Adını hemen her gün duyuyoruz. Bazen yeni bir şarkısı çıkıyor, bazen bir konser veriyor, bazen de bambaşka bir şey. Evet, hayatımızda bir Sezen var ve umarız uzunca bir süre daha var olacak. Ama… Nasıl oluyor da oluyor? Bu başarının kaynağı ne, neden her gün mutlaka en az bir kere onun adını duyuyoruz? Onun gibi olmak için ne yapmalı, ne yapmamalıyız? Yahu bu kadın neden bu kadar ünlü?
Sırrı hayatında, yaşadıklarında aslında. Yani kendisi durup dururken bir anda “Sezen Aksu” olmadı. O Sezen Aksu olmak için çok çalıştı.
Fatma Sezen Yıldırım
Kendisi Fatma Sezen Yıldırım olarak 13 Temmuz 1954’te Denizli’nin Sarayköy ilçesinde dünyaya geldi. 3 yaşına kadar burada yaşadıktan sonra İzmir’e taşındılar. Çocukluğunda sanatın birçok dalına hep meraklıydı. Resim dersleri, tiyatro kursları ve hatta dansözlük… Kendi deyimiyle “Neyse ki Allah babama acıdı da dansöz olmadım, şarkıcı oldum” açıklaması var bir röportajında.
Sezen 16 yaşında!
Bilenler bilir, 70’lerde efsane bir magazin dergisi vardı; adı Hafta Sonu. Zamanın tüm magazinsel çılgınlıkları, şıklar-rüküşler, şarkıcılar, oyuncular. Hafta Sonu dergisi tüm bu geniş içerik yelpazesinin yanı sıra, bir de “Altın Ses” yarışması düzenlerdi. Sene 1970, o sıra Sezen Hanım henüz 16 yaşında. Jüride efsane bir isim var; Ajda Pekkan. Yarışmacıların heyecanı bu jüri ile birlikte tabii ki daha da artmış olmalı. Aralarında Nilüfer adında bir kadın da var ki, sormayın. Neyse, genç Sezen tüm cesaretini toplar ve bu yarışmaya katılır. Birinci şimdi de saygıyla önünde eğildiğimiz Nilüfer olur. Minik Sezen ise maalesef bu yarışmada altıncı olmuştur.
Ziraatçı Sezen…
Yıl 1973. Çalışkan Sezen, Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nde okumaya hak kazanır. Muhtemelen “Benim burada ne işim var?” diye düşünmüş olacak ki bir sene sonra 3 şarkı yazıp besteler ve İstanbul’da bir plak şirketine yollar. Aynı yıl Ali Engin Aksu ile evlenir ve artık Aksu soyadını da alır. Boşluğa bile yollamış olabileceği 3 şarkı, yerine ve amacına ulaşmış olacak ki, plak şirketi olumlu dönüş yapar. Sen misin Ziraat Fakültesi öğrencisi! İstikamet artık İstanbul’dur!
Sezen Seley ile tanışmış mıydınız?
Bu ismi ilk defa duyuyor olabilirsiniz. Zira bu, Sezen Hanım’ın ne var ki çok az satan ilk 45’liğini çıkarırken kullandığı isim. Ne şanssızsın be Sezen! Yarışmada birinci olama, bir heves çıkardığın plak çok az satsın… Ama inat bu ya, Sezen asla vazgeçecek gibi değil. Üretmekte olduklarına olan güveni, üreteceklerine olan inancı onu asla yarı yolda bırakacak gibi görünmüyor. Bu arada, bu tutmayan ilk 45’liğin adı da ironik bir biçimde “Haydi Şansım!”.
