Edebiyatın, sinemanın ve müziğin aykırı, terbiyesiz, Hamlet gibi yetişemeyen ve sert çocuklarının külliyatına, hızlandırılmış bir kursa ne dersiniz?
Listemizde bulunan tüm yazarlar Beat Kuşağı’na hizmet etmese de, direk aşırı dozda alınan Beat Kuşağı saçma sapan “ekmek almaya gitmeme” isyanlarına yol açmasın ve geçişte şok yaşamayın diye; araya bu geçişi rahatlatacak isimler de ekledik, aktarma yapmanız kolay olsun diye. Buyursunlar…
1. Beat Kuşağı’nı tanımaya yeni başlayanlar için: “Diziler”
Girişte çok yorulmamak ve “Pulp, Badass” tanımlarına aşina olabilmek adına; en ana akım meseleden, dizilerden giriş yapmanızı tavsiye ederiz. Hayır, Beat Kuşağı 60’lar veya 90’larda ölmedi; sadece biraz daha makro boyutta hizmet veriyor. Shameless ve Californication dizileri halihazırda bunun güzel örnekleri.
Kısacası kriteriniz şu olmalı; bir araya gelindiğinde aslında insanın kendisiyle ilgili acı bir gerçeği anlatan, ama ayrı ayrıyken eğlencelik ve kesinlikle örnek alınmaması gereken, pis, eve sokulmayacak, verdiği yemek alınmayacak karakterler içermesi. Shameless’da ahlaksızlığı düstür edinmiş bir ailenin, bunu normalleştirip hayatta kalma sistemini; Californication’da ise modern bir Henry Chinaski güzellemesi izliyoruz.
2. “Aa! O filmin kitabı da mı var?”
Evet var. En ana akım ve yakalanması kolay temsilcilerden biri olan Chuck Palahniuk, son 4 romanına kadar iyi bir “aykırı” idi. Sonrasında -burnunu sildiği mendilin bile para ettiğini anlamasından olacak- işi harf tellallığına çevirse de, ilk dönem eserleri gayet başkaldıran eserler ve “Dövüş Kulübü” en iyi kitabı değil.
Sepetinize “Tıkanma”, “Gösteri Peygamberi” ve en iyi romanı olan “Tekinsiz” kitabını ekleyin; hatmedin. Bir şeylerden yeteri kadar güzel nefret ettiğinize karar verdiğinizde de devam edin. Gerçekten, “Tekinsiz” romanını yazan adamın “Ölüm Pornosu” gibi bir saçmalığa imza attığına kim inanabilir ki?
3. “Peki yok mu şöyle az ama öz, vurucu?”
Tabii ki var. Az bilinen, öz bilinen, Fransızlar’ın has Bukowski’si olan Philippe Djian var. Bu abimiz; “Betty Blue” romanında Chinaskien bir tesisatçının şaire dönmesi hikayesini, okuyacağınız en hastalıklı aşk hikayesi olarak yazmış.
Bipolar bozukluk, bol bol bira ve günübirlik işler. Tabii ki, sevmedikleri yerleri yakan âşıklar. Bu eseri okuduğunuzda, Pulp takılan bu abilerin aslında dertlerinin tabiri caizse “pompa” değil de çok hastalıklı yaşanan aşklar olduğunu idrak ediyorsunuz. Ayrıca çevirmeni Ayşen Ekmekçi’nin bu kitapta en az Djian kadar emeği olduğunu da atlamayalım!
4. “Peki, hep yaşlılar mı nefret etmiş?”
Hayır tabii ki, en güzel ve basit örneği Joey Goebel var. Kendisi biraz yukarıda bahsettiğimiz Californication’un Hank Moody’sine benziyor. Bu yazarımızın türkçeye çevrilmiş iki romanı var; “Anormaller”i pek öneremeyeceğiz çünkü gerçekten kime ağladığı belli olmayan bir depresyon gibi.
Ama “Vincent Spinetti’nin Tuhaf Kariyeri” adlı romanı sizin için bu dünyaya güzel bir başlangıç bileti olabilir. Zira her şeyi ayarında. Hatta sevinebilirsiniz bile çünkü şimdi Goebel trenine atlarsanız; 1-2 sene içinde adam inanılmaz popüler olduğunda, ortamlarda “Ben onun yetişme çağına şahit oldum, bir yazar doldu, evet pipo.” kasılmalarının tadını çıkartabilirsiniz.
5. “Tamam ama ben Djian’ı sevmedim, yok mu başka Avrupalı?”
Elbette ki var! Fransızların bilmeden kendi Beat’lerini doğurttukları hırsız kapkaççı Jean Genet var. Hayatı hapishanelerde geçmiş, denizcilik yapmış, çok fazla denizci aşkı olmuş ve tüm külliyatı hırsızlığa övgü olan Jean Genet; gerçekten yaşayıp yazanlardan.
Anlattıkları ve anlatısı başta ağır gelebilir. Ama o reddedişin tadını alınca bırakamayacaksınız!
6. “Peki kimse türkçe nefret etmemiş mi? Ne bu şiddet bu celal?”
Etmişler tabii ki! Somut temposu kendi tercihiyle düşük de olsa, Oğuz Atay bilhassa “Tutunamayanlar” isimli başyapıtta bunu sapına kadar yapmış! Evet belki onun yazdıklarında viski, kadın ve Rock’n Roll üçgeni yok; ama uzaklaşma, nefret etme ve ölümüne sorgulayıp eleştirmek var.
7. “Hah şöyle gel ya, iki çay söyle. Bir de, başka türk yok mu?”
