Robert Schumann, Alman romantizm akımının ilk büyük temsilcilerinden biri olarak kabul ediliyor. Hayatı boyunca şiirselliğin, beste oluşturmadaki önemini vurgulayan Schumann, sanat ile hayatın ayrılmaz bütünlüğünü savunuyordu. Bu nedenle müzik tarihinde, romantiklerin en romantiği olarak biliniyor. Genç yaşlarından itibaren depresyon ve duygu durum bozukluğu gibi ruh sağlığı sorunları yaşayan Schumann, meleklerin kulağına notalar fısıldadığını iddia ediyordu. Gelin, herkesin yarı deli yarı dahi dediği bu muhteşem bestecinin hayatına daha yakından bakalım.
Müzik dahisi Beethoven’ın duyma engeline rağmen nasıl mükemmel besteler yaptığını merak ediyorsanız buraya tıklayabilirsiniz?
Robert Schumann, 8 Haziran 1810 tarihinde Almanya’nın Zwickau kentinde dünyaya geldi
Friedrich A. Schumann ile Johanna C. Schnabel’in beş çocuğundan en küçüğü olan Schumann, küçük yaşlarından itibaren şair olmayı hayal ederdi. Babası Friedrich hem yazar hem de kitabevi sahibiydi. Babasının mesleği nedeniyle edebiyata büyük ilgi duyar özellikle romantik yazarların bütün eserlerini okumaya çalışırdı. Okumaktan en keyfi aldığı yazarlar arasında Goethe, Shakespeare ve Jean-Paul Richter bulunuyordu.
Müzik eğitimine yaşadıkları şehrin orgcusundan dersler alarak başladı. O andan itibaren Schumann’ın en yakın arkadaşı piyanosuydu
Oldukça yetenekli bir çocuk olan Schumann, edebiyat ve müzik arasında kararsız kalarak büyüdü. Şair mi yoksa müzisyen mi olmak istediğine uzun bir süre karar veremedi. Ancak ileride bu iki sanat dalı onun yeteneğinin çift yönlü gelişmesine yardımcı oldu. Kariyer seçimi müzik lehine olsa da edebiyatı hiçbir zaman bırakmadı.
1831 yılında hukuk eğitimi almak için Leipzig Üniversitesine kaydoldu. Ancak zamanının büyük bir kısmını şiir ve müzikle geçiriyordu
Leipzig’de hayatını değiştirecek piyano hocası Friedrich Wieck ile tanıştı. Müzik eğitimine ağırlık vermeye başlayan Robert Schumann, yoğun bir çalışma temposunun ardından virtüöz seviyesine ulaştı. 1832 yılına kadar önemli bestelerinin büyük bir kısmını yazmıştı. Bu sırada yoğun bir şekilde müzik aktivitelerine devam ediyordu. Ancak kısa bir süre sonra sağ elinin orta parmağını kullanmaz oldu. İddialara göre, Robert Schumann parmaklarını güçlendirmek için ellerini bir makineye bağlıyordu. Parmağını iple sıkıca bu makineye bağladığı için orta parmağını felç etmişti. Böylece Schumann’ın ünlü bir virtüöz olma hayalleri suya düştü. Ancak büyük kararlılıkla beste yapmaya devam etti ve kısa sürede besteci-eleştirmen kimliğine büründü.
1833 yılında ağır bir depresyon geçirdi. O yıl hastalığının ilk belirtileri iyiden iyiye kendini göstermeye başladı
Ağabeyi ve yengesinin ani ölümü onu derinden üzmüştü. Bu dönemlerde işitsel halüsinasyonları başlamış, uzun bir dönem uyku sorunu yaşamıştı. O yıllarda bir de Avrupa kıtasının tamamında kolera salgını baş göstermişti. Schumann’da hastalığa yakalandı ve yüksek ateşin etkisiyle akıl sağlını kaybettiğini düşündü.
1834 yılına gelindiğinde Avrupa’nın en çok okunan müzik dergilerinden birini yayımlamaya başladı
Robert Schumann, Neue Zeitschrift für Musik ismiyle yayımlanan derginin 10 yıl boyunca editörlüğünü ve baş yazarlığını yaptı. Bu dergideki müzik eleştirilerini Eusebius ve Florestan gibi takma isimlerle yayımladı. Tarihçilere göre Eusebius ve Florestan, Schumann’ın çift karakterini yansıtıyordu. Eusebius ismiyle hassas ruhlu ve melonkolik, Florestan takma ismiyle ise tutkulu ve sert yazılar kaleme alırdı. Onun farklı ruh halleri yazılarına olduğu kadar gelecekti eserlerine de yansıyacaktı.