Nihayet Sezen Aksu…
Sezen Aksu’yu bugünkü şanına yakışır bir “Sezen Aksu” yapan ilk 45’liği; kendisinin ikinci 45’liği olan “Yaşanmamış Yıllar/Kusura Bakma” idi. Şarkıya “Ben beni kendi içimden, bilmem ararsam bulur muyum? Yaşanmamış genç yıllarımı ve sebebini suskunluğumun…” derken kendisi henüz çok gençti. Ama başarısı, sanki bugünkü kadar yıllar geçmiş gibiydi. Bunu yine çok uzun süre kendisini 45’lik plaklar listesinde bir numara yapacak üçüncü 45’liği olan “Olmaz Olsun/Vurdumduymaz” izledi.
İlk sahne Bebek’te!
Sene 1976 olduğunda, artık Sezen Aksu için ilk sahne çalışmaları da başlamış oldu. Bebek Belediye Gazinosu’nda sahne almaya başlayan Aksu’ya talep gittikçe artıyordu. 1977 yılında Allahaısmarladık/Kaç Yıl Geçti Aradan, Kaybolan Yıllar/Neye Yarar 45’likleri ve ilk 33’lüğü olan “Allahaısmarladık” albümlerini yayımladı.
Minik Serçe doğuyor…
Ardı ardına çıkan 45’liklere o dönem bir de sinema filmi kaçınılmazdı. Ve 1979 yılında Sezen Aksu, sinema sektöründe de göründü. Sanatçının ilk filmi, başrolünü Bulut Aras’la paylaştığı; “A Star is Born” (Tr: Bir Yıldız Doğuyor; Y: Frank Pierson; O: Barbara Streisand, Kris Kristofferson) filminden uyarlanan ve bir Atıf Yılmaz filmiydi. Filmin adı Türkçeye “Minik Serçe” olarak çevrildi. İşte bu filmden sonra Sezen Aksu, Minik Serçe adıyla anılmaya başladı. Ne var ki film, o dönemin sinema izleyicisi tarafından pek de beğenilmemişti. Hatta filmden 20 sene sonra Sezen Aksu, bu filmi 1999 yılında Okan Bayülgen’in Zaga programında tekrar seyredecek ve filmdeki rolüne çok gülecekti. Ancak yine de bu filmden sonra Sezen Aksu’nun “Minik Serçe” olarak anılmasının, filmi unutulmaz kıldığı da bir gerçek.
7 farklı karakter, tek bir Sezen Aksu!
Sinema filminin beğenilmemesi, Sezen Aksu’nun tiyatro başarısına gölge düşürmeyecekti. Sene 1982 olduğunda Şan Müzikholü’nde Sezen Aksu Aile Gazinosu gösterime girdi. Adile Naşit, Şener Şen, Ayşen Gruda ve Altan Erbulak ile aynı oyunu paylaşan Sezen Aksu, sahnede tam yedi farklı karakteri canlandırdı. Sonrasında Firuze albümünü yayımlayan sanatçı, aynı yıl, dönemin popüler dergisi Hey tarafından “Yılın Kadın Şarkıcısı” seçildi. 1983 yılında Aksu, Hey’in Geleneksel Oskar Konseri’ne de Yılın Kadın Şarkıcısı olarak katıldı.
Sezen Aksu ve muhteşem seksenler
6 Eylül 1984’te Türkiye efsane bir albümle tanışacaktı. Tanışacaktı, diyoruz çünkü albüm o zamanlar TRT’nin denetiminden geçemediği için önceleri televizyonda ve radyoda yayımlanamadı. Şükür ki 1985’in başından itibaren bu yasaktan vazgeçildi ve şarkılar TRT’de yayımlanmaya başlar başlamaz albüm tüm Türkiye’de o zamana kadar benzeri zor görülür biçimde büyük bir ilgi gördü; satış listelerinin haftalarca zirvesinde yer aldı. Hatta Sezen Aksu, albümün birinci kaldığı 56. haftasında Hey dergisine şöyle bir açıklama yaptı:
“Bekliyordum ama bu kadarını değil… Ne yalan söyleyeyim, bir yılı aşkın sürece listelerde kalacağımı sanmıyordum. Tüm müzikseverlere candan, gönülden teşekkürlerimi sunuyorum.”
