Ruben Östlund, kışkırtıcı ve düşündürücü filmleriyle uluslararası beğeni toplayan İsveçli bir yazar ve yönetmendir. İzleyicilerine “sert” davranmaktan hiç çekinmeyen ve “Force Majuere”, “The Square” gibi son derece rahatsız edici filmlerin yönetmenliğini üstlenen İsveçli film yapımcısı; son filmi “Triangle of Sadness” ile de izleyicilerini kıvrandırdı. Cannes’da iki kez Altın Palmiye ve jüri ödülü kazanan, Akademi Ödülleri’ne adını üç Oscar adaylığı ile yazdıran bu ünlü yönetmen ilginç bir yönetmenlik tarzına ve yaşam öyküsüne de sahip. Detayları birlikte inceleyelim.
Ruben Östlund hayatı ve yönetmenlik tarzı
“Sinemayı hayatımda oldukça geç keşfettim” diyen genç yönetmen, İsveç’in Styrsö Adasında dünyaya geldi. Gençlik yıllarında Alpler’deki kayak merkezlerinde mevsimlik işler ile ilgilenen yönetmen, ilk kez buralarda çalışırken profesyonel kamera ile tanıştı. Film çekmeye burada başladığını söyleyen ve bu kayak merkezinde kayak filmleri çekerek deneyim kazandığını belirten Östlund ilk uzun metrajlı filmini 2004 yılında The Guitar Mongoloid ile yaptı, ancak 2014 yılında Alpler’deki lüks bir kayak merkezinde geçen bir hikâyeyi anlatan kara komedi filmi Force Majeure ile ilk kez uluslararası beğeni topladı.
Force Majuere adındaki bu filmi, Cannes Film Festivali’nde yaptığı ilk gösterimin ardından Jüri Ödülü’nü kazandı. Östlund’un bir sonraki filmi ise, 2017 yapımı bir sanat dünyası eleştirisi olan The Square idi. Cannes’da yarışan bu ikinci uzun metrajlı filmi ile festivalin en büyük ödülü olan Palme d’Or’a (Altın Palmiye) layık görülen Östlund, giderek daha tanınır bir sinemacı olmaya başladı.
Sadece dünyanın en zengin %1’inin ayrıcalıklarından yararlanabildiği lüks bir yatta geçen bir gemi kazası ile başlayan “Triangle of Sadness” ile Altın Palmiye ödülünü kazandı. 2022 yılı Cannes Film Festivali, Östlund’un 2017’de “The Square” için almış olduğu ödülü usta yönetmene tekrar bahşetmiş oldu. Ve yine aynı filmle; En İyi Film, En İyi Yönetmen ve En İyi Orijinal Senaryo da dahil olmak üzere toplamda üç Oscar ödülüne aday gösterildi.
Politik hicvi yönü kuvvetli eserleri ile cinsiyet rollerine ve sınıf savaşına hiç de alışılmadık bir perspektiften yaklaşan Östlund, bunu yaparken kara mizah ögelerinden de sıklıkla yararlanıyor. Örnek vermek gerekirse, Triangle of Sadness’ta sinema tarihinin seyirciler için en uzun sahnelerinden birisi vardı. Östlund geçtiğimiz haftalardaki Variety Awards Circuit podcast’inde “Aslında senaryoda seyircilerin benden gitmemi beklediğinden 10 adım ileri gideceğimi önceden belirtmiştim” ifadelerini kullandı.
“25 yaşımdayken ilk kez sinema tarihiyle bağlantı kurdum. Elbette daha önce bazı örneklerini görmüştüm ama o zaman ilgim arttı” diyor. “Yavaş yavaş sinema tutkunu oluyorum. Yavaş yavaş meslektaşlarımın işlerine saygı duymaya ve sahip oldukları becerileri anlamaya başladım. Ama benim için geç oldu, bu yüzden hala harika filmler keşfediyorum.”
Bu yazımızı da incelemek isteyebilirsiniz: İsveç’in Bağrından Kopup Gelen 10 Yönetmen
1. Gitarrmongot (2004) – IMDB: 6.1
Ruben Östlund’un yönettiği ilk uzun metrajlı film olan drama türündeki Gitarrmongot, Moskova Uluslararası Film Festivali’nde FIPRESCI ödülü kazanmıştır.
Punk şarkılar üretmeye ve seslendirmeye gönül veren 12 yaşında bir erkek çocuğun, silahlarla oynayan yetişkin erkeklerin ve kendi benliğini yok etmeyi coşkulu bir mutlulukla isteyen nevrotik bir kadının portresi… İsveç’te geçen, daha önce hiç görmediğiniz ve duymadığınız bir gündelik hayat tasviri.
2. Incident of a Bank / Incident Bancarie – Bir Banka Olayı (2010) – IMDB: 6.9
Ruben Östlund’un kısa filmleri arasında öne çıkmış bu 2010 yapımı aksiyon-komedi filmi, Berlin Uluslararası Film Festivali’nde En İyi Kısa Film dalında Altın Aslan ödülü kazanmıştır. Sundance Film Festivali’nde de gösterime giren bu eser Ruben Östlund’un çıkış filmlerinden birisi kabul edilir.
