İran Edebiyatı’nda modern öykücülüğün kurucularından Sadık Hidayet. Doğu’nun Kafka’sı, afyon tiryakisi; depresif yazar. Ressam. İran Modern Edebiyatı’nda Pehlevice dilini araştırıp öğreten, Sanskritçe öğrenip çeviren, ülkesinin folklorunu dünyaya tanıtan, İran Edebiyatı’nı Dünya Edebiyatı’nın parçası haline getiren; ülkesinin yasaklısı. 25 yaşında Marne Nehri’nin soğuk sularında boğulmak isteyen adam.
Ölümünden yarım asır sonra, İran’ın modern dünyaya açılan yüzü ve eserlerinden alıntılarla Sadık Hidayet, hayat ve ölüm.
İran Edebiyatı’nı modern dünyayla buluşturan Sadık Hidayet
Sadık Hidayet, Seyyid Ali Cemalzade’den sonra, Bozorg Alevi ve Sadık-ı Çubek ile birlikte İran Edebiyatı’nda Modern Öykücülük’ün kurucularındandır.
Ressamlık da yapmış Hidayet’in eserleri, “geleceğin resimleri” olarak nitelendirilir
Beethoven ve Çaykovski dinlemeyi seven ve afyon tiryakiliği bilinen Sadık Hidayet, resimle de uğraştı. Günümüze kalabilen resimleri Hassan Qa’emian tarafından bir araya getirildi. Kimileri bu eserlerde sanatsal bir değer bulmazken, kimilerine göre de bunlar geleceğin resimleridir
Ne yüksek bir mevki sahibiyim ne de sağlam bir diplomam var
“Hayat hikayemde önemli bir şey yok, başımdan ilginç olaylar geçmedi. Ne yüksek bir mevki sahibiyim ne de sağlam bir diplomam var. Okulda hiçbir zaman örnek bir öğrenci olmadım, başarısızlıklar her yerde buldu beni. Nerede çalışırsa çalışayım silik, unutulmuş bir memurdum; şefleri memnun edemedim. İstifa ettim mi seviniyorlardı. Bırak gitsin, yaramaz! Çevrem böyle görüyordu beni, haklıydılar belki de.” Diyerek anlatır kendisi kısa hikayesini
Fazla okumak lazım değil. İnsanı delirtir ve hayatın gerisinde bırakır
Dünyada iki türlü insan vardır; çarpan, çarpılan. Çarpılanlardan olmak istemiyorsan, başkalarını çarpmaya bak. Fazla okumak lazım değil. İnsanı delirtir ve hayatın gerisinde bırakır. Ama matematik dersinde dikkatli ol! Dört işlemi bilmen yeter. Para hesabını becerebilirsen kazıklanmazsın, anladın mı? Hesap önemli; en kısa zamanda hayata atılman lazım. Gazeteyi okuyabiliyorsun ya, kafi. Ticaret öğrenmeli, insanlarla muhatap olmalısın. Beni dinlersen eğer, bir ton kitap okuyacağına, git ayakkabının bağını işporta tahtasına koyup sat, daha iyi. Yüzsüz olmaya çalış; unutulma sakın! Elinden geldiğince ortalarda boy göster. Kendi hakkını al; küfürden hakaretten yılma. Laf dediğin havada kalır. Bu kapıdan kovulursan, öbür kapıdan gülümseyerek gir. Anladın mı? Yüzsüz, kaba ve cahil. Bazen işlerin yolunda gitmesi için doğruymuş gibi davranmak gerekir. Memleketimizin bugün böyle adamlara ihtiyacı var. Günün adamı olmak lazım. İtikat, din ahlak, bunların hepsi laf salatası. Ama takiye yapmak gerek. Çünkü halk için önemlidir. İnsanlara itikat gerek; yular takmak lazım onlara. Yoksa toplum dediğin bir engerek yuvasıdır; nereye elini soksan, sokarlar. İnsanlar itaatkar, kaza ve kadere itikatlı olmalı ki sırtlarında güvende iş yapmak mümkün olsun. Önemli olan yemek yemek, selam vermek insanların arasına karışmak, kadınlara sırnaşmak, dans etmek yapmacık yapmacık gülmektir. Hele hele yüzsüz olmayı mutlaka öğren. Bu devirde böyle şeyler geçerli olduğuna göre, ayak uydurmak lazım.
