Bazı hikâyeler var ki, taşıyıcısı amaçlarına ulaşana kadar mümkün değil son bulmaz. Adeta hangi emelle dünyaya geldikleri belli gibidir bazı insanların ve onu gerçekleştirdikten sonra huzura kavuşabilirler. Halk kültüründe önemli bir yeri olan yöresel kıyafetleri yıllarca toplayıp koleksiyon oluşturan, dış ülkelerde koleksiyonlarına yönelik sergiler açan Sabiha Tansuğ da böylesi uzun bir yaşam öyküsüne sahip. Bir diğer mühim özelliği ise halktan bir kişi olarak paraya resmi basılan ilk kişi, ilk kadın olması. Genç Cumhuriyet’te doğup günümüze kadar uzanan hayatı gerçekten de hayret ve ilham verici. İşte Sabiha Tansuğ!
1933 senesinde, bugün Yunanistan’da bir şehir olan Gümülcine’de bir kız çocuğu dünyaya gelir
2000’li yıllara kadar uzanan bir maceranın mimarı olan Sabiha Tansuğ 1941’te ailesiyle beraber Gümülcine’den Türkiye’ye göç eder
Çocukluğunu Ege’nin güzel iklim ve tabiatı içerisinde ama yokluklarla geçirir Sabiha Hanım
İlkokulda müsamere sırasında ‘’Eğribaş’’ adlı gelin başlığını giydiğinde ona hayran olur ve ömrünün geri kalanı da bu hayranlıkla beraber şekillenir
Göztepe Kız Sanat Enstitüsü’nde okuyan Sabiha Tansuğ bu yıllarda şapkalar yapıp satar, Anadolu’nun yöresel kıyafetlerinden esinlenerek kuklalara elbiseler diker
1953’te İstanbul’a gittiğinde Anadolu kadın portreleriyle tanınan ressam Nuri İyem’den resim dersleri alır
Anadolu ve halk kültürüne gittikçe hayranlık duymasını sağlayan bu hadiselerden sonra Sabiha Hanım 1963’teki bir Avrupa gezisinde gördüğü kostüm müzelerinden oldukça etkilenir
Burada gördüklerinden esinlenerek Anadolu köylerinin de muazzam müzeler olabileceğini düşünür
Türkiye’ye döndüğünde 1964’te İstanbul Piyer Loti tepesinde Türk kahvelerini model alarak Piyer Loti Kahvesi’ni açar
Dönemin sanatçı, yazar, gazeteci gibi önde gelen isimleri dekorasyonu oldukça güzel ve yerel olan bu kahveye akın etmeye başlarlar
Yoğunluk öyle artar ki belli bir süre sonra kahveye ancak rezervasyonla gidilebilir
Bu kahve aslında tarihî bir kahvedir ve o dönem bu köklü mekânı işleten kişi Sabiha Hanım olur
Ancak Sabiha Tansuğ aldığı tehditler ve hiçbir yetkilinin de işin peşine düşmemesi nedeniyle büyük şöhret yapmış, turistlerin de uğrak mekânı olmuş kahveyi kapatmak zorunda kalır
Bu dönem ayrıca Meydan Dergisi’nde turizm yazıları yazmak için Ege’de araştırma gezilerine çıkar
Bu gazetecilik döneminde sonradan eşi olacak olan meslektaşı Haluk Tansuğ ile beraber Türkiye’yi dolaşırken görev arabaları Milas’ta bozulur
Tamiri beklerken bir köy kahvesine girerler ve Sabiha Hanım burada ilkokul müsamerelerinde başına taktığı Eğribaş başlığını görür
Derhal onu temin etmeye çalışır ve kimsenin kullanmadığı öğrenilince başlığı satın alır
O günden sonra Anadolu’nun pek çok yerine seyahat edip farklı tarzdaki başlıkları toplamakla uğraşır. Sabiha Hanım 1965 – 1995 yılları arasında bu amaçla Anadolu’yu gezer
Meslektaşı ve dedesi Osmanlı valisi olan gazeteci Haluk Tansuğ ile de 1965’te evlenirler
Vakit Sabiha Hanım’ın vaktidir; 1968’te Galatasaray Lisesi’nin yanındaki Yapı Kredi binasında ‘’Anadolu Kadın Başlıkları’’ adlı ilk sergisini açar
Dönemin Darphane Müdürü sergideki başlıklardan biriyle Sabiha Hanım’ın fotoğrafını çekip madeni paraya basmak ister
Teklifi sevinçle kabul eden Tansuğ’un portresi 1970’lerde Ankara gelin başlığıyla demir 50 kuruşlara basılır
Böylece siyasî ya da etkin bir isme sahip olmayan halktan birinin fotoğrafı paraya basılarak muhtemel ki dünyada da bir ilk gerçekleşir
…bugüne kadar dünya tarihinde madeni paraya halktan bir sanatçı ve kadın geçmemiştir. İmparatoriçeler, imparatorun eşleri gibi sayılıdır kadın portreleri, hep erkeklerin vardır. Düşünün ki bunu Türkiye Cumhuriyeti yaptı. Bir cumhuriyet kadını bu hizmetleri sonunda paraların üzerine geçti, bundan daha büyük ödül yok. Sadece bu değil, daha sonra altın paraların üzerine basıldım. Para tarihine geçtim. Aslında paranın üzerine ben değil, bir tarih geçti. Ankara’nın gelin başlığı taa Hitit’e kadar dayanan bir motifi üzerinde taşıyan gelin başlığı benim üzerimde paranın üstüne kondu.