Stockholm’de 2006 yılı Haziran’ında, iki arkadaş; hiç beklemedikleri bir anda ve gözlerinin önünde iki maskeli adamın motosikletlerinden inerek bir bankayı soymak için başarısız bir girişimde bulunmalarına tanık olurlar. Güpegündüz gelişen bu olay karşısında şaşkına dönen küçük bir kalabalık, her şeyin bir anda ters gitmeye başladığı bu banka soygununda beceriksiz ve bilgisiz iki soyguncunun başarısızlığa uğramasını izler.
3. Involuntary / De Offrivilliga – İstemsiz (2008) – IMDB: 7.0
Ruben Östlund tarafından yönetilen ve “trajik bir komedi veya komik bir trajedi” olarak tanımlanan 2008 yapımı Involuntary, Oscar aday adaylığının yanı sıra pek çok uluslararası film ödülü kazandı. İlk gösterimini Cannes’da Belirli Bir Bakış bölümünde yapan Involuntary, eleştirmenlerden genellikle olumlu eleştiriler almıştır.
İsveç’te neredeyse her yaz sokaklarda birtakım düşüncesiz ve uygunsuz davranışlar görebilirsiniz. Leffe, özellikle içki içerken arkadaşlarına hava atmayı ve müstehcen şakalar yapmayı sever. Dürüst bir ilkokul öğretmeni kendi sınırlarını nereye çekeceğini bilemez: eğitimci arkadaşlarının biraz yönlendirmeye ihtiyacı olduğunda ısrar eder. Cesur fotoğraflar için poz vermeyi ve parti yapmayı seven iki genç kızdan birisi ise bir gece parkta tamamen yabancı biri tarafından sarhoş halde bulunur.
4. The Square – Kare (2017) – IMDB: 7.1
The Square, Ruben Östlund tarafından yazılan ve yönetilen 2017 yapımı bir eleştirel kara komedi filmidir. Filmin oyuncu kadrosunda Claes Bang, Elisabeth Moss, Dominic West ve Terry Notary rol alıyor. 5,5 milyon dolarlık bütçesine karşın gişede 8,5 milyon dolar hasılata imza atan The Square, Cannes’da en büyük ödül olan Altın Palmiye’yi kazanmasının yanı sıra En İyi Film de dahil 6 dalda Avrupa Film Ödülü kazandı.
Başarılı, kendine güvenen ve kusursuz takım elbiseleri içinde çevresi tarafından çekici biri olarak görülen Christian, Stockholm’daki bir çağdaş sanat müzesi olan X-Royal saygın baş küratörü, iyi hayatın tadını çıkarmayı biliyor. Bununla birlikte, karmaşık bir yankesicilik dolandırıcılığının kurbanı olan Christian’ın tüm varlığı, çalınan malını geri almak için oldukça alışılmışın dışında bir yol izlemeye karar verdiği için eriyecektir. Ve, hata üstüne hata, umutsuz sanat uzmanı, bu talihsiz durumu düzeltmek için The Square’in temsil ettiği şeyin tam tersini yapmaya mahkumdur. Bu koşullar altında Meydan, hızla bozulan toplumsal gerçekliğin iğrenç bir simülasyonundan başka bir şey değil midir?
5. Play – Oyun (2011) – IMDB: 7.1
Play, Ruben Östlund tarafından yönetilen 2011 İsveç yapımı drama filmidir. İçeriği nedeniyle İsveç basınında yoğun bir şekilde tartışılan film 2012’de İskandinav Konseyi Film Ödülü’nü kazanmıştır. Irkçı bir yapım olup olmadığı hususunda tartışmalar bulunan film, bunu biraz da gerçek yaşamı acımasız bir şekilde tasvirine borçlu… Cannes Film Festivali’nde birer film ödülü ve adaylığı bulunan Play, Tokyo Uluslararası Film Festivali’nde de Büyük Jüri Ödülü ve En İyi Yönetmen dalında film ödülü kazanmıştır.
Gerçek zorbalık vakalarına dayanan zekice bir gözlem ortaya koyan bu film İsveç’in Göteborg kentinde geçiyor. 12-14 yaşlarındaki bir grup erkek çocuk, 2006 ile 2008 yılları arasında başka çocukları 40’ı aşkın kez soydu. Ve bunu fiziksel şiddet uygulamak yerine bu bir oyunmuş ve bir çeteylermiş izlenimi vererek yaptılar.
