1776 yılında Kongre tarafından onaylanan Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi’nde; tüm insanların “eşit” yaratıldığı ve herkesin belirli haklara sahip olduğu belirtiliyordu. Peki gerçekten Amerika’da herkes eşit haklara sahip miydi? Eşit kabul edilen Amerikalılar beyaz, Anglo-Sakson ve Protestan’dı. Beyazların üstünlüğüne dayalı bu yaklaşım ayrımcılık ve ırkçılığın temelini oluşturdu. Irkçılık karşıtı mücadele ilk olarak Amerikan İç Savaşı’nda başladı. Bu süreçte Sojourner Truth gibi isimler kurumsallaşmış köleliğe karşı etkili bir mücadele başlattı. İç Savaş’tan sonra kölelik kurumu kalktı ancak ayrımcılık ve ırkçılık devam ediyordu. 1950’li yıllarda Rosa Parks, ayrımcılık karşıtı mücadelenin sembol ismi oldu. Gelin, bu cesur kadının hikayesine yakından bakalım.
Rosa Parks 4 Şubat 1913’de Amerika Birleşik Devletleri’nin Alabama eyaletinde dünyaya geldi
Hayatının ilk yıllarını annesi, büyükannesi ve erkek kardeşiyle birlikte küçük bir çiftlikte geçirdi. Annesi Leona McCauley öğretmenlik yapıyordu bu nedenle çocuklarının eğitimine özen gösteriyordu. Rosa Parks hem evde annesinden hem de Alabama’daki ilk okulda eğitim aldı. Daha sonra Montgomery Kız Endüstri okulunu bitirdi. Lise eğitimi için Alabama Eyaleti Öğretmen Koleji’ne başladı. Ancak büyükannesi Rose Edwards’ın hastalığı ve daha sonra ölümü nedeniyle okulu bırakmak zorunda kaldı. Okula tekrar devam etmeye karar verdiğinde bu sefer annesi hastalanmıştı. Kardeşiyle birlikte evin geçimini sağlamak için çalışmaya başladı.
19 yaşındayken Raymond Parks ile evlendi. Eşinin desteğiyle 1934 yılında lise eğitimini tamamladı
Afrika kökenli Amerikalıların %7’sinin lise diplomasına sahip olduğu bir dönemde Rosa Parks okulunu bitirmeyi başarmıştı. Okuldan mezun olduktan sonra ev temizliğinden hemşire yardımcılığına kadar pek çok işte çalıştı. En sonunda terzilik yapmaya başladı. Eşi Raymond Parks uzun bir süredir Renkli İnsanların Gelişimi Ulusal Derneği’ne (NAACP) üyeydi. Rosa da eşiyle birlikte derneğin çalışmalarına katılmaya başladı. Rosa Parks için hayat hayal kırıklıklarıyla doluydu. Ülkedeki adaletsizlik öyle bir boyuta ulaşmıştı ki renkli insanlar yalnızca alt düzey okullara gidebiliyor, kütüphanelerden ödünç kitap alamıyorlardı. Rosa, ırksal adaletsizliği sona erdirmek için aktif olarak mücadele etmeye başladı. Kısa bir süre sonra Montgomery’nin önde gelen aktivistlerinden biri oldu. Başarısı sayesinde NAACP’ın sekreterliğini yapmaya başladı.
Rosa Parks, 1940’lı yılların başında Montgomery NAACP Gençlik Konseyi’ni kurdu. Daha sonra ayrımcılık kurbanlarıyla röportaj yapmak için eyalet çapında büyük bir seyahate çıktı
NAACP’nin sekreterliğini yaptığı dönemde terzilik yapmaya da devam ediyordu. Onun ismini tarih kitaplarına altın harflerle yazdıran olay 1955 yılında gerçekleşti.
Parks, 1 Aralık 1955 Perşembe günü yorucu bir iş gününün ardından otobüsle evine dönmek istedi
O dönemde ABD’nin bazı eyaletlerinde siyah ve beyaz insanlar otobüslere ayrı kapıdan biniyor ve kendilerine ayrılmış alanlarda oturuyorlardı. 1 Aralık günü Rosa Parks, otobüse bindikten sonra siyahlara ayrılan arka koltuklardan birine oturdu. O sırada otobüse binen beyaz bir adam, ön tarafta beyazlara ayrılan yerde boş koltuk bulamayınca siyahilere ayrılmış bölümde oturan Rosa Parks’tan kendisine yer vermesini istedi. Ancak Rosa Parks, kimseye yer vermek zorunda olmadığını belirterek bu isteği geri çevirdi. Onun davranışı otobüsteki bütün beyazları şaşırtmıştı. Bunun üzerine otobüs şoförü Rosa Parks’ı kalkması için uyardı. Ayrımcılık yasaları son derece açıktı. Otobüste beyazlar için yer kalmadığında siyahlar yer vermeliydi. Bu nedenle Rosa Parks’ın “itaatsizliği “kamu düzenini bozan bir davranış olarak algılandı. Şoför polis çağırdıktan kısa bir süre sonra Rosa Parks tutuklanarak gözaltına alındı.