Hikâye burada bitmez; Sabiha Hanım 2700 parçadan oluşan kadın başlıkları koleksiyonuyla dünyaya açılmaya başlar
Önce Japonya’daki Expo’da ve 1971’de de Paris’te sergileri açılır
1970’te EXPO’ya 74 ülke katılmıştı ve bu ülkelerin arasında, 17 Anadolu gelini ve değişik tarihleri yansıtan 22 kadın başlığı sergimiz EXPO’nun en ilginç konusu seçilmiş, kapanış günü, özel şeref davetiyesi ile İmparator tarafından onurlandırılmıştık. Tüm bu oluşumlar dünya kamuoyuna özel haberlerle duyurulmuştu. Serginin ilk gününden kapanışa kadarki tüm sureti, yazınsal ve resimsel kayıtlar özel arşivimizdedir.
Bunları 1975’te Belçika sergileri ve Rotterdam sergisi, 1976’da Strassburg, 1980’de Roma Üniversitesi ve 1985’te Köln sergisi takip eder
Büyük ilgi gören bu sergiler ülkemizin de yurt dışında tanıtılması açısından oldukça faydalı olur
Dünyaca ünlü giyim tarihçisi Kyoto Üniversitesinden Prof. Tsutomu Ema ile karşılıklı çalışmalarda bulunduk. 1970’deki EXPO’da tüm katılımcı ülkeler tarafından kültürel ağırlıklı sunumlar yapmıştı. Halk kültürleri, arkeoloji, etnoloji, folklorik tüm değerler, müzik ve halk oyunları arasında, Türk halk kültürünün bulgularının sunumundaki başarısı büyüktü. Diğer milletlerin sunumlarından çok başarılıydı. Zira başta Meksika olmak üzere, birçok ülkenin halk kültürlerinin birbirinden beslendiğinin de bir tür tespiti yapılmıştır. Bu nedenle Türk halk kültürü sunumu 1970 EXPO organizasyonunun en ilginç konusu seçilmişti.
1974’te o güne dek topladığı başlıkları sergileyebileceği bir müze kurmayı tasarlar ve bu amaçla yetkili mercilere başvurur
Bana sorulsaydı, kıyafet tarihinde başlıca üç giyimin olduğunu anlatacaktım. Bunlardan ilki, Hintlilerde gördüğümüz sarma giyimdir. İkincisi eski Yunanlılardan ve Romalılardan anımsayacağımız bağcıklı giyim, üçüncüsü ise atlı göçebe giyimidir. Bu üç giyimin aynı anda görüldüğü ve hala yaşadığı dünyadaki tek yöre Ege bölgesi, yani İzmir kentidir.
Zamanın Kültür Bakanı’ndan aymaz bir tepki aldıktan sonra devrin bir diğer siyaset adamı Fahrettin Kerim Gökay ile bir öğle yemeğinde buluşur
Sabiha Hanım bu yemekte, müze kurma arzusunu tekrar dile getirse de nafiledir, çünkü devrin siyasetçileri bu işleri bir kadının yapabilmesinden hoşnut değillerdir
Hayal kırıklığına uğrayan Tansuğ 1980’li yıllara dek Anadolu başlıklarını toplamaya devam eder
Ayrıca bu üzüntünün üzerine iki de kitap yazar: Türkmen Giyimi (1985), Türklerde Çiçek Sevgisi ve Sümbülnâme (1988)
2007 yılında ise koleksiyonun kıymetli 430 parçası çalınınca Sabiha Hanım bir darbe daha alır
2010 yılında İstanbul, Kültür Başkenti seçildiğinde ise Sabiha Hanım hala aynı rüyayı görüyordur;topladığı başlıkları sergileyebileceği bir müze açmak
Bu amaçla ikamet ettiği daireden çıkarak aynı caddede bir ev kiralar ve burayı restore eder
Dostlarının da desteğiyle ‘’Birlikten kuvvet doğar’’ dercesine kiraladığı bu evi müzeye dönüştürür
Mecidiyeköy Ortaklar Caddesi’nde bir apartman dairesinde yer alan müze her gün 10.00 – 20.00 arasında açık ve randevuyla gidilebiliyor
Sabiha Tansuğ Sanat ve Kültür Evi adını taşıyan müzeyle ilgili gerekli bilgilere şuradan ulaşabilirsiniz
Sabiha Hanım’ın koleksiyonuna kattığı malzemeler arasında 16. asırdan 1950’lere kadar parçalar görmek mümkün
Eh bize de onu ayakta alkışlayıp bu müzeyi ziyaret etmek düşer. Sabiha Hanım’ı yıllar süren azmi dolayısıyla kutluyoruz
Birçok ödül aldım, folklorda da çok ödül aldım ama en büyük ödül, paraların, 50 kuruşun üstüne geçmemdir benim. Ondan daha büyük ödül olamaz! Çünkü bugüne kadar dünya tarihinde madeni paraya halktan bir sanatçı ve kadın geçmemiştir.