Geçmişin sisli sayfalarından ve sararmış şiir kitaplarında çıkıp bir film şeridinde yeniden hatırlanan iki nahif şair, iki şiir sevdalısı arkadaş, hayata erken veda eden iki gencecik insan, yani Rüştü Onur ile Muzaffer Tayyip Uslu’yu şiirleriyle anıp anlatacağız.
1. Denize Serenad
Neyim varsa
Sana bırakmalıyım deniz.
Sende geçmeli mevsimlerim,
Sende çiçek açmalı ağaçlarım…
Sende yaşamalıyım deniz,
Asi ve hür…
Sende ölmeliyim,
Bulutlara bakarak…
Rüştü Onur, 3 Ağustos 1920 tarihinde Devrek’te dünyaya gelir. Babası bir köy öğretmeni olan Mehmet Emin Onur, annesi Fikriye Hanım’dır. Ailenin en büyük çocuğu olan Rüştü Onur, ilköğrenimini 1933’te Devrek’te tamamladıktan sonra Kastamonu’da başladığı ortaöğrenimini Zonguldak Mehmet Çelikel Lisesinde sürdürür.
2. Memnuniyet
Benden zarar gelmez;
Kovanındaki arıya,
Yuvasındaki kuşa…
Ben kendi halimde yaşarım,
Şapkamın altında.
Sebepsiz gülüşüm caddelerde
Memnuniyetimden…
Ve bu çılgınlık delicesine
İçimden geliyor.
Dilsiz değilim susamam,
Öyle ölüler gibi
Bu güzel dünyanın ortasında…
Vereme yakalandığı için 1938’de öğrenimine bir yıl ara vermek zorunda kalır, ertesi yıl tekrar okula başlasa da artık okul havasından uzaklaştığı için öğrenimine devam edemez. Okulu bırakır ve “Maliye Varidat Memur Muavini” olarak Ereğli Kömür İşletmelerinde çalışmaya başlar.
3. Nasip
Nasibim dalda çocuk,
Uzan uzan dallara.
Nasibim yolda çocuk,
Düş düş yollara.
Nasibim sensin çocuk;
Seni yağmur gibi,
Bulut gibi,
Gönderen sağ olsun bana.
Hastalığının şiddetlendiği 1941-1942 yıllarını işi ve hastane arasında geçiren Onur, okuduğu lisede bir sene öğretmenlik yapan Behçet Necatigil ve yakın arkadaşı şair Muzaffer Tayyip Uslu ile birlikte bir yandan Zonguldak’ta çıkan dergi ve gazetelerde yazılar yazarken bir yandan da İstanbul’da yayımlanan Değirmen mecmuasına şiir ve yazılar gönderir.
4. Sen varken
Sen Varken
Yalnız değilim bu şehirde.
Oturup konuşabiliyorum,
Hatta gezinebiliyorum,
Sokaklar boyunca
Ya sen olmasan…
Sağlığı kötüleşen Rüştü Onur İstanbul’a giderek Heybeliada Sanatoryumunda tedavi görmeye başlar. Memleketine gidip gelirken İstanbul-Zonguldak seferlerini yapan Anafartalar Vapurunda Mediha Sessiz isimli genç kızla tanışır.
5. İtiraf
Size açabilmeliydim içimi
Geceler yalnız size
Ve yüzüm kızarmadan
Çocukluğumun küçük aşklarını
Anlatabilmeliydim
Geceler yalnız size.
II
Benim de aşklarım oldu
Ve alabildiğine günahlarım.
Halbuki bigünah olmak istedim
Bütün ömrümce.
III
Anam,
Ben topaç çevirirken sokakta
Benim güzel oğlum
Paşa olacak derdi…
Halbuki ben hâlâ
Topaç çeviriyorum sokakta…
Mediha Sessiz Kandilli Lisesini bitirdikten sonra Karabük Demirçelik Fabrikasının açtığı memuriyet sınavını kazanarak burada bir süre memurluk yapar. Ancak Karabük’te aniden rahatsızlanan genç kız hastalığının ne olduğunu teşhis için İstanbul’a gider ve o da Heybeliada Sanatoryumunda tedavi görür.