Ülkesinin yasaklısı Hidayet
İran’ın gerilemesine sebep olarak gördüğü monarşi ve ruhban sınıfını eleştirdiği için bütün kitapları yasaklanmıştır kendi ülkesinde Doğu’nun Kafka’sının.
(Bizde bütün eserleri Yapı Kredi Yayınları tarafından kazandırılmıştır edebiyatımıza.)
Daha 25’inde vazgeçer genç ömründen Hidayet
Paris yakınlarında bir marinada hayatına son vermek için kendini denize atar fakat bir kayığın yetişmesiyle intihar girişimi sonuçsuz kalır büyük edebiyatçının.
Hiçbir yere ait olamamadır aslında, bitmez ölüm isteğinin nedeni
Vaktiyle onların arasına katılmıştım; başkalarını taklit edeyim dedim. Baktım, soytarıya dönmüşüm. Adına zevk dedikleri her şeyi denedim; gördüm ki başkalarının zevki bana yaramıyor. Her yerde, her zaman yabancı olduğumu hissettim. Diğer insanlarla aramda en ufak bir ilgi dahi yoktu.
“O gözler ki, ölümü görmüş kadar güzeldiler”
Ölüm güzellemeleri her eserine siner karamsar yazarın “Yalnız ölüm yalan söylemez. Bizler ölümün çocuklarıyız, hayatın aldatmacalarından bizi o kurtarır.”
İntihar da bazı kimselerle birlikte doğmuştur
“Hiç kimse intihara karar vermez. İntihar bazılarına mahsustur. Onların yaradılışında vardır. Herkesin yazgısı alnına yazılmıştır. İntiharda bazı kimselerle birlikte doğmuştur. Ben, yaşamı sürekli alaya aldım. Dünya, tüm insanlar; gözümde bir oyuncak, bir rezillik, boş ve anlamsız bir şeydir. Uyumak bir daha uyanmamak istiyorum. Rüya da görmek istemiyorum”
Ölümle yaşayan, yaşamaya duyulan nefreti anlatan yazarın tek tesellisidir yok olmak
“Tek tesellim, ölümden sonra hiçlik ümidiydi, orada tekrar yaşamak düşüncesi içime korku salıyor, beni hasta ediyordu. Ben ki henüz yaşadığım dünyaya bile alışamamışım, bir başka dünya neyime yarardı benim?”
Kafka misali, yakar müsveddelerini ölmeden
Ölümünü yirmi beş yıllık arkadaşı Bozorg Alevi şöyle anlatır: Paris`te günlerce, havagazlı bir apartman aradı, Championnet caddesinde buldu aradığını. 9Nisan 1951 günü dairesine kapandı ve bütün delikleri tıkadıktan sonra gaz musluğunu açtı. Ertesi gün ziyaretine gelen bir dostu, onu mutfakta yerde yatar buldu. Tertemiz giyinmiş, güzelce tıraş olmuştu ve cebinde parası vardı. Yakılmış müsveddelerin kalıntıları, yanıbaşında yerde duruyordu.”
“Gözlerimi geleceğe kapayıp, geçmişi unutmak istiyorum”
Ölümünden az önce bir hikaye taslağı kaleme alır Hidayet. Başlığıysa şöyle: Annesi, ‘salgı salamaz ol!’ diye beddua eder yavru örümceğe. Küçük örümcek ağ yapamayınca ölüme kurban gider.
Yılmaz Güney’in de yattığı Père Lachaise Mezarlığı’nda istirahat eder büyük edebiyatçı
“Sonunda en şşiddetli cezaya çarptırılırız ve boğucu bir gün ortasında kanun adına bizi tutuklayan kişi bıçağını saplar kalbimize; köpek gibi geberir gideriz. Cellat da suskundur, kurban da.“