Rosa Parks, NAACP Montgomery başkanı Edgar Nixon’ın 100 dolarlık kefalet bedelini ödemesi üzerine tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı
Nixon hiç vakit kaybetmeden dönemin önde gelen aktivistlerine ve üniversite profesörlerine durum hakkında bilgi verdi. O gece sabaha kadar 35.000 el ilanı basarak halkı, otobüsleri boykot etmeye çağırdı. O günden sonra tam 381 gün siyahlar otobüse binmedi. İşlerine ve okullarına yürüyerek gittiler. Arabası olanlar boykota destek olmak için sefer düzenlemeye başladı. Bir süre sonra otobüs şirketleri iflas etme noktasına geldi.
Rosa Parks, 5 Aralık’ta ayrımcılık yasalarını ihlal etmekten suçlu bulundu. Hapis cezası ertelendi fakat mahkeme masrafları için 14 dolar para cezası aldı
Bu sırada siyahların boykota katılımı beklenilenden çok daha fazlaydı. Nixon yakalanan ivmeden faydalanarak Montgomery İyileştirme Derneği’ni (MIA) kurdu. MIA’ın başkanlığında ise hepimizin yakından tanıdığı Dr. Martin Luther King vardı. Montgomery otobüs boykotu, beyaz nüfus arasında büyük bir öfke yarattı. Öfkeli kalabalık Nixon ve Martin Luther King’in evlerini bombaladı. Şiddet ne boykotçuları ne de liderleri korkutuyordu. Ancak beyazların şiddeti nedeniyle Montgomery’de yaşanan dram her geçen gün daha fazla ilgi çekiyordu.
Martin Luther King, şiddet karşısında boykota katılan tüm insanlara pasif direniş çağrısı yaptı. Bu sessiz protesto kısa sürede ülkenin diğer bölgelerine sıçradı. Siyah ve beyaz binlerce cesur insan, eşit haklar talebiyle protestolara dahil oldu. Sonuç olarak 13 Kasım 1956’da Yüksek Mahkeme otobüslerde ayrımcılığın anayasaya aykırı olduğuna karar verdi. Mahkeme kararının ardından 20 Aralık tarihinde boykot sona erdi.
Boykottan sonra Parks, devamlı ölüm tehdidi aldığı için kalıcı olarak Michigan Detroit’e yerleşti
Parks, 1965’te Kongre Üyesi John Conyers’ın Detroit ofisinde idari yardımcı oldu ve 1988 emekli olana kadar bu görevde kaldı. 1970’li yıllarda eşi, erkek kardeşi ve annesini art arda kanserden kaybetti. 1987’de Detroit’in gençliğine hizmet etmek için Rosa ve Raymond Parks Kişisel Gelişim Enstitüsü’nü kurdu. Emekliliğini izleyen yıllarda, sivil haklarla ilgili olaylara ve davalara destek vermek için seyahat etti. O yıllarda “Rosa Parks: My Story” ismiyle bir otobiyografi yazdı. 1990’lı yıllarda verdiği bir röportajda sivil haklar hareketini başlatan otobüsteki eylemi hakkında şunları söyleyecekti:
“İnsanlar her zaman yorgun olduğum için koltuğumdan vazgeçmediğimi söylüyorlar, ama bu doğru değil. Fiziksel olarak yorgun değildim, yaşlı değildim, kırk iki yaşındaydım. Hayır, teslim olmaktan bıkmıştım. Tek yorgunluğum buydu.”
Rosa Parks, 43 farklı üniversiteden fahri doktora derecesi aldı. Yüzlerce plaket, ödül ve madalyaya layık görüldü.
1996 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin 42. başkanı William J. Clinton’dan özgürlük madalyasını aldı. Ertesi yıl Michigan eyaletinde 4 Şubat’ı takip eden ilk Pazartesi, Rosa Parks günü ilan edildi. 1999 yılında ABD yasama organı Rosa Parks’ı Kongre Altın Madalyası’yla ödüllendirdi.