6. Şair Leyla Sokağı
Sana bırakmalıyım deniz.
Sende geçmeli mevsimlerim,
Sende çiçek açmalı ağaçlarım…
Sende yaşamalıyım deniz,
Asi ve hür…
Sende ölmeliyim,
Bulutlara bakarak…
Kovanındaki arıya,
Yuvasındaki kuşa…
Ben kendi halimde yaşarım,
Şapkamın altında.
Sebepsiz gülüşüm caddelerde
Memnuniyetimden…
Ve bu çılgınlık delicesine
İçimden geliyor.
Dilsiz değilim susamam,
Öyle ölüler gibi
Bu güzel dünyanın ortasında…
Uzan uzan dallara.
Nasibim yolda çocuk,
Düş düş yollara.
Nasibim sensin çocuk;
Seni yağmur gibi,
Bulut gibi,
Gönderen sağ olsun bana.
Yalnız değilim bu şehirde.
Oturup konuşabiliyorum,
Hatta gezinebiliyorum,
Sokaklar boyunca
Ya sen olmasan…
Geceler yalnız size
Ve yüzüm kızarmadan
Çocukluğumun küçük aşklarını
Anlatabilmeliydim
Geceler yalnız size.
II
Benim de aşklarım oldu
Ve alabildiğine günahlarım.
Halbuki bigünah olmak istedim
Bütün ömrümce.
III
Anam,
Ben topaç çevirirken sokakta
Benim güzel oğlum
Paşa olacak derdi…
Halbuki ben hâlâ
Topaç çeviriyorum sokakta…
Payıma düşen toprak parçası
Senin de payına düşer
Ayrılık gayrılık yok
Ölüm nefesinde nasıl olsa
Amma henüz vakit erken
Daha gün
Karşı apartmanın balkonunda
Dur bakalım hele
Ben salata satayım
Şair Leyla Sokağı’nda
Sen gene koş
Bez fabrikasındaki
Tezgahının başına
Ölüm içimde
Ölüm dışımda
Ölüm talihsiz aşımda
Ölüm kuru başımda
Teselli benim gözyaşımda
Senin de payına düşer
Ayrılık gayrılık yok
Ölüm nefesinde nasıl olsa
Amma henüz vakit erken
Daha gün
Karşı apartmanın balkonunda
Dur bakalım hele
Ben salata satayım
Şair Leyla Sokağı’nda
Sen gene koş
Bez fabrikasındaki
Tezgahının başına
Ölüm içimde
Ölüm dışımda
Ölüm talihsiz aşımda
Ölüm kuru başımda
Teselli benim gözyaşımda
Rüştü Onur ile aynı sanatoryumda yatmakta olan Mediha Sessiz kısa bir süre sonra nişanlanırlar. Aynı yıl İstanbul’a giderek nişanlısının evine yerleşen genç şair nişanlısının üç ay sonra tifodan ölümü üzerine çok üzülür.
7. Hülasa
Ben ölsem be anacığım
Nem var ki sana kalacak
Ceketimi kasap alacak,
Pardösümü bakkal
Borcuma mahsuben.
Nem var ki sana kalacak
Ceketimi kasap alacak,
Pardösümü bakkal
Borcuma mahsuben.
Ya aşklarım,
Ya şiirlerim ne olacak
Ya sen ele güne karşı
Nasıl bakacaksın insan yüzüne
Hülasa anacığım;
Ne ambarda darım,
Ne evde karım var.
Çıplak doğurdun beni,
Çıplak gideceğim
Durumu daha da ağırlaşan genç şair henüz yirmi iki yaşındayken Beşiktaş’ta Şair Leyla Sokaktaki evinde 2 Aralık 1942’de yaşamını yitirir, Ortaköy Mezarlığı’na defnedilir.
