“Söylediklerinize dikkat edin;
düşüncelere dönüşür…
Düşüncelerinize dikkat edin;
duygularınıza dönüşür…
Duygularınıza dikkat edin;
davranışlarınıza dönüşür…
Davranışlarınıza dikkat edin;
alışkanlıklarınıza dönüşür…
Alışkanlıklarınıza dikkat edin;
değerlerinize dönüşür…
Değerlerinize dikkat edin;
karakterinize dönüşür…
Karakterinize dikkat edin;
kaderinize dönüşür…”
Böyle söyler Mahatma Gandhi… Ve eğer henüz anlamadıysanız bile, yaşadıkça bu söze geleceğinize, biz yüzde yüz kefiliz.
Bu söze özellikle yer verdik, çünkü şimdi size bunu destekleyen bir olgudan bahsedeceğiz: Pygmalion etkisi. Bu etki, “Ben zaten bunun böyle olacağından emindim” dedirten ve kahanetlerimizin gerçek olduğunu düşündüğümüz olayların tamamını bize açıklıyor aslında.
Pygmalion etkisi ya da diğer ismiyle “Kendini gerçekleştiren kehanet”, kişinin bir süre sonra, başkalarının onunla ilgili beklentilerine denk davranışlar sergilemesi anlamına geliyor
Buna göre, olmasına ihtimal verdiğiniz şeyler, mutlaka bir gün gerçekleşiyor ve siz “Ben zaten biliyordum böyle olacağını.” diyorsunuz.
Bu olgu, “İnandığınız; düşündüğünüz şeyler davranışlarınızı etkiliyor, davranışlarınız karşındaki insanın bilinçaltında yer ediyor ve sonra beklentiniz gerçeğe dönüşüyor.” diyor
Yani “İyi şeyler düşün, iyi şeyler olsun” kafası, aslında bir klişe değil. Gayet de bilimsel temeli olan bir cümle.
Üstelik pygmalion etkisinin sadece psikolojide değil, mitolojide de yeri var
Yunan kralı Oidipus’un en büyük korkusu, babasını öldürmek ve annesiyle evlenmektir. Ve tahmin edeceğiniz üzere, bu kehanet gerçekleşir.
Bu kadar mı sandınız? Hayır, bu kadar değil.
Bir heykeltıraş olan Kıbrıs Prensi Pygmalion, ideal kadını temsil etmek amacıyla bir heykel yapar ve ona Galatea ismini verir. Galatea öylesine güzeldir ki, Pygmalion ona bir süre aşık olur. Bu aşkın sonucunda da heykel bir canlıya dönüşür ve onun sevgisine cevap verir.
Pygmalion etkisinin mitolojik hikayesinden çıkan sonuç ise şu: Neyi beklerseniz, onun gerçekleşme olasılığı daha yüksek
Bu fikir insanı azıcık korkutsa da, aslında düşüncenin ne kadar önemli olduğunu da kanıtlıyor. Olumlu düşünceler, tüm çevremize; hatta tüm dünyaya yayılıyor; sonra da olaylar bu düşüncemize göre şekil alıyor.
Bu etkiyi kuru kuru desteklemek olmaz; biraz da konuyla ilgili yapılmış bilimsel çalışmalardan bahsedelim
Robert Rosenthal’ın “Sınıfta Pygmalion” isimli kitabında, iletişimle ilgili yapılan en önemli araştırmalardan biri bulunmaktadır. Rosenthal ile Lenore Jacobson, 18 öğretmen ve 650 çocuktan oluşan bir ilk okulda çeşitli çalışmalar yapmışlardır. Buna göre, her sınıftan eşit sayıda öğrenci rastgele seçilir ve iki gruba ayrılır. Ve Rosenthal öğretmenlere, bazı öğrencilerin diğer gruplardaki öğrencilere göre daha yüksek potansiyele sahip olduklarını söyler. Oysa çocuklar aslında rastgele seçilmiştir. Okulda geçirilen bir yılın ardından, yüksek potansiyele sahip olduğu söylenen çocukların, gerçekten de yapılan zeka testlerinden ortalamanın üstünde puanlar aldığı görülür. Diğer grupta yer alan çocuklarda ise önemli bir değişim söz konusu değildir.
Rosenthal’a göre bunun nedeni, öğretmenlerde oluşan yüksek performans beklentisinin öğrencilerine; yüz ifadeleri, beden dilleri gibi yollarla iletilmiş olmasıdır. Böylece, öğrencilere öğretmenleri tarafından hissettirilen olumlu beklenti, öğrencilerin benlik kavramlarına etki etmiş ve motivasyonlarını; hatta kavrama yetilerini yükseltmiştir.
Kendini gerçekleştiren kehanet olgusuyla ilgili yapılan tüm çalışmalar, beklentilerimizi kontrol altına almanın, aslında yaşamımızı kontrol altına almak anlamına geldiğini savunuyor
Çünkü beklentilerimiz davranışlarımızı açık şekilde etkiliyor ve davranışlarımız da başarıya giden yolda bizim için büyük önem taşıyor.
Bu yüzden “Bunu başarabileceğimi biliyorum” cümlesinin başarı getirme olasılığının, “Bunu başarabileceğimden emin değilim” cümlesininkinden çok daha yüksek olduğunu unutmayın; yani unutmasanız iyi olur 🙂
Olumlu düşünmek, kesinlikle olumlu şeyler olacağının garantisi değil ama olumlu şeylerin gerçekleşme olasılığını artırıyor. Bizce kadarını bilmek, olumlu düşünmek için, yeter de artar bile!