Sinemada bazı karakterler vardır ki, onları bir kez gördüğünüzde zihninizin karanlık bir köşesine yerleşirler ve bir daha asla tam olarak gitmezler. İşte Valak da onlardan biri. “The Conjuring 2” ile hayatımıza girip “The Nun” filminde tüm ihtişamıyla (!) başrolü kapan bu korkunç varlık, yalnızca bir senaryo ürünü mü, yoksa yüzyıllar öncesine dayanan karanlık bir geçmişi mi var? Gözlerini dikip baktığında sanki ruhunuzun içini gören bu rahibe kılıklı iblis, tahmin ettiğinizden çok daha eski bir korkunun simgesi olabilir. Perdenin ardındaki bu uğursuz figürün kökleri, tozlu büyü kitaplarına, yasaklı metinlere ve gerçek paranormal araştırmalara kadar uzanıyor. İşte şeytan Valak’ın tüyler ürperten hikayesi…
Valak gerçekten de var mıydı?
Karanlık manastır koridorlarından yükselen soğuk bir esinti, loş mum ışığında titreyen gölgeler ve ansızın beliren bir çift keskin göz… “The Nun” ve “The Conjuring” serisinin korku tünelinde tanıdığımız iblis Valak, yalnızca sinema dünyasının ürkütücü hayal gücünün eseri değil gibi görünüyor. Modern korku sinemasının bu çarpıcı figürü, aslında yüzyıllar öncesinin tüyler ürpertici metinlerinden fırlamış gibi. Ama şu var: O giydiği rahibe kıyafeti, tarihin tozlu sayfalarında kesinlikle yoktu!
Valak’ın sinemadaki rahibe formu ise izleyicilerin zihninde öyle bir yer etti ki, birçok kişi onun her an böyle göründüğünü düşünüyor. Oysa asıl gerçeklikte, bu iblisin ilk tasviri çok daha başka.
Valak ismine ilk rastladığımız yer, 17. yüzyılın okkult dünyasında oldukça meşhur olan “Clavicula Salomonis Regis” adlı büyü kitabı. Türkçesiyle “Süleyman’ın Küçük Anahtarı” olarak bilinen bu grimoire, büyücülerin başucu kitabı olarak nam salmıştır. Bu kitap, Eski Ahit’teki bilge Kral Süleyman’ın 72 iblisi nasıl kontrol altına aldığını anlatan detaylı bir kılavuzdur. Valak, bu listede tam 62. sırada yer alıyor ve rahibe kılığında değil, kanatlı bir çocuk suretinde ve iki başlı bir ejderhanın sırtında betimleniyor.
Evet, doğru duydunuz! Bugünün çığlık attıran karanlık rahibesi aslında antik metinlerde sempatik görünüşlü (ama kesinlikle tehlikeli) bir çocuk suretinde. Üstelik, yılan çağırma yeteneğiyle de tanınıyor. Etrafında sürünen sürüngenler ve kontrol ettiği 30 iblislik bir lejyon, onu sinemadaki sessiz ama dehşet verici duruşunun çok daha ötesine taşıyor.
Clavicula Salomonis gibi büyü kitapları, Hristiyanlık tarihinde pek de hoş karşılanmadı. Hatta Katolik Kilisesi, bu metinleri yasaklı kitaplar listesine alarak, sapkınlık olarak ilan etti. Ama işler hiç de bekledikleri gibi gitmedi
Avrupa’da gizli gizli el değiştiren bu kitaplar, büyüye meraklı rahiplerin bile koleksiyonuna girdi. Yasaklamak mı? Eh, korku çekicidir, hele de içinde iblisler, gizli hazineler ve yılanlar varsa.
Valak ismi ilk olarak The Conjuring 2’de karşımıza çıktı. Lorraine Warren karakteri tarafından fark edilen ve sonrasında cehenneme gönderilen bu varlık, yalnızca senaryo icabı mıydı?
Hayır. Lorraine Warren, gerçek bir paranormal araştırmacı ve üstelik 1970 yıllarında eşi Ed Warren ile beraber birçok doğaüstü olayın peşine düşerek araştırmalarını sürdürmüştü. Onların bir araştırması sırasında, İngiltere’deki Borley kilisesinde başlarına gelen ürkütücü olay bugün hâlâ anlatılır. İddiaya göre, kilisenin mezarlığında bir gece yalnız kalan Lorraine, orada hayalet bir rahibeyle karşılaşmıştı. Efsaneye göre bu rahibe, bir keşişle yasak aşk yaşadığı için duvarlara diri diri gömülmüştü. İşte bu korkunç anekdot, Valak’ın hikayesi ve filmleri için rahibe formunun ilham kaynağı olmuş olabilir.
The Conjuring 2 filmini çekerken James Wan, Valak’ın nasıl görüneceğine karar verememişti
Ta ki gerçek Lorraine Warren’ın anlatmış olduğu bir hikâyede geçen “kapşonlu, uğursuz bir figür” fikrine kadar uzanıyor diyebiliriz. Wan, bu varlığı inanca daha derin bir darbe indirmesi için rahibe formuna sokmaya karar verdi. Çünkü bir Katolik olan Lorraine’in inancının kendisine saldırması fikri, Wan’ın zihninde daha büyük bir korkunun temsiliydi. Yani Valak’ın hikayesi incelendiğinde filmde de rahibe kılığına girmesi, tamamen sinematografik bir tercihti. Ancak bu seçim ise tüm bu izleyicilerde mükemmel bir psikolojik etki oluşturdu. Çünkü kutsal olanın çarpıtılma fikri, insanlık tarihinde her zaman en derin korkuları tetiklemeyi başardı.
Siyah cüppesi, damarları belirgin dudakları, hayalet beyazı yüzü ile Valak, 2018 yapımı The Nun filmi ile tam anlamıyla bir kabusa dönüşmeyi başardı. O sessiz bakışı, yalnızca manastırdaki karakterleri değil, ekran başındaki milyonları da yerinden sıçrattı.
Şimdi gelelim en çok sorulan soruya: Valak gerçekten var mı? Cevap biraz karmaşık. Valak, fiziksel bir varlık olarak elbette gerçek değil. Ama inançlar, korkular ve efsanelerle beslendiğinde bir fikrin ne kadar güçlü olabileceğini gösteriyor. Valak, tıpkı Lilith, Azazel veya Beelzebub gibi, inanç sistemlerinin ve mitolojik metinlerin içinden çıkan, insanın kendi karanlığıyla yüzleşmesini sağlayan sembollerden biri haline geldi.
Büyü kitapları, şeytanlarla iletişim kurma yöntemlerini anlatan metinlerdi ve bu tür kitaplar Kilise tarafından yasaklanmıştı. Hatta Süleyman’ın Anahtarı, Vatikan’ın yasaklı kitaplar listesinde yer alıyordu. Buna rağmen, birçok rahip ve büyücü bu kitabı gizlice elde etmişti. Peki, Valak neden bu kadar ürkütücü? Çünkü insan zihni, bilinmeyenden korkar. Orta Çağ’da insanlar, şeytanların dünyada dolaştığına inanıyordu. Valak gibi figürler de bu korkunun somutlaşmış halleriydi. Şeytan Valak’ın hikayesi ve onunla ilgili her filmde titriyorsak, bunun nedeni belki de Valak’ın gerçekten var olması değil; ama bizim kolektif bilinçaltımızda, karanlıkta beliren o soğuk nefesin hâlâ yaşaması.