8. Nasıl geçmişti
Nasıl geçmişti günlerimiz nasıl
Esen bir step şarkısı halinde
Ve her gün bir hatıra sahilinde
Nasıl geçmişti günlerimiz nasıl
Esen bir step şarkısı halinde
Ve her gün bir hatıra sahilinde
Nasıl geçmişti günlerimiz nasıl
Öten kuş ki dalda muttasıl
Şarkılar getirdi bize bahardan
Uzak kaldığımız günler o yardan
Nasıl geçmişti günlerimiz nasıl
Şarkılar getirdi bize bahardan
Uzak kaldığımız günler o yardan
Nasıl geçmişti günlerimiz nasıl
Rüştü Onur hastalığı nedeniyle yaşamının çok kısa olacağını bilerek yaşamış ve şiirlerinde de bu duyguyu yansıtmıştır. Basılı kitabı yoktur; fakat Salâh Birsel onun adına bir saygı kitabı hazırlamıştır. Bu kitapta bütün şiirleri ve hakkında yazılan belli başlı yazılar yer alır. Adı, ölümünden sonra hep kendisi gibi genç yaşta ölen şair arkadaşı Muzaffer Tayyip Uslu ile anılmıştır.
9. Öldükten sonra
Diyecekler ki arkamdan
Ben öldükten sonra
O, yalnız şiir yazardı
Ve yağmurlu gecelerde
Elleri cebinde gezerdi
Yazık diyecek
Hatıra defterimi okuyan
Ne talihsiz adammış
İmanı gevremiş parasızlıktan
Ben öldükten sonra
O, yalnız şiir yazardı
Ve yağmurlu gecelerde
Elleri cebinde gezerdi
Yazık diyecek
Hatıra defterimi okuyan
Ne talihsiz adammış
İmanı gevremiş parasızlıktan
Muzaffer Tayyip Uslu 1922’de İstanbul’da dünyaya gelir. Ortaokul yıllarını Mersin’de geçirdikten sonra, babasının Zonguldak Kömür İşletmelerine tayiniyle, yaşamının bundan sonraki kısmını bu şehirde geçirir.
10. Benden size
Yalnız ben mi inkâr ediyorum Allah’ı
Mevsimler benden kafir
Ya kuşlar ve ağaçlara
Ne buyurulur
Mevsimler benden kafir
Ya kuşlar ve ağaçlara
Ne buyurulur
Uzun söze lüzum yok
Şahidimdir
Beş parasız gezindiğim sokak
Bir zaman yaşadığıma
Şahidimdir
Beş parasız gezindiğim sokak
Bir zaman yaşadığıma
Ve bir hatıra olsun diye
Benden size
Hiç sıkılmadan söyleyebilirim
Sarışın kızlara bayıldığımı
Zonguldak’ta lisede okurken o da Behçet Necatigil’in öğrencisi olur. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümündeki yüksek öğrenimini yoksulluk ve hastalık nedeniyle sürdüremediğinden Zonguldak’ta ağır şartlarda çalışmak zorunda kalır.
Benden size
Hiç sıkılmadan söyleyebilirim
Sarışın kızlara bayıldığımı
Zonguldak’ta lisede okurken o da Behçet Necatigil’in öğrencisi olur. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümündeki yüksek öğrenimini yoksulluk ve hastalık nedeniyle sürdüremediğinden Zonguldak’ta ağır şartlarda çalışmak zorunda kalır.
