Ruh eşi güzel bir tabir. Kulakta da güzel tınlıyor. Herhalde güzel de hissettiriyor olmalı ki herkesler ruh eşini arıyor. Bazısı bulamıyor. Ama bulanlar da var. Yani vardır herhalde. Aksi halde üzerinde bu kadar çok konuşulmazdı. Hiç öyle bir şey olmasa bir süre sonra inanmayı bırakırdı insanlar, aramazlardı.
Peki nedir ruh eşi, kimdir? Nereden bileceğiz onun o olduğunu. “Ey ruh eşim, geldiysen gel de artık usulca belimden sarıl” deyince gelmiyor ki haleti ruhiyesi batasıca… Koreli bir illustratör olan Puuung ruh eşini bulamayanlar için bu soruların yanıtlarını resmetmiş. Aşkın günlük hayatın içine gelip yerleşen o minnoş konforlu halini, ruh eşi kavramının neye benzediğini Puuung’un çizimlerinde bir nebze de hissedip “aaaah ah” çekmek mümkün.
Böyle nasıl anlatsam, Eticin’in kenarındaki bisküvi tonunda bir aşk bu. Aşkı öyle güzel sembolize etmiş ki sanatçı, bööyle çilek üstü krem şanti gibi.
Yemek yapan adam iyi adamdır…
Yaptıktan sonra bir de tadına baktırıyorsa o adamın güzel ruhu vardır. Keyfini düşünüyor işte, beğenine fikrine önem veriyor. Yirim.
Dans şart değil ama olursa can
Kabul edelim eğer eğitimli değilse erkek milletine dans niyetine yapılan salınmalar pek yakışmıyor. Olsun, parmakların ucu birbirine değip gözler kesiştiğinde, ruhlar şöyle bir doğrulup havalanıyorsa daha ne istenir ki…
Ruh eşi deyip olayı abartmamak lazım
Bu çizim olmamış Koreli kardeş. Ruh eşi dedik, bu tek yumurta ikizi olmuş. Aynı kıyafeti giyen sevgilideki samimiyet, tarafsızım diyen cumhurdaki samimiyet kadar değil de nedir? Ha ortam güzel o ayrı.
Hayat güzel ama dans, müzik ve aşktan ibaret değil
Zorluklarda iki kişi birbirine destek olmalı. Kabul böyle söyleyince dev klişe duruyor çünkü herkes en çok kendini düşünüyor. Destek dediğimiz kanka gibi sarılıp sırt sıvazlamak değil, içten kucaklamak. Bela nereden gelirse gelsin sonuna kadar yanında olacağını hissettirmek.
Hep bana hep bana değil sevgili prensesler
Beni sevsin, beni şımartsın, beni pamuklara sarsın, ben ben ben… Bu tipler bu tripler yüzünden bir neslin adını kezbana çıkarttı kâmiller. Çocuk sevip ilgi gösterecekse, kız da karşılığını verecek. Ha diyorsanız ki aşk bir tramvaydır, gideceğiniz yere kadar gider orada inersiniz, o sizin bileceğiniz iş. Bir gün terso bir durakta inince çok ararsınız ama arzu tramvayını. Ruh eşi bir sonraki durakta aktarma yapar devam eder yoluna. Siz de böyle anane tavsiyesi dinlersiniz.
Sadece uyusak hiç uyanmasak?
Ona sarılıp uyumak mutlulukların en güzeli. Ama abartmayınız. Ruh ikizi dediysek pikaçu demedik. Aşkın da bazı ihtiyaçları var. Bir Ediz Hun – Filiz Akın sahnesi kurun kafanızda. Arkadan romantik kemanlar falan…
-Hayatımda ilk defa sarılıp uyuyabileceğim birine rastlamıştım…
#Nöyle mi, adı neydi peki bu şanslı adamın?
-Adnann.
#Peeeki, sonra ne oldu Adnan’a?
-Sarıldık, sarıldıık, sarıldııık… Sonsuza kadar uyuyabilirdim yanında. Uyanıp yüzüne bakıp tekrar sarılıp uyurdum.
#Hımmm, ama adam kaçtı tabii.
-Aman yarebbii! Nereden bildiniz kuzum?
#(güneş gözlüklerini çıkarır) Kuzum değil, Adnann. Uyu uyu içim çürüdü! Çocuk muyuz biz akşamdan sabaha yatıp uyuduk onca zaman. Biraz yorulsaydık uyumadan önce mesela? Hiç mi gelmedi aklına!
-Ühühühğüğgüg… Nasıl dersin, Nasııll! ÜĞGÜHÜĞGÜGÜHH… (eli çenesinde camın kenarına gider, dizlerinin bağı çözülür, yere yığılır)
Beraber sarılıp uyumak da yalan, uyuyamamakta. Dengesini bulmak lazım o işin.
Sarılacaksak böyle sarılalım
Tezgahtaki domatesler tam da o kavanozun içinde ve öyle dik dik duruyorlarsa o ev romantikli evdir. Öyle gördük biz romantik komedilerden. Huzurlu bir enerji olur ortamda. Sakinlik bozulsa da ancak kendileri bozarlar yine. Biri diğerinin kafasına peluş hayvanla vurur, öbürü gider ansızın müziğin sesini açıp dans eder… Çiftlerden birinin aklı başka bir aşka kayana kadar da bu böylece sürer gider. İşte şu tezgah sarılmalarını ihmal etmeyin ki kimsenin aklı kimseye kaymasın. Gözler dışarıda olmasın. Kadir kıymet bilin, bak yaz da geliyor efendi olun!
Saç ve kedi önemli…
… köpek de. Yani hayvan iyidir evin içinde. İki kişi ne olursa olsun sıkılır bir yerde. Gerçekler batar. Hayat o kadar da minnoş değil nihayetinde. Ne diyordu Leyla ile Mecnun’da: Pamuk şeker bile pamuktan yapılmıyor ki… Bu yüzden saçla oynama bitince, kediye köpeğe sarabiliriz. Hem çocuk da yok anladığım kadarıyla. Birbirinizden başka bişeylere bakmak sorumluluk artırır, güven verir, bağları kuvvetlendirir.