Var tabii ki. Emrah Serbes, Beat Kuşağı’na uygun denebilir mi bilemeyiz; ama türkçe Pulp’ın en sağlam örneklerini “Her Temas İz Bırakır” ve “Son Hafriyat” romanlarında vermiş! Evet onda ‘pub’ yok, pavyonlar var.
Aynı zamanda Murat Menteş, bazı romanlarında kutsala çok kaymadığı müddetlerde B tipi aksiyon filmlerinin tadıyla yaklaşıyor bu tanıma.
8. “Peki hep mi zibidi bunlar, hiç yok mu efendi adam, okul birincisi falan?”
Jack Kerouac! Beat Kuşağı’nın ve Amerikan asfaltlarının efendi çocuğu, sapına kadar duygusallığı ve gözlemciliğiyle bu olguyu destekleyen en somut örnek.
Otobiyografik yazıları, yol anıları ve tiyatro oyunlarında; içine dahil olmadığı bir kaosu çok güzel eleştrip ona karşı gelir Kerouac. Yakalamakta zorlanıyorsanız 2 sene önce vizyona giren “On the Road” filmi sizin için güzel bir bilet olacaktır.
9. “Peki bu adamların her kelamları birbirini tutar mı?”
Asla! Kerouac’ın efendiliğinin karşısında Irvine Welsh denen İskoç zibidisi yer alır. “Bokun içindeyken, her dondurma midenizi bulandırır.” kelamının sahibi olan bu şahıs, Beat Kuşağı’na başucu kitabı niteliğinde bir eser meydana getirmiştir; hepinizin çok iyi bildiği “Trainspotting” ve tabii ki devamı olan “Porno“.
Trainspotting’de hayatı yakalamya koşan ekibin, ikinci kitapta çektikleri pornoyu Cannes film festivalinde göstermelerine uzanan bu hikaye; tüketim toplumunun çok sert bir eleştirisi. Welsh’in devlet ve ırkçılık eleştrisi olan bir eseri daha var ki, filmi de mükemmeldir; Filth.
10. “Hah ya, filmleri varsa onları bir desene bize!”
Olayı harflerden soyutlayıp, hayal gücünüze bir mola vermek isterseniz gidebileceğiniz bir mola yeri de sinema. Sinemada size Filth veya Trainspotting, güzel eşlik edecektir. Porno da çekim aşamasında. Dövüş Kulübü ve Tıkanma’nın da uyarlamaları var ki, ikisi de bağımsız olarak güzel eserler ama kitapların tadını tabii ki veremiyorlar.
Sin City ikilemesini sakın ola atlamayın deriz, Mickey Rourke’u bir çizgi roman karakteri olarak iki boyutlu görmek mükemmel bir his. A! Bu ara Rourke demişken; Bukowski’nin “Fac.to.tum” eserinde anlattığı bir dönemi senaryolaştırdığı “BarFly” filminde, Rourke’u Chinaski olarak izlemelisiniz!
11. “Nasıl yahu, çizgi romanda edebi akımlar mı var?”
Olmaz mı! Çizgi romanlar “Superman’in herkesin ağzına vurduğu eserler” olmaktan çıkalı asırlar oluyor. Sin City, Kick-Ass veya Vertigo Comics’in bastığı herhangi bir eserde, resimli olarak Beat Kuşağı’nın dibine vurabilirsiniz.
12. “Yok artık müzikde de var bu durum demeyin bana!”
Nasıl demeyelim! Tek bir örnek ile, şarkı sözlerinin bahsettiği konular ile sizi iki tane naçizane pislik topluluğuna yönlendiriyoruz; Black Keys ve Rolling Stones!
13. “Peki sona sakladığınız belli olmasın diye soruyorum, Bukowski ve Chinaski kimler?”
İkisi de aynı kişiler. Henry Chinaski, Bukowski’nin yazılarında yarattığı alter egosu. Bukowski, çalışmamayı en güzel anlattığı “Fac.to.tum” eseri başta olmak üzere; insanın sıkılması, yaşamı eleştirmesi, oksijenden nem kapması gibi konuları çok güzel açıklamıştır. Bunları yaparken de en güzel hilesi, “Ben de umursamıyorum.” mantığıyla ilerleyip, okuyucuya bir dayı mesafesinde yakın durması olmuştur.
Bir de “Kadınlar“ı var ki; Da Vinci kadını anlatmak için Mona Lisa’yı yaptıysa, edebiyatçılar da Kadınlar’ı inceleyebilir bunun için. Bukowski’yi Avi Pardo’dan başkasından okumayın, sıkılırsınız. Bizden söylemesi.
14. “Ama bunlar sonuçta çok büyük bir çete. Biraz daha hafifletilmiş hali yok mudur?”
Vardır. Klasikten çok kopmadan ilerlemek istiyorsanız Albert Camus denen dahi, “Yabancı” romanında belki de bilmeden bu konuya çok sağlam bir meyve vermiştir. Yabancı’yı deneyin, Meursault her “Fark etmez.” dediğinde, her “Bütün gün sigara içtim, işim yoktu.” dediğinde boşvermişliği içinizde hissedeceksiniz.
Kafka ve Poe’da ise insanın kendisinden korkması ve potansiyelini depresyona gömmesi, nispeten daha terbiyeli bir şekilde anlatılır. Bir de Marquis de Sade var ki, başımıza iş almak istemiyoruz!
15. Bonus: Lab İşleri’nden Cinayet ile İlgili Tatlı Hayaller
Tiyatroda da bazı örnekleri mevcut olan bu Beat uyarlamalarından biri; bir Albert Camus güzellemesi olan, Lab İşleri’nin çıkarttığı “Cinayet ile İlgili Tatlı Hayaller” oyunu. Klasik bir yazarın içindeki kaosa göz gezdirmek istiyorsanız, buyrun.