Malumunuz bir türlü nihayete eremeyen seçimler yüzünden aylardan beridir siyasetle yatıp, siyasetle kalkıyoruz. Kaçınılmaz olarak bu durum siyasi rakipler arasında mütemediyen devam eden “giydirme” muhabbetlerinin buram buram atmosfere salınmasına vesile oluyor. 17 Aralık sürecinin de etkisiyle, süregiden bu gürültü patırtının ana temalarından birini karşılıklı yolsuzluk ithamları teşkil ediyor. Ağzına kadar nakit dolu kutucuklardan ederi lüks daire olan saatlere, kapanın yedi ceddini ihya eden ihalelerden binbir imtiyazla önü açılan çok yakın “çevre”lere, herkes birilerini devlet kapısından şu veya bu şekilde servet elde etmekle suçluyor. Fazlasıyla goygoya boğulmuş siyasetimizde artık takip edenleri duyarsızlaştırmaktan başka pek de bir şeye yaramayan bu tartışmalar görünen o ki seçmenler nezdinde de çok etkili olmuyor. Bu vaziyete bakınca da insanın ister istemez öyle kendi kendi kendine düşünesi geliyor, kültürümüzde “devletlu”nun karnı tok, sırtı pek olanı mı makbul oluyor diye.
Şanı dillerden düşmeyen ecdadımıza baktığımızda, üst düzey devlet yetkililerinin verdikleri hizmetlerin mükafatı olarak muazzam servetler elde etmeleri olağan bir teamül olarak gözüküyor. Tarihimizde önemli mevkilere gelmiş bazı simalar var ki görevleri esnasında edindikleri mal, mülk ve para duyan fakirlerin akıllarını başlarından almış, dillere pelesenk olmuştur. Bu meşhur zatlardan birisi de sona ermesiyle biz tarih sevdalılarını tarifi mümkün olmayan üzüntülere gark etmiş Muhteşem Yüzyıl dizisinden tanıdığımız meşhur Rüstem Paşa’dır. Kendisi 1500 yılında Hırvat bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş, devşirilmesinin ardından parlak zekası ve kabiliyeti sayesinde çok genç yaşta yüksek makamlara tırmanma fırsatı bulmuştu. Üçüncü vezirken 1539 yılında Kanuni’nin biricik kızı Mihrimah Sultan ile evlenmesiyle, bahtı zaten ziyadesiyle açık olan paşanın istikbali iyiden iyiye parlamış ve nihayet 1544 yılında bir “kul”un çıkabileceği en yüksek noktaya gelmiş ve sadrazam olmuştur.
Kanuni Sultan Süleyman’ın saltanatı esnasında kısa bir ara hariç 13 yıl kadar bu makamda kalmış olan Rüstem Paşa, 1561 yılında hayata gözlerini yumduğunda ardında akılalmaz bir malvarlığı bırakmıştı. Ticari zekası ve mala mülke olan düşkünlüğü gerek devlet erkanı gerekse halk tarafından bilinen paşanın ömrü boyunca biriktirmeyi başardığı servetin başlıca kaynağının aldığı rüşvetler olduğu rivayet edilir. Rüstem Paşa’nın paha biçilemez hazinelerini bizlere aktaran Peçevili İbrahim Efendi, hesabı kitabı belli olmayan daha nice çiniler, halılar, kilimler, porselenler, yemek takımları, şamdanlar ve daha sayısız çeşitli eşya ile birlikte sahibi olduğu malın mülkün ederinin 50 milyon altını geçtiğini söyler. İşte günümüzde dahi duyanları hayatın anlamını sorgulamaya itmeye yetecek servetin detayları:
780.000 altın
1.000 külçe gümüş
2.900 baş cins at
1.160 katır
80.000 sarıklık tülbent
5.000 kaftan
1.100 adet işlemeli başlık
2.000 zırh
600 gümüş eyer
500 elmaslı altın eyer
130 çift altın üzengi
860 adet kabzaları elmaslı kılıç
1.500 gümüş miğfer
1.000 gümüş gürz
33 parça elmas
8.000 adet elyazması Mushaf-ı Şerif
5.000 adet elyazması kitap
1.000 adet Anadolu ve Rumeli’de çiftlik
467 adet Anadolu ve Rumaeli’de değirmen
Bonus
https://youtu.be/3CwEUDudkUw?t=293