerinin yakılmasıdır.
ABD’de militarizm karşıtı eylemler
Silah, savaş ve ordu karşıtı eylemler ABD’de de gerçekleştirildi. Askerlik görevinin yapılmaması, New York’ta 1955’te sivil savunma tatbikatı sırasında korunma yerlerine gidilmemesi, 1958’de nükleer silahların denendiği bölgeye girme teşebbüsü ve vergi ödenmemesi, nükleer denizaltı üretiminin protesto edilmesine yönelik olarak üretimlerin yapıldığı fabrikaların işgâl edilmesi, üç muvazzaf askerin 1966’da Vietnam Savaşı’nı protesto eden bir basın açıklaması yapması, yine Vietnam Savaşı’nın protesto edilmesi amacıyla 1967’de 50 adet asker kimliğinin yakılması, Kamboçya’ya yapılan askeri müdahaleyi protesto amacıyla 1970’te Minnesota Üniversitesi boykotu ve 1983’te de bir hava kuvvetleri üssüne girilerek askeri bir aracın parçalanması bu eylemler arasında sayılabilir.
Danimarka’da “Hepimiz Yahudiyiz!” eylemi
Benzer eylemler Almanya dışında diğer Avrupa ülkelerinde de yapıldı. Avusturya’da 1985’te bir askeri merasim, oturma eylemi ile engellendi; Belçika’da eylemciler askeri bir alana izinsiz olarak girdi; Fransa’da da 1966’da atom bombası testini protesto etmek amacıyla vergiler ödenmedi. Danimarka halkı da Hitler işgali döneminde olağanüstü bir sivil itaatsizlik eylemine imza attı. Nazi yönetimi Danimarka’yı işgal ettikten sonra ülkede yaşayan Yahudileri diğerlerinden ayırabilmek için, sırt kısmında altı uçlu sarı yıldız işareti olan giysileri giyme şartı koştu. Bu olayı halk kabullenmedi ve kral da dâhil herkes, arkasında sarı yıldız bulunan giysilerden giymeye başladı. Bunun üzerine kralı gözetim altında tutmak isteyen Nazi yönetimi, kralın çok hasta olduğuna dair bir açıklama yaptı ve onu saraya hapsetti. Bunun üzerine Danimarka halkı, çiçekçilere gidip krallarına gönderilmek üzere buketler hazırlatmaya başladı. Günlük hayat işleyemez duruma gelince, Naziler geri adım atıp kralın iyileştiğini bildirmek zorunda kaldı.
Militarizmin kalesinde sivil itaatsizlik
Kurulduğu günden bu yana militarizmin yegâne temsilcisi olan İsrail de “itaatsiz sivil”lerden nasibini aldı. 1982’de bir grup insan, Lübnan’a yapılan saldırıyı protesto ederek askerlik hizmetini yapmayı reddetti. 1987 yılında ise nükleer silahların yapımında görevli bir mühendis, İsrail nükleer silahlarının gizli planlarını ortalığa döktü.
Doğa için itaatsizlik
Yukarıda yazdık ya, eylemler üç minvalde gerçekleşti diye; bunlardan biri de tahrip edilen doğa için yapılan eylemlerdi. Örneğin; nükleer karşıtları 1975’te Almanya’da, santral kurmak için yapılan çalışmaları engellemek amacıyla, ekiplerin ağaç kesmeye başladıkları bölgede işgal eylemi gerçekleştirdi. Bu süreç Almanya’da kilise işgali, ağaçlara sarılma, yol işgali vb. eylemlerle devam etti. 50 yıl boyunca vazgeçmeyen bu “sivil itaatsizler”in çabaları sonuç verdi ve Alman Parlamentosu, hükümetin 2022’ye kadar nükleer enerji üretiminin tamamen bitirilmesi kararını onayladı.
Protestolar nükleer enerjide yoğunlaşıyor
Nükleer enerji üretimi diğer ülkelerde de protesto edildi. Avustralya’da 1976’da, uranyum çıkarılmasını protesto etmek amacıyla 24 saatlik demir yolu grevi düzenlendi. Aynı amaca yönelik olarak Hollanda’da da ilginç bir eylem düzenlendi. Eylemciler 1980-82 yılları arasında, elektrik faturalarının nükleer enerji tarafından üretildiği varsayılan bedelini, ayrı bir hesaba yatırdı. Tuscacora Kızılderilileri ise, 1958 yılında ABD’de, yerleşim bölgelerine zarar vereceğini düşündükleri için hafriyat taşıyan taşıtları engelledi.
