Mitlerin ve efsanelerin sanata yansımasıyla tarihimiz harika eserlere tanıklık etmiştir. Bunlardan biri de Kral Arthur Efsanesi’nin en silik ama en dramatik hikayesine sahip Shalott Leydisi; resimlere, şiirlere ve kitaplara ilham kaynağı olan Elaine’nin trajik öyküsü.
Peki kim bu Shalott Leydisi?
Britanya mitolojisinin en ünlü ismi: Kral Arthur
Kral Arthur, Britanya mitolojisinde, Britanyalılar için savaşta ve barışta ideal kralın simgesi olmuştur. Camelot Kralı Arthur’un hikâyeleri, 5. yüzyıl sonları 6. yüzyıl başları Britanya’sında geçiyor.
Dönemin şairi: Alfred Tennyson
Tennyson, 1800’lü yılların İngilteresinde Kraliçe Victoria’nın hükümdarlığı sırasında Birleşik Krallığın devlet şairiydi. Kral Arthur efsanesine dayanarak yazdığı şiirde, Elaine’nin hikayesini anlattı.
Lanetli Shalott Leydisi: Elaine
Shalott Leydisi Elaine’in dramatik laneti, yaşadığı dönemde kimse tarafından bilinmezken sanat ile günümüze ulaştı.
Elaine, Camelot’a doğru akan nehrin ortasındaki Shalott adasında yer alan bir dört kuleli bir şatoda yaşıyordu
Şatodan çıkarmayan lanet
Üzerinde taşıdığı lanet yüzünden günlerini kuleye hapsolarak geçiren Leydi, günlerini dokuma yaparak geçiriyordu.
Dış dünya ile iletişimi
Eğer dışarı çıkar ya da camdan bakarsa lanetleneceğini bilen kadının dış dünya ile tek bağlantısı odasındaki aynası ve aynanın yansımasından görebildikleriydi.
Dışarıdan gelen ses ile başlayan aşk
Bir gün Kral Arthur’un Yuvarlak Masa Şövalyeleri’nden olan Lancelot, şarkı söyleyerek Leydi’nin kulesinin yanından geçerken Leydi aynanın yansımasından şövalyeyi gördü ve ona aşık oldu. Koşarak pencereden bakan Leydi’nin aynası çatladığında, lanetlendiğini anladı.
Aşkına ulaşabilmek için…
Lanetlendiğini kabullendikten sonra hemen şatosundan inip Lancelot’a ulaşabilmek için kayığa atladı, ama aslında bu ölüme giden bir yolculuktu. Leydi, Camelot’a vardığında çoktan ölmüştü. Tennyson’ın şiirdeki anlatımına göre kayığın yanından geçip onun ölü bedenini görenlerden biri de Lancelot’tı, kendisi için orada olduğunu bilmediği Elaine’ye bakıp “Sevimli bir yüzü varmış” diyerek yoluna devam etti.
John William Waterhouse’dan, Leydi’nin nehirdeki yolculuğunu simgeleyen ölümsüz bir eser
Ön-Raffaelloculuk (Pre- Raphaelism) akımının önemli ismi Waterhouse’un, Tennyson’ın “Lady of Shalott” şiirinden etkilenerek 1888’de yaptığı bu eserde, Leydi’nin hayatı, yolculuğu, ölümü ve hissettikleri muhteşem bir şekilde betimleniyor.
Bizlere bir mesaj
Tennyson’dan öğrendiğimiz bu hikaye romantik ve acıklı bir hikaye olmasının yanı sıra çok önemli bir mesaj taşıyor. Hatfield ve daha birçok eleştirmen Tennyson’ın toplumdan soyutlanma sorununa bir gönderme yaptığını, toplum hayatına daha fazla katılmak gerektiğini savunduğunu söylüyor.