Romanın ana malzemelerinden biri, onu kuşatan çevredir. Bu bakımdan, mekân romana hizmet etmek için seçilir. Romanlarda İstanbul, dediğimizde de aslında yerli ve yabancı sayısız örnekle karşılaşırız. Hepsini toplamak mümkün olmasa da, romanlara konu olmuş ve bugün dahi gidip görebileceğiniz çeşit çeşit yeri derledik. O yerin yanında, o yeri anlatan romanı okumak acaba nasıl bir duygu olur?
1. Ahmet Hamdi Tanpınar ve Beykoz korusu
Evvela Tanpınar’ın “Beş Şehir” adlı kitabının bir roman olmadığını söylemek gerek. Ancak İstanbul üzerine yazılmış kültürel bir kitap arıyorsanız, farklı dört şehirle beraber İstanbul’dan da bahseden bu kitabı başucunuza koyun, derim. Tanpınar’ın Beş Şehir’de Beykoz korusundan bahsettiği kısım şu şekilde: “Hangi İstanbullu, Beykoz korusunda veya Bebek sırtlarında dolaşırken kendisini dış âlemin o kavurucu zaruretlerine karşı müdafaa edecek zengin ve çalışkan bir uzleti özlememiş, kısa bir ân için olsa bile onun çelik zırhlarını giyinmemiştir?”
2. Orhan Pamuk ve Taşkışla
Kent soylu ve İstanbullu bir ailenin çocuğu olan Orhan Pamuk’un hayatında İstanbul’un özel bir yeri vardır. Kimi zaman penceresinden bakar gelip geçenlere. Kimi zaman da sokaklara çıkar ve kentin farklı yüzlerinin izini sürer. Pamuk’un “Yeni Hayat” romanında bahsettiği ve bugün mimarlık fakültesi olarak kullanılan Taşkışla ile ilgili kısım: “Karaköy’de iskeleye zıpladım, kollarla, dirseklerle dirsekleştim, merdivenlerden çıktım, otobüse atladım, Taksim’e vardım ve Taşkışla’ya yürürken kaldırımlarda çiçek satan Çingelere bir an durup baktım.”
3. Yakup Kadri Karaosmanoğlu ve Perapalas
Edebiyatın birçok farklı dalında eser üretmesine rağmen kalitesini bozmayan yazar Karaosmanoğlu “Kiralık Konak”ta şöyle bahsediyor tarihe tanıklık eden Perapalas’tan: “Selma Hanımefendi: ‘Bana gözüyle görmüş birisi hikâye etti! Geçen gün Perapalas’ta bir hususi odada baş başa yemek yemişler’ diyordu.”
4. Sait Faik Abasıyanık ve Kirazlı Mescit Sokak
Usta öykücü Abasıyanık’ın “Alemdağ’da Var Bir Yılan” adlı eserinde geçiyor Kirazlı Mescit Sokak. Burası geçmişten bugüne pek çok konağa ev sahipliği yapmış bir bölge: “Günlerden cuma. Mektep tatil. Süleymaniye’de Kirazlı Mescit Sokağı’nda oturuyoruz. Ben on yedi yaşlarındayım. Münir Paşa Konağı’nın çam ağacını hatırlıyorum.”
5. Sabahattin Ali ve Babıâli Caddesi
Cumhuriyet devri Türk edebiyatının önemli isimlerinden Sabahattin Ali, “İçimizdeki Şeytan” adlı eserinde, Cağaloğlu ile ünlenmiş caddeden şöyle bahsediyor: “Nihat’la Ömer köprüden ağır ağır Babıâli Caddesi’ne doğru yürüdüler. Kitapçı camekânlarını seyrederek Beyazıt’a gitmek istiyorlardı. İki tarafında zevksiz kapaklar içinde iyili kötülü kitapların ve ciğer kebabı ile zeytinyağlı enginarın teşhir edildiği yokuşu hiç konuşmadan çıkıyorlardı.”
6. Sunay Akın ve Harbiye Askeri Müze
Muazzam hikâye anlatıcılığı ile de bilinen Sunay Akın “İstanbul’un Nazım Planı”nda şöyle bahseder müzeden: “Harbiye semtindeki Askeri Müze’de de, 18. yüzyıla ait timsah derisinden yapılma bir kalkan sergilenmektedir. Nil Nehri boyunca çokça görüldüğünden timsaha Mısır kültüründe rastlamak doğaldır. Yoksa, diyorum, Taksim’in göbeğindeki sokak, timsah adını, bir zamanlar orada yaşamış olan bir Mısırlıya mı borçludur?..”
7. Halid Ziya Uşaklıgil ve Göksu
Kendi devrinin en büyük düzyazı ustalarından biri olarak kabul edilir Uşaklıgil. Aşk-ı Memnu adlı meşhur eserinde Beykoz’da bulunan Göksu, şöyle geçer satırlarında: “Bir gün Göksu’da -nasıl oldu bilinemez- Firdevs Hanım’ın izdivacından bahsolundu. Bu rivayet derenin sevda taşıyan sularının üstünden hafif bir hande ile uçtu; güzergâhında hayretler uyanıyordu, bütün Göksu güya bu rivayete karşı mebhüt ve mütehayyir, bir taaccüp nida-sile titredi.”
8. Orhan Kemal ve Çarşıkapı
Eserlerinde toplumun sorunlarına eğilen Orhan Kemal, “Evlerden Biri” adlı romanında Kapalıçarşı’nın kapılarından biri olan Çarşıkapı’dan şöyle söz açar: “Araba durdu. Avucundaki yirmibeşliği uzatıp, atladı. Kurtulmuştu. Beyazıt’a, Beyazıt’tan Çarşıkapı, Belediye hatta Eminönü’ye yayan gidebilirdi. Vakit çok erkendi henüz.”
9. Refik Halit Karay ve Sadabad
Çok duru bir edebi dile sahip olan Karay, “Memleket Hikâyeleri” kitabında, defalarca yenisi yapılan ve bugün belediye binası olarak kullanılan Sadabad’dan şöyle bahseder: “Burası Anadolu’nun Saadâbadı idi. Tıpkı Saadâbad gibi burada da sürekli sazlar çalınıp çengiler oynar; gazeller okunup şiirler yazılırdı.”