Sivil itaatsizlik uzmanı örgüt: Greenpeace
Dünyadaki en büyük çevre örgütlerinden biri olan Greenpeace, eylemlerini bile isteye sivil itaatsizlik eylemleri şeklinde organize ediyor. Hasta balıkların protesto edilen kurumun önüne boşaltılması, zehir yüklü gemilere ve fabrika bacalarına tırmanıp pankart açmaları, korumaya çalıştıkları bölgede kendilerini zincirlemeleri, örgütün eylemlerinden sadece birkaçı.
Hak ararken de pek çok eylem yapıldı
Hapishanesiyle ünlü Alcatraz Adası, 1969 yılında bir grup Kızılderili tarafından işgal edildi. Amaçları adada Kızılderili egemenliğinin tanınmasını sağlamaktı. İşgal 19 ay sürdü, fakat amacına ulaşamadı. Buna karşılık Kızılderililer, hem ABD’deki varlıkları, hem de sahip oldukları haklar açısından ciddi bir farkındalık yaratmayı başardı. Almanya’da 1968’de Fransa Cumhurbaşkanı De Gaulle’ün ziyareti esnasında asker kaçağı Fransızların lehine, yasak olduğu hâlde bir gösteri yapıldı. Yine Almanya’da 1973’te NATO karargâhı önünde, İngilizlerin Kuzey İrlanda’dan geri çekilmesine yönelik izinsiz bildiri dağıtıldı.
Çalışma koşullarını protestoda idol: Cesar Chavez
Meksika asıllı ABD’li tarım işçisi Cesar Chavez, Kaliforniya’da çalışan üzüm işçilerinin koşullarının iyileştirilmesi ve ücretlerinin yükseltilmesi için bir dizi sivil itaatsizlik eylemi organize etti. Ulusal bir boykota evrilen bu hareket beş yıl sürdü ve eylemciler amacına ulaştı. Burada eylemin kendisinden daha önemli olan şey, Chavez’in on binlerce insanı şiddetsiz direnişe ikna edebilmesi oldu.
Chavez bu süreçle ilgili şunları söyledi: “Şiddete başvurmamak, eylemsizlik değildir. Tartışma konusu da değildir. Güçsüzlerin harcı hiç değildir. Şiddete başvurmamayı seçmek, çok çalışmayı gerektirir. Bu, fedakârlığa razı olmak ve kazanmak için sabretmektir.”
Ülkemizdeki ilk örnekler: İşçiler ve öğretmenler
Teorik olarak -yani Thoreau’nun ve ardıllarının sınırlarını çizdiği şekliyle- sivil itaatsizlik özelliklerini barındıran eylemlerin Türkiye’deki geçmişi (itaate ve boyun eğmeye dayalı kültürel yapımızla paralel olarak) o kadar da eskiye dayanmaz. İlk iki örnek, 1969’da Çorum’da bulunan Alpagut Linyit İşletmeleri’nin işçiler tarafından işgal edilmesi ve yine aynı yıl gerçekleşen Öğretmenler Boykotu’dur. İşçi işgali amacına ulaşmış ve işçiler, hem içeride kalan ücretlerini almış, hem de işten çıkarılan işçiler işletmeye geri alınmıştır. On binlerce öğretmenin katıldığı boykot sonucunda ise, birçok öğretmen ya görevinden alınmış ya da idari cezaya çarptırılmıştır.
Türk usulü direniş: Yarım bıyık, saç kazıtma, çıplak yürüme
“Bahar eylemleri” olarak anılan 1989’daki işçi hareketi de, 1991’de gerçekleştirilen Genel Direniş de birçok yönüyle sivil itaatsizlik özelliklerini barındırıyordu. 1989’daki eylemlerde yarım bıyık bırakma, sakal uzatma, yalınayak ya da çıplak yürüme, iş yavaşlatma, işe geç gelme, trafiği kapatma, toplu boşanma başvurusu gibi eylemler uygulandı. Genel Direniş’te de ülke çapında bir gün işe gitmeme eylemi uygulandı.
Şimdi de devam eden köylü eylemleri
Bergama’da siyanürle altın arama saçmalığı karşısında Bergama köylüleri boş durmamış, Çanakkale-İzmir yolunu 5 saat süreyle trafiğe kapatmışlardı. Bunun dışında; yarı çıplak yürüyüş yapma, maden sahasını işgal etme, nüfus sayımına katılmama gibi çeşitli eylemler de gerçekleştirdiler; aynı sebeple benzer eylemler başka yerlerde de yapıldı. Denizli’nin Aşağıdağdere Köyü’ndeki mermer ocağının ve fabrikasının kapanmasına yönelik de yine köylüler, 2004 seçimlerinde oy kullanmayıp, bir sivil itaatsizlik eylemine imza atmışlardı.
