Eğer bir şekilde Dünya atmosferindeki tüm elektromanyetik hareketleri ölçebilseydiniz, karşınıza sadece düz bir çizgi çıkmazdı. Tam tersine, bazı frekanslarda öne çıkan, yani “zirve yapan” noktalarla karşılaşırdınız. Bu tıpkı bir müzik parçasında bazı notaların daha baskın olması gibi bir durumdur. Örneğin, şehirlerde kullandığımız elektrikli cihazlardan kaynaklanan elektromanyetik dalgalar genellikle 50 Hz frekansında belirginleşir. Bu, elektrik şebekesinin doğal bir sonucudur. Ama bilim insanları için asıl ilginç olan, 3 Hz ile 30 Hz arasında kalan “Son Derece Düşük Frekans” (ELF) bölgesindeki sinyallerdir. Burada, oldukça özel bir olay yaşanır: Schumann Rezonansı. Peki, Schumann Rezonansı ne demek?
Schumann Rezonansı nedir?
Dünya’nın yüzeyi ile iyonosfer arasındaki bölgeyi, elektriksel olarak iletken iki yüzey arasında sıkışmış bir boşluk gibi düşünebilirsiniz. Bu iki iletken yüzey arasında yer alan hava, elektrik açısından yalıtkan sayılır. Bu ortamda, özellikle yıldırımlar sonucunda oluşan elektromanyetik dalgalar bu boşlukta adeta yankılanır ve bazı özel frekanslarda “rezonansa” girer. İşte bu rezonans frekanslarına Schumann Rezonansı denir.
Bu rezonanslar, yıldırımların sebep olduğu enerji patlamalarının bu boşlukta defalarca yansımasıyla oluşur. Yani, yeryüzünde bir şimşek çaktığında sadece ışık ve ses yayılmaz; aynı zamanda elektromanyetik bir dalga da oluşur. Bu dalga Dünya ile iyonosfer arasında adeta zıplayarak dolaşır. Bu dolaşımın kendine has bir frekansı vardır ve bu frekanslar ölçüldüğünde, belli aralıklarla zirveler görülür.
Schumann Rezonansları adını, bu fenomeni 1950’li yıllarda ilk kez bilimsel olarak tanımlayan Alman fizikçi Winfried Otto Schumann’dan aldı
Bu sabit dalgaların frekansları yaklaşık olarak şöyle;
7.83 Hz
14.3 Hz
20.8 Hz
27.3 Hz
33.8 Hz
Schumann rezonanslarını, Dünya ile iyonosfer arasında sürekli salınan, adeta Dünya’nın kalp atışı gibi düşünebilirsiniz. Ancak bu frekanslar sabit değildir. İklimsel koşullar, iyonosferin yüksekliği, mevsimler gibi çeşitli doğa olayları bu frekanslarda küçük değişimlere yol açabilir.
Örneğin:
İyonosferin yüksekliği, sıcaklık ve hava koşullarına göre değişir. Bu da, dalgaların sıçradığı boşluğun boyutunu etkiler. Dolayısıyla, dalganın boyu ve frekansı da değişkenlik gösterebilir.
Bu neden önemli? Schumann rezonanslarının ölçülmesi sayesinde, bilim insanları küresel yıldırım aktivitesini gözlemleyebilirler. Çünkü ne kadar çok yıldırım varsa, bu rezonanslar da o kadar güçlenir ve sıklaşır
Ayrıca son yıllarda yapılan araştırmalar, bu rezonansların iklim değişikliğiyle de bağlantılı olabileceğini öne sürüyor. Çünkü sıcaklık arttıkça yıldırımlar da artıyor; bu da rezonans frekanslarında gözle görülür değişikliklere yol açabiliyor.
Bu bağlamda, Schumann rezonansları hem atmosferin elektriksel sağlığını anlamamıza yardımcı oluyor hem de dolaylı yoldan iklim değişikliğini takip edebileceğimiz bir araç haline geliyor.
Ancak dikkat edilmesi gereken bir nokta var: Schumann rezonansları hakkında internette pek çok iddia dolaşıyor. Bunların çoğu ne yazık ki bilimsel bir temele dayanmıyor. Yani bu rezonansların insan psikolojisini doğrudan etkilediği gibi bazı popüler ama doğrulanmamış söylemler var. O yüzden bu konuda dikkatli olmakta fayda var.
Şimdi biraz daha teknik kısma gelelim. Dünya’nın yapısını düşünürsek, aşağıdan yukarıya doğru farklı atmosfer katmanlardan oluştuğunu görürüz👇
Yer kabuğu ve manto: Ayak bastığımız yer.
Troposfer (0-12 km): Bizim yaşadığımız katman, tüm hava olayları burada olur.
Stratosfer (12-50 km): Ozon tabakası burada yer alır.
Mezosfer (50-80 km): Soğuk bir bölgedir.
İyonosfer (80-700 km): Güneş ışınlarıyla iyonize olmuş gazları içerir.
Ekzosfer (700 km’den sonrası): Uzaya açılan en dış katmandır.