1985’te Sezen Aksu, “Bin Yıl Önce, Bin Yıl Sonra” isimli bir müzikal için hazırlanıyordu. 1986 yılının ilk haftasından itibaren gösterime giren ve Şan Müzikholü’nde kapalı gişe oynayan bu müzikal, dönemin dünyasını ve Türkiye’sini Ti’ye alıyordu. Sahnede büyük beğeni toplayan Aksu ile birlikte, Şener Şen, İlyas Salman, Ayşen Gruda vardı.
1986’da yine başka bir efsane olan “Git” ile büyük beğeni toplayan Sezen Aksu, “Onyedi” dergisinin Ocak 1986 sayısında okuyucu anketinde “1985’in En Büyük Kadın Şarkıcısı” seçilmişti. Zaten artık bundan sonra ne yaparsa beğenilir bir kıvama gelmişti. 1988’de çıkardığı “Sezen Aksu ’88”de; 1989’da çıkardığı “Sezen Aksu Söylüyor” albümleri de tüm Türkiye tarafından büyük beğeni topladı.
Altın Portakallı Sezen Aksu!
Her ne kadar ilk filmi ile çok fazla beğenilmese de bu kadında ayrı bir çalışkanlık, apayrı bir azim vardı. Mademki ilk filmi o kadar da beğenilmemişti; bir daha film yaparsa o da ironik biçimde ülkenin en prestijli ödül töreninde mutlaka bir ödül almalıydı. Ve aldı da!
Yönetmenliğini Yavuz Özkan’ın yaptığı “Büyük Yalnızlık” adlı filmden bahsediyoruz. Ferhan Şensoy’la başrol paylaşan Sezen Aksu’nun oynadığı bu film, 1990 Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi Görüntü dalında ödül aldı. Filmin müzikleri Aksu’nun yapımcısı Onno Tunç’a aitti. Bu arada, filmin müziklerinden biri olan “Aşk Irmakları” da dört yıl sonra “Uçurtma Bayramları” adıyla Levent Yüksel’in ilk albümünde yer alacaktı.
Sezen Aksu’nun muhteşem meyveleri
Sezen Aksu’dan bahsediyoruz. Bu kadın gerçekten apayrı. Kendisi o kadar dolu bir kadın ki, tek bedene kesinlikle sığmayacağı belli. Kendisi tek bedene sığmamakla birlikte, ortaya çıkardığı, keşfettiği meyveleri bile ülke müziğinin en tepelerinde hâlâ yerini koruyor.
Popüler kültürün müzik hâli olan pop müziğin, genel olarak ne kadar “bir anda patlayıp hızla sönen” bir kültür olduğu konusunda hemfikiriz. Ancak buna rağmen Sezen Aksu ve onun keşfedip ortaya çıkardığı yıldızlar kesinlikle bu kültüre “aykırı” biçimde parladıkça parlıyor. Bunlar arasında kimler yok ki:
Sertab Erener, Harun Kolçak, Aşkın Nur Yengi, Levent Yüksel, Işın Karaca, Hande Yener, Yıldız Tilbe ve çok daha fazlası…
Örneğin bir Sezen Aksu keşfi olan Aşkın Nur Yengi’yi mercek altına alırsak; 1990 yılında Sezen Aksu yapımı olan “Sevgiliye” adlı Aşkın Nur Yengi albümü, ki bu Aşkın Nur Yengi’nin ilk albümüdür, bir milyondan fazla satarak o zamanlarda rekor bir başarı elde etti. Bir sene sonra yine bir Sezen Aksu yapımı olan ikinci Aşkın Nur Yengi albümü de aynı bantta bir başarı elde edecekti…
Aynı yıllarda Sertab Erener’in ilk albümü “Sakin Ol”, Levent Yüksel’in ilk albümü “Med-Cezir” de birer Sezen Aksu yapımı olarak beklenenin çok üzerinde satış başarıları elde etti.