Sürekli Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık
http://www.youtube.com/watch?v=e0wvpAFFASo
Kasım 1996’da gerçekleşen Susurluk kazasından sonra başlatılan “Sürekli Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık” eylemleri de, birçok niteliği bakımından bir sivil itaatsizlik eylemiydi. Yine belli bir yaşın üstündeki okuyucularımızın hatırlayacağı, özel radyoların kapatıldığı 1993 yılında gerçekleştirilen “Radyomu İstiyorum” kampanyası kapsamında korsan radyoculuk faaliyetleri yapılarak farklı bir sivil itaatsizlik örneği ortaya kondu.
Ve tabii ki Cumartesi Anneleri
Sivil itaatsizlikten söz ederken; yıllardan beri bıkmadan, yılmadan, usanmadan aynı yerde toplanan anneleri unutmak imkânsız. Artık hepiniz aşinasınızdır annelerimize ama yine de birkaç hatırlatma cümlesi yazmakta yarar var. 27 Mayıs 1995’ten bu yana, gözaltında “kaybedilen” yakınlarına, ölü de olsa ulaşmak isteyen ve bu amaçla 500 haftayı aşkın bir süredir hep aynı yerde toplanan insanlardan oluşuyor bu topluluk. Cumartesi Anneleri’ne ilham kaynağı olan ve aynı amaç için Arjantin’de toplanan Plaza Del Mayo Anneleri’ni de analım bu vesileyle.
Militarist kafaların antitezi: Vicdani ret
Sivil itaatsizlikten söz edip de, vicdani reddi anmamak olmaz. Ülkemizde Tayfun Gönül’le başlayan bu süreç; savaşı, silahı ve başkasının emriyle birilerini öldürmeyi reddeden kişinin, askere bile isteyerek gitmek istememesini içeriyor. “At, avrat, silah” zihinli er kişiler tarafından “kaytarmak” olarak görülen bu eylemin, itaat etmeyi kutsayan ve güce tapan bu toplumda ne derece zor bir girişim olduğunun takdirini, bu listeyi bu maddesine kadar okuyan size bırakıyoruz.
Son durak: Duran Adam
Gezi direnişi yapısı, oluşumu ve gelişimi itibarıyle bir ilkti ve muktediri ters yüz eden, elini kolunu bağlayan, onun gerçek yüzünü ortaya çıkaran bir “direniş”ti. Bu direnişin sivil itaatsizlik açısından en önemli noktası tabii ki “Duran Adam”dı. Thoreau’nun teorik olarak ortaya koyduğu ilkelerle tam olarak örtüşmese de, bazı yönlerden (açık kimlikle yapılması, şiddetten uzak olması vs.) sivil bir itaatsizlik eylemi olarak anılmayı kesinlikle hak ediyor bu eylem.
Bonus 1: Akbil basmayı reddeden teyze
Twitter’da, yine direniş günlerinde, muktedir Milli İradeye Saygı mitinglerine otobüs otobüs adam taşıtırken, mitingin ertesi günü bir teyzenin “Dün miting için bedavaydı, bugün de ben basmıyorum.” deyip otobüse biletsiz bindiği yazıldı. Kendi hâlinde bu teyzemiz, hem sivil hem itaatsiz…
Bonus 2: Başörtüsüz fotoğraf çektiren İranlı kadınlar
Bu eylem, hicap zorunluluğunu protesto eden İranlı kadınların imzasını taşıyor. Protesto içeriği taşıyan fotoğraflar, kamuya açık alanda çektirilip, “My Stealthy Freedom” adlı Facebook sayfasında paylaşılıyor.
Bonus 3: Hayrettin Ökçesiz’in şaraplı protestosu
Akdeniz Üniversitesi’nde öğretim üyesi olan Prof. Dr. Hayrettin Ökçesiz, üniversitenin sadece öğretim üyelerine açık olan sosyal tesislerinde uygulanmaya başlanan alkol yasağını, tesislerde şarap içerek protesto etmişti. (Not: Ökçesiz’in “Sivil İtaatsizlik” adlı bir de kitabı var.)
Bonus 4: Akaryakıt fiyatlarına karşı bir garip itaatsiz
Bu abimiz de kendi çapında bir eylem gerçekleştirmiş. Yolu yordamı tartışmaya açık 🙂