İyonosfer, özellikle elektriksel açıdan oldukça iletkendir. Yani tıpkı Dünya’nın yüzeyi gibi elektrik akımını iletebilir. Bu da, Dünya ile iyonosfer arasında kalan bölgenin dev bir rezonans odası gibi davranmasına neden olur.
Rezonans nasıl olur?
Fen derslerinden hatırlarsınız, her nesnenin bir doğal frekansı vardır. Bu frekans, nesnenin en güçlü şekilde titreştiği frekanstır. Eğer dışarıdan gelen bir etki bu frekansla örtüşürse, o nesne daha şiddetli titreşir. Buna rezonans denir.
Mesela, askerler köprülerden geçerken adımlarını senkronize yürüyüşle atmazlar. Çünkü eğer yürüyüş temposu köprünün doğal frekansıyla uyuşursa, köprü titreşebilir ve zarar görebilir. Aynı şekilde, bir şişenin ağzına üflediğinizde çıkan ses, aslında içerideki havanın doğal frekansına verdiği tepkidir. Dudaklarınızdan çıkan hava aslında karma karışık ses dalgalarıdır; ama şişedeki hava sadece kendine uyan frekansa cevap verir ve o bilindik ıslık sesi çıkar.
İşte Schumann rezonansları da Dünya’nın “şişe içindeki havası” gibi davranır. Yıldırımlar o karmaşık elektromanyetik sinyalleri yayar, ama Dünya ile iyonosfer arasındaki boşluk sadece kendi frekansına uyanları yankılar. Sonuç olarak ortaya sabit, ölçülebilir ve anlamlı elektromanyetik zirveler çıkar.
Dünya üzerinde, her an ortalama 2.000 gök gürültülü fırtına meydana geliyor. Bu fırtınalar sadece korkutucu sesler ve etkileyici görseller üretmekle kalmaz; aynı zamanda saniyede yaklaşık 50 yıldırım üretirler
Her bir yıldırım, elektromanyetik dalgalar yayar. Bu dalgalar çok geniş bir frekans aralığına sahiptir. Ancak bu dalgaların çoğu, ya yer yüzeyi tarafından emilir ya da uzaya yönelerek kaybolur. Yani doğrudan bir etki yaratmadan ortamdan uzaklaşır.
Ancak bazı özel frekanslardaki elektromanyetik dalgalar, Dünya ile iyonosfer (atmosferin üst katmanlarındaki elektrik yüklü tabaka) arasında sıkışıp kalır. Bu iki katman arasında, bu dalgalar ileri geri sıçrayarak yol alır. Sanki bu iki katman arasında bir yankı odası varmış gibi düşünebilirsiniz. İşte bu durum, Dünya’nın çevresinde sabit bir elektromanyetik dalga yapısı oluşturur.
Eğer bu frekans yükselirse, beyniniz daha yüksek uyarılma seviyelerine geçebilir. Bu durum, bazılarınızda stres, kaygı, uykusuzluk gibi etkiler yaratabilirken; kimileriniz içinse farkındalığın artması, sezgilerin güçlenmesi ve hatta bilinçte bir sıçrama anlamına gelebilir. Yani bu artış, sinir sisteminizi zorlayabilir ama aynı zamanda sizi daha yaratıcı, farkında ve sevgi dolu bir bilinç seviyesine taşıyabilir. Bazı uzmanlara göre, bu yükseliş sadece bir doğa olayı değil; aynı zamanda Schumann Rezonansı faydaları olarak insanlık olarak kolektif bir dönüşüm sürecinin de işareti olabilir.
Bilim mi, mit mi?
İnternette “Schumann Rezonansları” ile ilgili birçok iddiaya rastlayabilirsiniz. Bazı siteler, bu rezonansların insan sağlığı üzerinde ciddi etkileri olduğunu, ruh halimizi, depresyonu, cilt sağlığını hatta uykumuzu bile etkileyebileceğini savunur. Hatta bazıları, bu frekansları her 15 dakikada bir takip ettiğini iddia eden grafikler bile sunar.
Ancak bu tür söylemlerin bilimsel dayanağı çok zayıftır. Şu ana kadar yapılan araştırmalar, Schumann rezonanslarının insan sağlığı üzerinde doğrudan ve güçlü bir etkisi olduğunu kanıtlamamıştır. Bu nedenle, bu tür iddialara temkinli yaklaşmanız önerilir.
Yani evet, bu frekanslar gerçektir, ölçülebilir ve doğa ile bağlantılıdır. Ama “şifalı frekans” ya da “ruhani titreşim” gibi yorumlar, çoğunlukla bilimsellikten uzak, spekülatif iddialardır.
Gökbilim açısından önemi
Bütün bu bilgiler ne işimize yarıyor, diye düşünebilirsiniz. Cevap: Gökbilim.
Eğer başka bir gezegenin atmosferinde, Dünya’dakine benzer şekilde sabit elektromanyetik frekanslar tespit edilirse, bu durum o gezegende yıldırım ya da elektriksel aktivite olduğu anlamına gelir. Bu veriler, gezegenin atmosferi hakkında bilgi edinmemizi sağlar. Üstelik bu tür yıldırım izleri, teleskoplar veya kameralarla doğrudan görülemese bile, bu yöntemle varlıkları tespit edilebilir.