6. Force Majeure – Turist (2014) – IMDB: 7.2
Ruben Östlund tarafından yazılan ve yönetilen 2014 yapımı kara komedi filmi Force Majeure, senaryosuyla ve sinematografisiyle büyük beğeni toplamış bir yapımdır. İsveç’in yerel Guldbagge Ödülleri’nde En İyi Film ödülünü kazanan bu film, çeşitli sinema dergileri tarafından 2014’ün en iyi filmlerinden biri olarak gösterilmiştir. Çekimleri Fransa’nın Savoie kentindeki bir kayak merkezi olan Les Arcs’ta yapılan film; Ruben Östlund’un çalıştığı kayak merkezinden edindiği sinematik bilgi ve deneyimi içermesi itibariyle yönetmenin özel bir eseridir.
İsveçli bir aile, birkaç gün boyunca kayak tatili yapmak ve anın tadını çıkarmak için Fransız Alpleri’ne doğru yola çıkarlar. Güneşin üzerinden usulca parladığı muhteşem güzellikteki yamaçların manzarasını gördükleri andan itibaren her şeyin çok iyi gideceğine inanmaya başlarlar. Ama dağ eteğindeki bir restoranda yedikleri öğle yemeği sırasında gerçekleşen bir çığ her şeyi alt üst edince bu inançları pek de uzun sürmez.
Herkes dört bir yana kaçışırken, çocuklarını korumaya çalışan anne Ebba, eşi Tomas’ı çağırır. Ancak tam da bu esnada Tomas, ebeveynlik bilincinden çok uzak bir şekilde canını kurtarmanın telaşına düşmüştür. Beklenen felaket gerçekleşmemiştir, ancak aileye dair kimi önemli hisler temelinden sarsılmıştır, özellikle Tomas’ın üzerinde bir soru işareti vardır.
Tomas, aile reisi rolünü geri almak için umutsuzca mücadele ederken, Tomas ve Ebba’nın evliliği artık sallantıdadır ve çocukları da bu durumun farkındadır. Tartışmalarına, benzer yaşta boşanmış arkadaşları Mats ve onun kendisinden çok daha genç olan yirmi yaşındaki kız arkadaşı Fanni de eklendiğinde; işler oldukça karışacaktır.
7. Triangle of Sadness – Hüzün Üçgeni (2022) – IMDB: 7.4
Ruben Östlund’un İngilizce dilindeki ilk uzun metrajlı filmi olan 2022 yapımı kara komedi filmi Triangle of Sadness’ın başrollerinde Harris Dickinson, Charlbi Dean, Dolly de Leon, Zlatko Burić, Henrik Dorsin, Vicki Berlin ve Woody Harrelson yer alıyor. 2022 yılı Cannes Film Festivali’nde ilk gösterimini yapan film, bu festivalde sekiz dakika boyunca ayakta alkışlandı ve Altın Palmiye ödülüne layık görüldü.
Film genel olarak olumlu eleştiriler alırken, De Leon’un filmdeki oyunculuk performansı büyük övgüler aldı ve yardımcı oyuncu rolüyle ilk Altın Küre ve BAFTA adaylıklarını kazanmasına vesile oldu. Ayrıca En İyi Film ödülü de dahil olmak üzere dört Avrupa Film Ödülü kazanan bu yapım, 95. Oscar Akademi Ödülleri’ne de adını üç dalda ödül adaylığı ile yazdırdı: En İyi Film , En İyi Yönetmen ve En İyi Özgün Senaryo. 15 milyon dolarlık bütçesine karşın gişede 25 milyon dolar hasılat elde eden film, dijital ortamda da oldukça fazla izlendi.
Kariyerine ciddi bir zarar veren kötü seçimlerinin ardından yaralanmış erkek gururuyla yaşamayı öğrenmek zorunda kalan genç manken Carl, başarılı influencer modeli/kız arkadaşı Yaya ile bütün bir gece boyunca süren bir tartışma yaşar. Maddiyat konusunun hassas bir mesele olduğu bu ilişkiye devam ederken, Carl, kaybedeceği bir savaş verdiğinin farkına varmaya başlar.
Güvensizliklerle, kırılgan egolarla, ustaca manipülasyonlarla var olmaya devam eden bu modern ilişki, belirsizliklerle doludur. Tartışmalarından bir süre geçmesinin ardından Yaya ve Carl’ın arası yumuşamaya başlar ve Yaya, ultra zenginlerle vakit geçirebilmek için Carl’ı lüks bir yat yolculuğuna çıkarır. Ama bu sefer, onlar için hayatın göründüğü kadar kolay olmayacağını anlayacakları bir fırsatla karşılaşacaklardır. Çok geçmeden şiddetli bir fırtına multimilyon dolarlık yatı bir tahterevalli gibi ileri geri sallamaya başlar ve yolculuklarını bir felakete sürükleyecek olan bir kaza gerçekleşir. Hayatta kalan yolcular uyandıklarında ıssız bir adada mahsur kaldıklarını görürler ve karşı karşıya oldukları şey tam anlamıyla bir hayatta kalma mücadelesidir.
Yazımız burada sona erdi, yeni yönetmen sineması yazılarında görüşmek dileğiyle…
Kaynak: 1