Robert Schumann’ın hayatında müzik kadar gönül ilişkileri de önemli bir rol oynadı
Üniversitede tanıştığı müzik hocası Friedrick Wieck’in küçük kızı Clara, Schumann’ın en büyük aşkıydı. Clara’da tıpkı babası ve sevgilisi gibi çok yetenekli bir müzisyendi. Schumann, Clara’ya karşı duygularını fark ettiğinde, aşkı için büyük acılar çekeceğinden habersizdi. Friedrick Wieck, kızı ve Schumann arasındaki duygusal yakınlığa sıcak bakmıyordu. Hatta Robert Schumann’ı kızının kariyerinin önünde bir engel olarak görüyordu. Bu nedenle Friedrick, gençleri ayırmak için elinden gelen her şeyi yaptı. Ancak kızının üzgün hallerine dayanamayan Friedrick bir süre sonra bu ilişkiye onay vermek zorunda kaldı. 1837 yılında Clara ve Schumann nihayet sözlenmişti. Ancak uzun bir süre bir araya gelemediler. Clara, müzik eğitimi için Paris’e gitmişti. Aynı zamanda Avrupa’nın pek çok ülkesinde konserler vermeye başladı. Friedrick, kızı ve Schumann’ın ayrı kalması için Clara’yı sürekli başka bir ülkeye gönderiyordu. Aşkın pençesine düşen Schumann ise birbirinden tutkulu eserlerini art arda beslemeye başladı.
Clara ve Schumann 1840 yılında ailevi ve yasal engellerin hepsini aşarak evlendiler
Evlendikten sonra ikilinin sekiz çocuğu oldu. Hamilelik süreçlerinde turnelere katılamayan Clara, bir süre geri planda kaldı. Robert Schumann ise tam tersine evlendikten sonra 140 şarkılık Lied Dizisi besteledi. Özellikle Dichterliebe isimli eseriyle müzik ve şiir arasında gerçek bir birliktelik sağlamayı başardı.
Robert Schumann 1842 yılında oda müziğine yönelmeye başladı. Yıl içinde yaylı çalgılar dörtlüsü, piyano dörtlüsü ve piyano beşlisini besteledi
Bu dönemde Schumann’ın sağlık durumu yavaş yavaş kötüleşmeye başladı. Sinir krizleri, halüsinasyonlar, duygu durum bozuklukları gibi çok ciddi ruhsal sorunlarla boğuşuyordu. Bu nedenle dergi yayımlamayı tamamen bırakarak kendini müziğine adadı.
Schumann’ın hastalığı o kadar ilerlemişti ki yeni bir başlangıç yapmak için 1845 yılında ailesiyle birlikte Leipzig’den ayrılarak Dresden’e taşındı
Ancak Clara ve Robert için Dresden şehri tam bir hayal kırıklığı oldu. Şehirde onların beklentisini karşılayacak bir konser salonu yoktu. Burada Robert Schumann’ın para kazanabileceği bir organizasyon da bulunmuyordu. O da ruh sağlığını koruyabilmek için tekrar beste yapmaya başladı. İlerleyen dönemlerde ismini “Piyano Konçertosu” olarak değiştireceği “La Minör Fantezisi’ni” besteledi. 1840’lı yılların sonunda Almanya’nın her yanında ayaklanmalar çıkmaya başlamıştı. Ülkedeki iç karışıklıklar Dresden’e ulaşınca, ailesiyle birlikte Düsseldorf’a taşındılar.
1950 yılında Düsseldorf şehrinin müzik direktörü oldu
Uzun süredir sinir krizi geçirmeyen Schumann, beste yapmaya devam etti. Viyolonsel Konçertosu ve 4. Senfonisini bu dönemde tamamladı. Ancak geride bıraktığını zannettiği hastalığı tekrar nüksetti. Sürekli halüsinasyonlar görmeye başlayan Schumann tuhaf sesler duyduğunu iddia ediyordu. Kimsenin duymadığı sadece kendisinin duyduğu işitsel halüsinasyonları bir kağıda dökmeye başladı. Ortaya “Hayalet Varyosyanları” ismini verdiği muhteşem bir eser çıktı. 1854 yılında akıl sağlığının tamamen kaybeden Robert Schumann müzik direktörlüğü görevinden alındı.
Robert Schumann hayatının son dönemlerinde kendisine işkence yapıldığını iddia ederek acı çektiğini belli eden sesler çıkarmaya başlamıştı. Halüsinasyonlarının artması nedeniyle başarısız olan bir intihar girişiminde bulundu
Ailesine zarar vereceğini düşündüğü için kendi isteğiyle ruh ve sinir hastalıkları hastanesine yattı. Hastaneye yerleştikten bir süre sonra kimseyle görüşmek istemedi, hatta yemek yemeyi dahi reddetti. 27 Temmuz 1856’da hastane yetkilileri, Clara’ya eşinin durumunun kötüleştiği haberini verdi. Clara hemen eşinin yanına koştu .Schumann son derece bitkin görünüyordu. Ancak Clara’yı hemen tanıdı ve ona gülümseyerek son kez sarıldı. 29 Temmuz 1856 tarihinde ise hayatını kaybetti. Robert Schumann’ın ölümünden sonra Clara, bir daha beste yapmadı. Eşinin çalışmalarını ön plana çıkarmayı tercih etti. 1896 yılında ölümüne kadar müzik hocalığı yapmaya devam etti.