Sanat zaten normal adam işi değildir derler ya. İlla bir hastalık bir vesvese bir şey..
Gastrit yazar hastalığı diye her yazmak isteyen bir iki kelime yazmaktan evvel midenin canına okumaya niyetleniyor ya. Bu aşağıdaki insanlar öyle değil işte. Bu tipler, gerçekten patlak lastikle yola çıkmış gibi, hayatın bahşettiği hastalıklarla uğraşıyorlar ve sanat yapmaya çalışıyorlar. Buyursunlar.
Amedeo Modigliani (1884-1920)
1895 Yılında verem hastalığıyla tanıştı. O günden sonra hastalık peşini hiç bırakmadı. 1898 yılında da tifoya yakalandı. Çok yoksul bir hayat yaşayan ressam tüberküloz ve menenjit nedeniyle 24 Temmuz 1920’de öldü. Modigliani resimlerini genellikle tek figürlü yapardı. Tablolarında bütün kişileri uzun yüzlü, uzun boyunlu tasvir ederdi. Gerçeğe pek bağlı kalmazdı.
Claude Monet (1840-1926)
Monet, ölümle ilk eşini kaybederek tanıştı. İkinci karısı ve oğlunu da kaybeden Monet, zor zamanlar geçiriyordu. Sonra gözünden rahatsızlanan ressam 1923’te katarakt sebebiyle iki ameliyat oldu. O dönem eserlerinde rahatsızlığından dolayı kırmızı tonunu çok kullandı.
Louis Wain (1860-1939)
Wain’in karısı meme kanseri olunca onu güldürmek için kedi resimleri yapmaya başladı. Resimler karısını güldürmeye yetti fakat yaşatamadı.Ressam tek başına kaldı. O sırada patlak veren Birinci Dünya Savaşı nedeniyle içine kapandı. Buna yoksulluk ve karısının yokluğu da eklenince depresyona girdi. Psikoz döneminden bir türlü çıkamadı ve hastalığı şizofreniye dönüştü. 57 Yaşından sonra gelen bu hastalık onu yaratıcı bir döneme soktu. Sanat hayatının sonundaysa kedi tabloları çözülemeyen bir sırra dönüştü.
Van Gogh (1853-1890)
İlk ruhsal bunalımını evlenme teklifini reddeden Ursula Loyer’dan sonra yaşadı. Herşeyi yavaş algılaması nedeniyle öğrenimini yarıda bıraktı. Bu boşlukta sürekli müzeleri geziyor ve oralarda çalışıyordu. Melankolik bir yapıya sahip olan Van Gogh birçok kez kadınlar tarafından reddedilmişti. Bunalımı gittikçe artan ressam akıl hastanesine yattı ve en önemli 200 yapıtını orada çıkarttı. Van Gogh kendini vurarak hayatına son verdi.
Frida Kahlo (1907-1954)
Kahlo 6 yaşındayken çocuk felci geçirdi ve bundan dolayı bir bacağı engelli kaldı. Bacağı tam gelişmediği için diğer bacağına göre oldukça inceydi. Bu nedenle arkadaşları ona Tahta Bacak Frida diyordu. 18 Yaşında geçirdiği trafik kazasından dolayı 32 kez ameliyat oldu. Korseler içinde yaşayan Frida sıkıntıdan ve acıdan kaçmak için resim yapmaya başladı. 1945 Yılında kangren oldu ve bacağı kesildi. Hastalık dönemini yatarak geçirdiği ve tavanda bir ayna olduğu için o dönem genellikle otoportre çizdi.
Christy Brown (1932-1981)
23 Çocuklu bir ailenin hayatta kalabilen 13 çocuğundan biriydi. Christy beyin felciyle dünyaya geldiği için uzun süre hareket ve konuşma kabiliyeti olmadan yaşadı. Fakat annesinin inancı ve çabasıyla sol ayağını kullanarak yazı yazmayı ve resim yapmayı başardı. Christy sadece bir ressam değil aynı zamanda bir ressamdı. En önemli eseri ise dünyaca ünlü olan Sol Ayağım adlı kitabıydı.
Pablo Picasso (1881-1973)
Yüzyılın en bilinen ressamıydı. Ressamın eserlerinde yer alan düşey yarıklar ve kayık yüz parçalarının çok görülmesinin nedeni migren hastalığıydı.
Maurice Utrillo (1883-1955)
Annesi sirk akrobatlığı ve ressamlara modellik yapıyor, aynı zamanda kendisi de resim yapıyordu. İçki, alkolik olan Utrillo’nun bedenine zarar veriyordu ve bu nedenle psikiyatri kliniğine yatırıldı. Çevresinin baskısıyla resme başladı fakat resim, içmesine engel olmadı. İntihara kalkışarak ikinci kez kliniğe yatırıldı. Karısı bu duruma dayanamayıp müdahale etti. Ölümüne kadar karısı sayesinde sorunsuz bir hayat yaşadı.
Leonardo da Vinci (1475-1564)
Ressam, heykeltraş, mimar ve şair olan Leonardo da Vinci’nun disleksi hastalığı vardı. Ölümünden sonra günlüğünü araştıran ve çözümlemeye çalışan biliminsanları, uzun süre ne yazdığını çözemediler. Halbuki sanatçı hastalığından ötürü günlüğünü tersten yazıyor ve ancak aynaya doğru tutunca anlamlı bir şekilde okunabiliyordu.