11. Gramer dersi
Sevmek“ bir kelimedir
“Sarı saçlı“ dersem bir kız için
Sıfat söylemiş olurum
“Ben sarı saçlı bir kız sevdim“
Bir cümledir. Sevda dolu bir cümle
Nokta koymalı, durmalı zira
Zira “açlık“ da bir kelime
Cümleye gelmez sarı saçlı kız gibi
Ah elbet dolaşırsa ölüm sık sık dilime
“Öleceğim, ölüyorum, öldüm“
Diyeceğim bir gün
“Sarı saçlı“ dersem bir kız için
Sıfat söylemiş olurum
“Ben sarı saçlı bir kız sevdim“
Bir cümledir. Sevda dolu bir cümle
Nokta koymalı, durmalı zira
Zira “açlık“ da bir kelime
Cümleye gelmez sarı saçlı kız gibi
Ah elbet dolaşırsa ölüm sık sık dilime
“Öleceğim, ölüyorum, öldüm“
Diyeceğim bir gün
Aşkı, dostluğu, şiiri ve ölümü bu şehirde tanıyan genç şair, 03.07.1946 günü son nefesini verdiğinde sadece yirmi dört yaşındadır. İstanbul doğumlu olmasına rağmen o şehrin acı ve sevinçlerine ortak olması nedeniyle Zonguldaklı şair olarak tanınmış ve o da arkadaşı şair Rüştü Onur gibi veremden ölmüştür.
12. Kan
Önce öksürüverdim
Öksürüverdim hafiften,
Derken ağzımdan kan geldi
Bir ikindi üstü durup dururken
Öksürüverdim hafiften,
Derken ağzımdan kan geldi
Bir ikindi üstü durup dururken
Meseleyi o saat anladım
Anladım ama iş işten geçmiş ola
Şöyle bir etrafıma baktım,
Baktım ki yaşamak güzeldi hâlâ
Anladım ama iş işten geçmiş ola
Şöyle bir etrafıma baktım,
Baktım ki yaşamak güzeldi hâlâ
Mesela gökyüzü,
Maviydi alabildiğince
İnsanlar dalıp gitmişti
Kendi alemine
Maviydi alabildiğince
İnsanlar dalıp gitmişti
Kendi alemine
O dönem yayınlanan şiirleriyle en iyi şairlerden biri kabul edilen Muzaffer Tayyip, hayatındaki acılara karşın, gizli bir keder içerisinde yaşamanın güzelliklerini sergilemiştir şiirlerinde. Şiirlerini “Şimdilik” adlı bir kitapta toplamıştır.
13. Rüştü’den Gelen Mektup
-Oktay Rifat’a-
Önce bütün şairlere selam
Sonra şunu söylemek isterim
Ölüm hiç de güzel değil
Ne sabah var ne akşam
Önce bütün şairlere selam
Sonra şunu söylemek isterim
Ölüm hiç de güzel değil
Ne sabah var ne akşam
Sokakların ellerinden öperim
Bana yaşamasını öğretmişlerdi
Dost olsun düşman olsun
İnsanlara iyi günler dilerim
Bana yaşamasını öğretmişlerdi
Dost olsun düşman olsun
İnsanlara iyi günler dilerim
Söyle sarı saçlı daktiloya
Ben yokum artık
Vefasız dostlara hatırlat
Kimseye kalmaz o dünya
Ben yokum artık
Vefasız dostlara hatırlat
Kimseye kalmaz o dünya
Nasıl unuturum güzeldi yaşamak
Fakat hakkı varmış Oktay’ın
“Hatıralar da dal istiyor
“Kuşlar gibi konacak“
Fakat hakkı varmış Oktay’ın
“Hatıralar da dal istiyor
“Kuşlar gibi konacak“
Yılmaz Erdoğan’ın 22 Şubat 2013’te vizyona giren Kelebeğin Rüyası adlı filminde bu iki şair arkadaşın yaşam öyküleri anlatılır. Şairler bir yandan hastalık, yoksulluk, madenlerde zorunlu görev ve İkinci Dünya Savaşı gibi problemlerle uğraşırken bir yandan da mutluluk arayışında şehirler ve hikayeler arasında seyahat ederler. Her ikisinin de ruhları ad olsun…