Sıfır; matematik, fizik, kimya ve mühendislik gibi alanların temelini oluşturan çok özel bir rakam. Özellikle matematikçilerin parlayan yıldızı olan bu sayının, dünya tarihini değiştirdiğini söylesek abartmış olmayız. Hayatımızda sıfır sayısı olmasaydı belki de pozitif bilimlerde bu denli bir gelişme yaşanmayacaktı. Bilim insanları doğru tanımlar yapamayacak ve sorular cevapsız kalacaktı. Peki bu kadar güçlü bir sayı keşfedilmeden önce insanlar hiçliği nasıl tanımlıyordu? İşte tüm yönleriyle sıfırın tarihi…
İçeriğimiz ilginizi çektiyse; Sistersiyen: Avrupa’da Yüzlerce Yıl Kullanılıp Unutulan Sayı Sistemi listemize de göz atabilirsiniz!?
Sıfırın bugünkü gücüne ulaşması hiç de kolay olmadı. Bu gücün arkasında düşünen ve sürekli arayış içinde olan dehaların binlerce yıllık emeği var
Bugün unutulmuş olsa da tarih boyunca pek çok sayı sistemi kullanıldı. Örneğin Aztekler, Keltler, Mayalar yirmilik sayı sistemini kullanarak matematiksel hesaplamalar yapıyordu. Sonrasında Sümerliler 60’lık sayı sistemini geliştirdi. O dönemde kullanılan her bir rakam için 60 farklı şekil bulunmaktaydı. 60’lı sayı sistemi bugün kullanımda olmasa da saat sisteminde, enlem ve boylam hesaplamalarında hala Sümerlerin mirasından faydalanıyoruz. Sıfır, eski Mezopotamya alimleri arasında bilinen bir kavramdı. Ancak bizim bugün kullandığımız şekilde değil. Eski bilim insanları sıfırı bir sayının yokluğunu ifade etmek için kullanmaktaydı. Tıpkı bizim 201 ya da 305 derken bu sayıların onlar basamağında bir değeri olmadığını göstermek için kullandığımız gibi. Yani sıfır, kendi benzersiz değeri veya özellikleri olan bir sayı olarak değil yalnızca bir yer tutucu olarak kullanılmaktaydı.
Antik Dünya’nın en önemli medeniyetleri arasında olan Roma, Yunan ve Mısır’da sıfır rakamı bilinmiyordu. Gerçi Roma döneminde sıfır kelimesine karşılık olarak “nulla” adı verilen bir ifade vardı. Ancak bu ifade matematik sisteminde bulunmuyordu. Bazı düşünürler, büyük Roma İmparatorluğu’nun sıfır sayısını matematikte kullanmadıkları için çöktüğünü düşünmekte ısrar ediyor. Belki bu düşünce size biraz abartılı geliyor olabilir. Ancak pek çok tarihçi bu teoriyi savunmaya devam ediyor.
Hint kültürü: Hiçbir şey de bir şeydir
Hint kültüründe hiçlik, korku ve endişelerden arınmanın bir yolu olarak görülüyordu. Bu nedenle hiçliği bir sembolle ifade ettiler. Hintliler; devamlılık ve yaşam döngüsü anlamında düşündükleri için sıfırı yuvarlak bir şekilde tasarladılar.
Sıfırın Hint kültüründe kullanılması için uygun koşullar bulunuyordu. Çünkü hiçbir şeyin bir şey olduğu fikri Hint mistisizminin temelini oluşturuyordu. Örneğin Nirvana kavramına bakalım. Nirvana tam bir hiçlik halidir. Arzuların, acıların, endişelerin ve tüm ızdırapların sönmesi anlamında kullanılır. Peki Hint kültürünü bu denli ilgilendiren hiçlik neden sembolize edilmesin?
Sıfır, yedinci yüzyılda gökbilimci Brahmagupta sayesinde Hindistan’da önemli bir yer edindi. Hintliler bu sembole “şunya” ismini verdi. Brahmagupta, sıfır yer tutucusunu göstermek için sayıların altında küçük noktalar kullanmaktaydı. Aynı zamanda sıfırın boş bir değere sahip olduğunu da belirtiyordu. Brahmagupta, bir sayıyı kendisinden çıkarmanın sıfırla sonuçlandığını gösteren ilk kişiydi. Ancak bunun bir sisteme oturması için henüz zamana ihtiyaç vardı. Bugün “şunya” kelimesi hala hem hiçliği hem de sıfırı ifade ederken kullanılır.
Sıfırı Bulan Deha: Harezmi (Hârizmî)
Kökeni Hindistan’da olan sıfır sayısı kısa bir süre sonra Orta Doğu bölgesine ulaştı. Hint aritmetiğini ilk sentezleyen ve sıfırın nasıl ve nerede kullanılması gerektiğini gösteren kişi Harezmi’ydi. Harezmi, sıfır rakamıyla Arap sayı sisteminin temelini attı. Onlar basamağında sayı yoksa hesaplamalarda küçük bir daire kullanılması gerektiğini öne sürüyordu. Harezmi bu küçük daireyi “sifr” veya “boş” olarak isimlendirdi. Aynı zamanda sayıları çarpmak ve bölmek için de hızlı yöntemler geliştirmişti.
Harezmi’nin matematik alanındaki çalışmaları cebirin temelini oluşturdu. Onun bu alanda yazdığı kitabı, Algoritmi de numero Indorum adıyla Latinceye tercüme edildikten sonra Batı dünyası sıfırla tanıştı. Ancak inanç çatışmasından sıfır da nasibini alacaktı. Dini ve siyasi çatışmalar yüzünden Avrupa’da uzun bir dönem sıfır yasaklanmıştı. Çünkü bu rakam, Haçlı Seferleri sırasında yani büyük bir şüphe ve güvensizliğin olduğu bir ortamda Avrupa’ya geçmişti. Sıfır, negatif sayıların geçidi olarak görüldüğü için tehlikeli kabul ediliyordu. Aynı zamanda sıfır sayısı kolayca dokuza dönüştürülebilirdi. Bu ise Orta Çağ bilginlerine göre sahtekarlığın önünü açıyordu. Sonuç olarak sıfır rakamının tüm Arap sayı sistemiyle birlikte kabul edilmesi 15. yüzyılı buldu.
15. Yüzyılda Avrupa’daki üniversiteler büyük bir hızla gelişmeye başlamıştı ve bu sayı sisteminin kabul edilmesi pek çok bilimsel ve teknolojik yeniliğin temelini oluşturdu
Günümüzde sıfır o kadar tanıdık ki onun önemi hakkında hiç konuşmuyoruz. Ancak medeniyetin ilerlemesine izin veren şey, kesinlikle bu hiçbir şeyi anlamak ve onunla çalışmaktı. Kıtalar, yüzyıllar ve zihinlerde sıfırın gelişmesi, onu insanlığın en büyük başarılarından biri haline getirdi. Kartezyen koordinat sisteminin kurucusu Rene Descartes, bilim devriminin simaları Isaac Newton ve Gottfried Wilhem Liebniz’in sıfırı geliştirmesiyle pozitif bilimlerde pek çok teori ortaya atıldı. Sıfırın yaygın olarak kullanılmasıyla birlikte “hiçbir şey” kavramı, fizikten ekonomiye mühendislikten matematiğe kadar bilimin gelişiminde önemli bir rol oynadı ve oynamaya devam ediyor.