Ünlü yönetmen Christopher Nolan’ın merakla beklenen filmi “Oppenheimer” kısa bir süre sonra vizyona girecek. Sinemaseverler arasında büyük bir heyecan yaratan otobiyografik filmin merkezinde, Manhattan Projesi’nin başkanlığını yürüten ve “atom bombasının babası” olarak da anılan Amerikalı fizikçi Julius Robert Oppenheimer yer alıyor. Bu sebeple insanlık tarihini değiştiren bilim insanlarından biri olan Oppenheimer’ın yaşamı, son günlerde çok sayıda insan tarafından merak ediliyor. Üstelik atom bombasının icat edilmesinde başat rol oynayan bilim insanının yaşamı ilginç hikâyelerle dolu. İşte Robert Oppenheimer hakkında muhtemelen daha önce duymadığınız 7 ilginç hikâye.
1. Robert Oppenheimer, kara deliklerin varlığını ileri süren ilk bilim insanıydı
Kariyerinin bir noktasında astrofizik ile de ilgilenen bu “çılgın” bilim insanı, teorileştirilmiş ancak henüz keşfedilmemiş kozmik nesneler üzerine makaleler yayımlamaktan da geri durmuyordu. Bu hususta 1939 yılında, o zamanki öğrencisi Hartland Snyder ile birlikte yayımladığı bir makale ise hayli ilginçti. Oppenheimer, ilgili makalesinde uzayın derinliklerinde “kütleçekim kuvveti, ürettiği enerjiyi aşan ölü yıldızların” olması gerektiğini ileri sürüyordu.
Ne var ki yayımlandığı zamana göre oldukça sıra dışı kabul edilen bu makale, bilim dünyasında pek de ilgi görmedi. Oysa Oppenheimer, günümüzdeki astrofizik çalışmalarının en ilginç hususlarından biri olan kara deliklerin varlığından bahsediyordu…
2. Albert Einstein, Oppenheimer’a “budala” demişti!
Tarihin en ünlü bilim insanlarından ikisi, 1940’lı yıllarda ufak bir sürtüşme yaşamıştı. Bu ufak gerilimin sebebi ise hayli ilginçti. Amerika Birleşik Devletleri’nde “McCarthy’ciliğin” (1940’lı yılların sonunda başlayıp 1950’lerin sonuna dek devam eden antikomünist kuşkuculuğu tanımlamak için kullanılan bir terim) zirve yaptığı yıllarda aralarında ünlü isimlerin de yer aldığı pek çok insan, komünist olmakla veya komünistlere destek vermekle suçlanmış, yıllar süren takiplerle ve yorucu sorgulamalarla mücadele etmek durumunda kalmıştı.
İşte II. Dünya Savaşı’nın ve dolayısıyla tüm dünyanın kaderini değiştirecek denli önemli bir silahın mucitlerinden olan Oppenheimer da, McCarthy’ciliğin hedef haline getirdiği isimlerden biriydi. Oppenheimer, 1930’lu yıllarda komünizme sempati beslemeye başlamış, kendisine kalan 300 bin dolarlık miras ile ABD’deki sol görüşlü gruplara maddi destek sağlamıştı. Bu sebeple de ağır bir baskı ve türlü soruşturmalarla karşı karşıya kalmıştı.
İşte böyle bir dönemde, Alman meslektaşı Oppenheimer’a can sıkıcı soruşturmalara katlanmak ve yargılanmaktansa, ülkeyi terk edebileceğini söylemişti. Ancak Oppenheimer, Einstein’dan gelen bu tavsiyeyi “mevcut politik durumun ancak içeriden değiştirilebileceğini ve bu yüzden kalıp savaşacağını” söyleyerek geri çevirmişti. Bunun üzerine Einstein, Oppenheimer hakkında “O bir budala!” ifadesini kullanmıştı.
3. Üniversitedeki öğretmenini zehirlemeye çalıştı!
Oppenheimer, Birleşik Krallık’taki Cavendish Laboratuvarında fizik doktorası yaparken zor zamanlardan geçiyor, depresyonla mücadele ediyordu. Bu yıllarda Oppenheimer’ın danışmanlığını yapan deneysel fizikçi Patrick Maynard Stuart Blackett ise pratik eksikliğine rağmen, öğrencisini laboratuvar çalışmaları için zorluyordu.
Oppenheimer’ın laboratuvarda karşılaştığı başarısızlıklar ve öğretmeninin onayını bir türlü kazanamaması, onu son derece öfkelendirmişti. Öyle ki bu parlak öğrenci, bir keresinde bir elmayı zehirli kimyasallara batırmış ve Blackett’in masasına koymuştu!
4. Dönemin ABD Başkanı Harry S. Truman, Oppenheimer’ı “ağlak” bir bilim insanı olmakla suçladı
Hiroşima ve Nagazaki’ye atom bombalarının atılmasından kısa bir süre sonra Oppenheimer, olası bir ABD-Sovyetler Birliği nükleer savaşı hakkındaki endişelerini tartışmak için dönemin ABD Başkanı Harry S. Truman ile bir görüşme gerçekleştirmişti.
Görüşmede Truman, Sovyetler Birliği’nin asla bir atom bombası geliştiremeyeceğini söyleyerek, Oppenheimer’ın endişelerinin yersiz olduğunu ifade etmişti. Oppenheimer ise aynı görüşmede ABD başkanına ilginç bir itirafta bulunmuştu: “Sayın Başkan ellerimde kan var, hissediyorum!” İşte bu itiraf, ABD başkanını bir hayli sinirlendirmiş ve Oppenheimer ile bir daha görüşmek istememesine neden olmuştu. Öyle ki Truman, 1946 yılında Oppenheimer için “5-6 ay önce ofisime gelen ve zamanının çoğunu kıvranarak geçiren ağlak bilim insanı.” ifadelerini kullanmıştı.
5. Öğrencileri üzerinde büyük bir etkiye sahipti
Üstelik bu etki, bilimsel alan ile sınırlı değildi. Son derece başarılı bir fizikçi olan Robert Oppenheimer, hitabet konusunda da hayli yetenekli bir isimdi. Konuşma sanatındaki ustalığı, ders verdiği öğrencileri “büyüleyecek” denli yüksekti. Öyle ki bazı öğrencileri, bu etkileyici bilim insanı gibi giyiniyor ve onun gibi davranıyordu…
6. Sanskritçe dâhil olmak üzere 6 dil biliyordu
Ünlü bilim insanı Yunanca, Latince, Fransızca, Almanca, Hollandaca ve eski Hint dili Sanskritçe biliyordu.
7. 12 yaşındayken, bir jeolog sanılarak konferans vermesi için davet edilmişti
Robert Oppenheimer, 7 yaşından itibaren yapıları ve polarize ışıkla etkileşimleri nedeniyle kristallere ilgi duymaya başlamıştı. Çocukluk yıllarında tutkulu bir mineral toplayıcısı haline gelen Oppenheimer yerel jeologlarla uzun ve ayrıntılı yazışmalar yapıyordu.
Oppenheimer’ın iletişim halinde olduğu jeologlar ise 12 yaşındaki bir çocukla yazıştıklarından habersizlerdi. Bu nedenle Oppenheimer’ı bir konferans vermesi için New York Mineroloji Kulübüne davet etmişlerdi. Oppenheimer, babasının teşvikiyle davete icabet etmiş ve tahta bir kutunun üzerine çıkarak kürsüde konuşma yapmıştı.
İlginizi çekebilir:
Julius Robert Oppenheimer: Atom Bombasını İcat Ederek Dünya Tarihini Değiştiren Ünlü Fizikçi
Kaynak: 1