Şüphesiz herkes satranç oyununun varlığından haberdardır. Satranç ile ilk tanışma genellikle okul sıralarında, oyunun adına açılmış kulüpler ile gerçekleşir. Ancak kişisel ilgi ve merak nedeniyle bu oyunu sonradan birçok kişi öğrenir. Satrancın kökenleri her ne kadar tarihin eski zamanlarına dayansa da günümüzde de sıkça oynanan bir oyun. Uluslararası turnuvalar dahilinde standart puanlama sistemi ile yarışmalar hala gerçekleşiyor. Satranç oyunu zeka, hızlı düşünme, dikkat ve strateji temelli bir oyun. Sürekli olarak oynandığında bilişsel sistem üzerinde oldukça olumlu etkiler sağlıyor. Peki satranç oyunu nasıl ortaya çıktı hiç düşündünüz mü? Tüm bu bilgilerin dışında satrancın ortaya çıkış hikayesi bir hayli ilginç. Rahat koltuklarda ve sandalyelerde oynanan bu oyun bir zamanlar bu kadar konforlu bir şekilde oynanmıyordu. Dilerseniz bu ilginç hikayeye yakından bakalım.
Satrancın en ilkel versiyonu: Chaturanga
Satrancın bilinen en eski atası olarak kabul edilen bu oyun Hint yarımadasında sıkça oynanıyordu. Günümüz satrancına hemen hemen yakın bir oyun planı olsa da taşlar aşina olduğumuz türden değildi. 6. yüzyıl Hindistan’ında oynanan bu oyunun kesin kuralları bilinmiyor. Ancak turnuvalar iki ila dört oyuncu arasında gerçekleşiyordu. Çoğunlukla 64 veya 100 kareye sahip bir oyun tahtasına sahipti. Her oyuncunun 16 taşı vardı. Bu taşlar arasında bir kral (raja), bir bakan (mantri), iki savaş arabası (ratha), iki fil (gaja) önemli manevralara sahipti. Bunların dışında iki at (ashva) ve sekiz piyade (padati) de kalan taşlardı.
Bu oyun, Hint ordusunun dört kolunu yansıtan bir temsile yer veriyordu. İlk olarak temel alanda kral ve bakan yer almaktaydı. İkinci grupta ise önem arz eden diğer taşlar bulunmaktaydı. Sonuç olarak bu dizilim Hint ordusunun açık bir temsili olarak oyuna yansıdı. Her ne kadar önem açısından taşlar farklılık gösterse de oyun “birlik” kavramına atıfta bulunuyordu. Tüm taşlar savaşmak ve kazanmak için bir arada çalışmak zorundaydı. Bu da sonuç olarak en ufak bir piyadenin bile önemine işaret edecek nitelikteydi. Oyunun adının anlamı ise “”dört grup” anlamına geliyor. Kollar ve bacakları niteleyen bu oyun, vücudun uyum içerisinde nasıl çalıştığını vurguluyor.
Chaturanga, Hint yönetimi ve askeri sınıfı için pratik yapma yöntemi olarak görülüyordu
Savaş teorisi üzerine yazılan antik Hint metinleri, orduların birlikte hareket etme yeteneğine vurgu yapıyor. Chaturanga’nın askeri ve yönetimsel anlamda krallar, prensler ve ordu komutanları tarafından sıkça oynandığı da biliniyor. Bu oyun, gerçek hayatta kullanılabilecek bazı stratejik deneyimlerin kazanılması amacını taşıyordu.
Konu sadece savaş değildi…
Bu oyun askeri strateji ve pratiği üzerine kurulu olsa da felsefesi bu kadarla sınırlı değildi. Chaturanga, bazı temel oyun kurallarına sahipti. Taşların hamleleri ve yapabildikleri belirli bir kural çerçevesinde mümkündü. Bir piyadenin nasıl alınabileceği, filin hareketi ve diğer tüm hamleler belirli bir kural çerçevesinde gerçekleştirilmek zorundaydı. Bu da savaş alanında haksız mücadeleye karşı verilen bir manifesto niteliğindeydi. Mazlumları korumak ve onurlu bir zafer için olması gerektiği gibi bir savaş vermek için bu kurallar uygulanmak zorundaydı. Bu da sonuç olarak mücadele alanında belirli bir etik yaklaşım oluşturuyordu.
Pers diyarı “Chaturanga” ile tanışıyor…
Sasani İmparatorluğu’nda 7. yy’da ata binme, kaligrafi, matematik, okçuluk ve daha nice eğitim veriliyordu. Öyle ki Sasani’lere komşu olan dost ülkeler kendi prenslerinin eğitimleri için bu ülkeyi tercih ediyorlardı. İranlı şair Firdevsi’nin ünlü eseri olan Şehname’de satranç konusu ile ilgili bir tanışma hikayesi yer alıyor. Hikayede Hint prensinin eğitim planını yapmak için Sasani ülkesine gelen bir Hint elçisinden söz ediliyor. Hint elçi, yanında getirdiği Chaturanga ile Sasani vezirine meydan okuyor. Sasani veziri meydan okumayı kabul ediyor ve oyunun kurallarını elçiden öğreniyor. Oyun bir gün ve bir gece boyunca sürüyor ve sonunda İranlı vezir doğru hamleyi yaparak oyunu kazanıyor. Şehname’deki bu hikaye, Hindistan dışında satranç oyunu hakkında bilgi veren ilk kaynak.
Şhatranj – Kral çaresiz!
Şehname’de anlatılan tanışma hikayesi sonrası Chaturanga, İran’da Shatranj olarak isimlendirildi. Kraliyet ve çevresi tarafından yaygın olarak oynandı ve kurallarda bazı değişiklikler yapıldı. Örneğin şah saldırı altında olduğunda rakibi uyarmak adet haline geldi. Satranç maçlarında sıkça duymaya alışkın olduğumuz “şah mat” ifadesi bu şekilde literatüre girdi. “Shatranj” ifadesi Farsça “kral çaresiz” anlamına geliyor. Satrancın İngilizcedeki ismi olan “Chess” ismi ise Farsça kökenlidir. Sonuç olarak oyunun isminin satranç olarak ülkemize gelişi de yine Farsça kaynaklıdır.
Satranç oyunu İran’da çok sevildi ve ticaret yolları boyunca önce doğuya yayıldı. Ardından Çin ve Japonya’ya kadar uzandı. Kuzey Afrika’nın İslam imparatorlukları sayesinde Batı’ya ulaştı ve nihayet İspanyol yarımadasının fethiyle Avrupa kıtasına yayıldı. Oyunun kuralları ilk defa İran’da şekillendi. Bu oyun planı günümüzde hala geçerli ve satranç dünyanın en çok oynanan oyunlarından biri.
İlginizi çekebilir: Satrançta Türkiye’nin En Genç Büyükustası Olan Vahap Şanal ile İlgili Merak Ettiğiniz Her Şey [Röportaj]
Kaynak: 1