Sezen Aksu keşiflerine devam ederken kendi bireysel rekorlarını da kırmaya devam ediyordu. “Gülümse” adlı 1991 yapımı albümü, 2 milyondan fazla satarak satış rekoru kırdı.
Kara 94
1994 yılında Sezen Aksu, “Deli Kızın Türküsü” albümünü piyasaya sürdü. Bu albümde Uzay Heparı ile çalışıyordu ve albümde klasik Sezen Aksu şarkılarından farklı tarzda şarkılar da bulunuyordu. Hatta klasikleşmiş Sezen Aksu şarkılarından “Küçüğüm” ve “Masum Değiliz” gibi şarkılar da bu albümde bulunuyordu. Tüm ülke bu şarkıları hafızasına kazırken, yine bugün bile hafızalardan silinmeyen acı bir olay Sezen Aksu’yu bekliyordu. Takvimler 20 Mayıs 1994’ü gösterirken Uzay Heparı, motosikletiyle oyuncu Demet Akbağ’ın park hâlindeki arabasına çarparak bitkisel hayata girdi. O dönemde altı aylık evli olan ve kazadan önceki gün baba olacağını öğrenen Heparı, 31 Mayıs tarihinde yaşamını yitirdi. Sezen Aksu, bu olayın ardından Uzay Heparı’yı anmak üzere “Yas” adlı bir şarkı besteledi. Ancak bu şarkıyı kendisi okumadı; şarkıya Levent Yüksel’in sonraki albümünde yer verildi.
Işık Doğu’dan Yükselir…
1995 yılında Sezen Aksu, Işık Doğudan Yükselir albümünü yayımladı. Albümde pop müzikten çok Anadolu müziklerine yer verdi. Yunus Emre’nin, Mevlana’nın ve Âşık Daimi’nin eserleri bulunan albümde, Fahir Atakoğlu’nun da iki eseri vardı. Bunlardan birincisi, sonradan yayımlanan Alaturka adlı şarkıyken, diğeri de Yaktılar Halim’imi idi. Gülümse’nin müziğini yapan Arto Tunç’un da bu albümde iki bestesi yer aldı. Albümde yer alan bir başka şarkıda Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun aşağıdaki dizeleri yer almaktaydı:
“Bu Anadolu var ya bu Anadolu. Bu misli menendi görülmemiş cömert ana. Bu her yanı meme, bu her yanı dudak, bu her yanı gül. Bu zırnık almadan veren, ha bire veren yedi gül. ”
Adı Bende Saklı
Her seneye 2-3 klasik şarkı kazıma yetisi bulunan Sezen Aksu, 1998’de de başarısına hız kesmeden devam ediyordu. Sıra “Adı Bende Saklı” albümüne gelmişti. 80’lerdeki melankolik Sezen Aksu havası, hafif arabesk karışımla birlikte bu albümü apayrı bir yere taşımıştı. Albüme adını veren “Adı Bende Saklı”, “Ben Sevdalı, Sen Belalı”, “Tutuklu” gibi efsane şarkılar, bu albümde doğmuştu. Bir sene sonra, 1999’da ise “Sarı Odalar” single’ını yayımlayan Sezen Aksu, bu şarkının videosunu, 3. Köprü’ye karşı çıkmak amacıyla Arnavutköy’de çekmişti. Bireysel duruşunu belirgin şekilde böyle belli etmesine ilk defa şahit oluyorduk belki de ancak bu, Sezen Aksu için daha başlangıçtı.
