Sıkı Yeşilçam takipçisi olmayan yeni kuşak onu daha ziyade “Mehmet Ali Erbil’in babası da tiyatrocuymuş” cümlesinin nesnesi olarak bilirler. Oysa Yeşilçam’ın siyah beyaz ilk dönemlerinden, son dönemine kadar en üretken sinema ve tiyatro emekçilerimizden birisi oldu. Kötü adamı, komik adamı, deliyi, akıllıyı oynadı. Oynadığından daha fazlasını seslendirdi. 1500 civarı filme seslendirmeci ve oyuncu olarak emek verdi. Sadettin Erbil’in öyle bir sahne anısı var ki; bir tiyatrocunun sahnede yaşayabileceği en acı olaylardan bir tanesi. Bir turne sırasında başına gelen bu olayı kendi anlatımından dinleyelim:
1. “Turneye çıkmıştık. Oynadığımız tiyatroya evden bir telgraf gelmiş. Babamın öldüğünü bildiriyormuş.”
2. “Arkadaşlarım ‘Aman bu telgrafı Saadettin’e sahne sırasında vermeyelim sonra alıştıra alıştıra söyleriz’ demişler”
3. “Üçüncü perdede bir telgraf tiradı var. Elime bir telgraf tutuşturuluyor.”
4. “Oyunda telgrafı alınca sevinmem gerekiyor. Çünkü sevinçli bir haber alıyorum.”
5. “Neyse oyunda telgraf sahnesi geldi. Elime bir telgraf kağıdı verildi.”
6. “Şöyle bir göz attım, beynimden vurulmuşa döndüm. Çünkü telgrafta babamın ölüm haberi vardı.”
7. “Meğer bana İstanbul’dan gelen telgrafla, sahnede verilmesi gereken telgrafı karıştırmışlar.”
8. “O telgrafı okuduktan sonra sevinmiş gibi oynamanın ne kadar zor olduğunu tahmin bile edemezsiniz.”
9. Seyirciye saygısından ve yaptığı işe atfettiği kutsiyetten dolayı o anda bile oyunu yarım bırakmayan büyük ustayı özlem ve saygıyla anıyoruz.
Kaynak: 1