Tüm deneme yazarlarımızın arasında Salah Birsel’in özel bir yeri vardır. Bunun nedenini kitaplarını okuyup sayfalarına karışınca fark edersiniz. Salah Birsel de deneme türünün mahiyetini bilir ve yazının tadının çıkarıldığı belki de tek alanın denemeler olduğunu söyler. Rengârenk zihninin yansımalarını eserlerinde de görebildiğimiz yazar 14 Kasım 1919’da Bandırma’da dünyaya gelir. Asıl adı Ahmet Selâhaddin’dir. Babası kuşaklar boyu İzmir’e mensup bir aileden gelir. İlk yıllarından itibaren iyi bir eğitim alan, sabrı ve merakıyla ideal bir okuyucu profiline sahip, çok iyi derecede Fransızca bilen bir yazardır. İzmir’de geçirdiği ilk eğitim öğretim yıllarının ardından yolu İstanbul Üniversitesi’nde Felsefe Bölümü’ne düşer. 1943’te açtığı yayınevi ve ardından kitabevi 1946’daki “Tan Olayı” nedeniyle yağmalanır. En çok denemeleriyle nam salsa da şiir, roman, araştırma ve inceleme yazılarıyla da edebiyatımızdaki yerini alır. Şiirlerinde görünen alaycılığının altında yansıyan derin fikirsel yanı onu belki de en iyi özetleyen özelliklerinden biridir. Ah Beyoğlu Vah Beyoğlu ile bir kentin çokrenkliliğini, tanıklıklarını en iyi şekilde ifade eder. Öyle ki yazarın ve aslında edebiyatımızın da en ünlü kitaplarından biridir. Birsel’in bunun dışında Kahveler Kitabı, Bir Zavallı Sarı At, Paf ve Puf gibi pek çok kitabı da onun sahip olduğu değeri tekrar tekrar ispat eder. Şimdi şen şakrak bir bilgenin sözlerine geçelim!
1. Kitap yakanlar
“Kitap yakanlar! Bunlar yazarların kendileri gibi düşünmesini isteyen bencil ve dar düşünceli kimselerdir, bir insanın çokluğun düşüncesine karşı çıkmasına katlanamayanlardır, belli bir bilgi katına erişemedikleri için içlerindeki küçük duyguları yenememiş olanlardır.”
2. Hatıralar
“Hâtıralar da dal istiyor
Kuşlar gibi konacak.”
3. Fevkalâde anlar
“İnsan, fevkalâde anlarda, fevkalâde bir şeyler söyleyemiyor.”
4. Günlük tutmak üzerine
“İnsanı içtenliğe iteler. İteler ya, kolay mıdır doğru sözlü, doğru özlü bir insan olmak? Küçüklüklerini, güçsüzlüklerini, korkularını, kinlerini, kıskançlıklarını, yani bütün kirli çamaşırlarını okurların önüne sereceksin. Hem de utanmadan, ürkmeden. Buna büyük bir yazar olmak yetmez; bilge olmak da gerekir.”
5. Yaşantıların hesabı
“Ama insanoğlu, belli bir yaşamdan, belli bir serüvenden sonra gerçekten yorulur, başını bir ağaç kütüğüne yaslamak, o güne kadar derlediği yaşantıların bir hesabını çıkarmak ister.”
6. Uyku
“Uyku insanları boğuşmaktan, didişmekten, birbirlerinin külünü havaya uçurmaktan uzaklaştırıyor, onlara temizlik, lekesizlik, bilgelik, dostluk duygularını aşılıyordu. Ne var, insanlar bu durumda çok kalmıyorlar, birdenbire, hiç beklenmedik bir anda uyanıyorlar, uyanmadan önce de her günkü asık suratlılıklarını yeniden elde etmek üzere bir düşler koridorundan geçiyorlardı.”
7. Herkesten başka bir adam olmak
“Doğrusu ya, insanlar, kendi türlerine benzememeye, herkesten başka bir adam olmaya pek çok değer veriyorlardı. Ama çevrelerinden kaçmak, çevrelerinin üstüne çıkmak için attıkları her adım onları çevrelerine öykünmeye götürüyor, her davranış onları bulundukları yere çiviliyordu. İnsanlarda bir dışlanmak korkusudur gidiyordu.”
8. Yemek yemek
“O, zamanını yemek yemeye bile ayırmak istemez. Bütün gününü çokluk iki fincan sütlü kahve ve iki de ayçöreği ile geçirir. Bu çörekler, kimi zaman, bire bile iner. Bu, biraz da çokça yenecek bir yemeğin kafasını mahmurlaştıracağından, duygularını körelteceğinden korkmasından gelir.”
9. Sanat eğitimi
“Söylemesi ayıp sayılmazsa, sanat eğitimi hükümetlerin başlıca görevi olmalıdır. Çünkü kötülüklerin beşiği olan kara karanlık sadece bilgiyle aydınlatılmaz, onun bir de sanat ürününe yönelik sevgiyle pekiştirilmesi gerekir.”
10. Sanatçı
“Bir sanatçı ancak kendi çağını yaşamakla yeni bir sanata varabilir.”
11. Aşk
“Dersimizin adı: Mendilnâme. İlk yapılacak iş, sevgiliye ağzının sıkı olduğunu açıklamaktır. Bunun için, mendilini sağ elinde topladıktan sonra onunla ağzını ört. Bu, ‘Söz bir, Allah bir’ ve de ‘Aşkımız sır olsun’ anlamındadır.”