Şarkı Söylemek Lazım
Takvimler 20 Mayıs 2002’yi gösterdiğinde Sezen Aksu ile birlikte tüm Türkiye, “Şarkı Söylemek Lazım” demeye başlamıştı. Sezen Aksu’nun DMC etiketiyle çıkardığı ilk albüm olan “Şarkı Söylemek Lazım”, ardından büyük ses getirecek konser turunu da getirecekti. Ve Türkiye’nin bütün dillerini ve medeniyetlerini bir araya getiren “Türkiye Şarkıları” isimli konser serisi başladı. Konserlerde sanatçıya Rum, Ortodoks, Ermeni ve Musevi korolarıyla birlikte Diyarbakır Belediyesi Çocuk Korosu da eşlik ediyordu. Türkiye’de bir ilk olarak Türkçe, Kürtçe, Ermenice ve Rumca şarkılar, türküler söylendi. Bu konserlerin kapanış şarkıları ise “Şarkı Söylemek Lazım” ve Mevlana’nın sözleri eşliğindeki “Yeniliğe Doğru” oldu.
Dediğimiz gibi, bu konserler sadece Türkiye için değil, dünya içinde büyük bir haber niteliği taşıyordu. AP ajansının konserde çektiği bir fotoğraf birçok ülkede haber olarak yayımlandı.
Farkındayım
Birbiri ardına gelen ve her biri beklenenin çok üzerinde başarıyı yakalayan albümlerle birlikte, bazı çalışmaları Sezen Aksu’yu bambaşka yerlere taşıyordu. Bu çalışmalardan biri de “Farkındayım” şarkısı ve videosuydu. 2000’lerin başında Van’ın Gevaş ilçesinde çekilen videosuyla bu şarkı, Sezen Aksu’nun en az 3. Köprü’ye olan duruşunu sergilediği “Sarı Odalar” kadar dolu bir şarkıydı.
Eksik Şiir
Sezen Aksu’nun hangi şarkısını övmeye çalışsak, diğerlerine haksızlık yapıyormuş gibi durmaktan korkuyoruz. Ama en azından kendisi tüm yazdığı sözleri bir arada bulundurarak 2006’da bize az da olsa yardımcı oldu. 1975 – 2006 arasında yazdığı tüm sözleri “Eksik Şiir” adlı bir kitapta yayımlayan sanatçının bu kitabı, daha ilk 4 gününde büyük ilgi gördü ve tam 17.000 adet satıldı.
Bir Sezen Aksu, dünyaya bir kere gelir
2010 yılında Amerikan NPR radyosu “50 Büyük Ses” listesi yayımladı. Bu listede Türkiye’den Sezen Aksu da yer alıyordu. Bunun yanı sıra Sezen Aksu’nun yine aynı yılın nisan ayında verdiği konsere, sadece Türkiye’den değil, İsveç’ten de çok sayıda müziksever katılmıştı. “TurkofAmerica” ile “GNL Entertainment”ın ortaklaşa organize ettiği, kurumsal sponsorluğunu ise Washington merkezli Türk Kültür Vakfı’nın yaptığı 3 ayrı konser, yine 2010’da Amerika’nın çeşitli şehirlerinde gerçekleşti. Maryland’de Strathmore Konser Salonu’nda; New York’ta Carnegie Hall’da ve New Jersey’de Prudential Hall’de gerçekleşen konserler de büyük ilgi görmüştü. İlgi gören konserlerde seyirci ısrarla konser süresinin uzatılmasını istediğinde ise Sezen Aksu, “Biz bu sınırları aştık, Amerikalılar da sabır rekoru kırdılar. New Jersey’de de bu gece böyle olacak, sizleri mutlu etmeden bu sahneden inmeyeceğim.” demişti. Bu sözlerinden hemen sonra ise Ahmet Kaya’dan “Ağladıkça” şarkısını seslendirdi.
Herkesin hayatında bir Sezen Aksu vardır!
Bazen bir şarkısıyla; hatta bazen onlarca şarkısıyla hayatımızda bir şekilde bir “Sezen Aksu” var. Kimi zaman sadece yazdığı tek bir cümle ile bizim hayatımızın aşkını özetleyebiliyor ya da yaşadığımız bir felakete teselli olabiliyor. Hiçbir şey yapmasa tek bir “Şarkı Söylemek Lazım” diyerek boş vermemizi sağlayabiliyor. Evet, hayatımızda bir Sezen var ve umarız uzunca bir süre daha var olacak…